Küçük ama hayatımızı çok etkileyen şeylerin önemli bir bölümü yollarda, trafikte meydana geliyor. Hem de, maalesef, topluca değerlendirildiğinde, çok yüksek maliyetlerle. Her yıl yollarda binlerce insan hayata veda ediyor. Onlardan birkaç kat fazlası vücut organlarını veya beden fonksiyonlarını kaybediyor. Bu kurbanların başına gelenler başta aileleri olmak üzere birçok kimsenin dünyasına etki ediyor. Kazalar büyük malî zararlara yol açıyor.
Trafik denen şey esas itibariyle insan-insan ilişkilerinden oluşuyor. Biz çoğu zaman onu insan-araç ilişkisi zannediyoruz ama, nihaî olarak, ilişki insan-insan ilişkisi, çünkü araçları insanlar kullanıyor. Belki de gelişen teknolojiyle araçlar insanlar tarafından kullanılma ve sevk edilme mecburiyetinden kurtarıldıkça trafiğin insan toplumlarına maliyetleri de azalacak.
Trafikte kabul edilmesi gereken en önemli kural insanın esas araçların tali olduğu. Araçlar adı üstünde araçlardır ve önem sırasında, asla, hiçbir şekilde, insanların önüne geçirilemezler. Ne yazık ki, içinde yaşadığımız coğrafyada araçların insanlarla eşit muameleye tabi tutulduğu hatta insanlardan daha önemli sayıldığı durumlar ender olmaktan uzak. Türkiye’de ortalama sürücü algısı ve hissiyatı araçların insanlar gibi hak sahibi olduğu ve yayaların bunu kabul edip ona göre davranmaları gerektiği. Ne yazık ki, bu anlayış yayalar tarafından da kabul edilmiş durumda. Sürücüler aynı zamanda yaya olduğu için tüm toplum bunu kabullenmiş oluyor.
Bu hastalıklı anlayış geçiş üstünlüğü kurallarında ve ışık ihlâlleri yapan yayalara bakışta en aşikâr şekilde kendini gösteriyor. Yıllardır etrafımdaki insanlarla bunun tartışmasını yapmaktayım. Diyorum ki, asıl olan, esas saygı gösterilmesi gereken yayalardır, çünkü yayalar insandır. Araç sürenler de elbette insandır ama onların yaya insanlarla temasında bir aracı vardır ve ilişki eşitsizdir. Bu yüzden sürücüler yayalara karşı her zaman dikkatli ve saygılı olmalıdır. Yayalar hata bile yapsalar haklıdır. Tüm sürücüler yayaların hatalarına karşı özellikle şehirlerde ihtiyatlı olmalıdır. Örneğin, trafikte kırmızı ışığı ihlâl eden bir yaya yola indiyse sürücü ona yeşil yanıyor olsa bile durmak, beklemek zorundadır. Böyle bir vakada yeşil ışığın sürücü için yanıyor olmasının bir önemi yoktur. Çünkü muhtemel bir kötü vakada yayanın zarar görmesi ihtimali vardır ve bu risk göze alınamaz. Trafik kültürü gelişmiş ülkelerde trafik ışığı kurallarına mutlak itaat gösterilmesinin sebebi budur. Seyahat edenler bilir, bu ülkelerde, geçiş onların hakkı olmasa bile yayalar yola indiğinde araçlar mutlaka durur.
Bu doğru davranış, okul servisleri çocukları indirip bindirdiğinde de tekrarlanır. Bir okul aracı durmuşsa ve öğrenciler inip biniyorsa öbür araçlar durur ve bekler. Kimse kornaya basıp servis şoförünü ve öğrencileri paniğe sürüklemez. Servis tekrar hareket edince trafik olağan seyrine döner. Bizde ise, böyle bir şey olmaz. Daha kötüsü, öğrenci servislerinde azalmaktaysa da, şehir içi otobüsleri kullanan saygısız otobüs sürücüleri yol ortasında durup, kimi duran kimi hareket eden sağ taraftaki diğer araçlar arasında cambazlık yapması için yolcuları indirir. Üstelik bunu maharet, uyanıklık sayar. Kısaca, Türkiye’de sürücüler beygir sayılarına göre davranmaya meyleder. Yayaların beygir sayısı onların hükmettiğinden daha az olduğu için kendini üstün ve öncelikli görür.
Benzer bir tuhaf davranış yayalar tarafından da sergilenir. Her yayanın araçların bulunduğu yollardan geçişte dikkatli olması, seri hareket etmesi, yaklaşan aracı gözleriyle tartarak hızla karşıya geçmesi gerekir. Ne var ki, bizde yayaların bazıları sallana sallana yürür. Yaklaşan araca gözlerini dikmek yerine arkasını döner. Araca adeta meydan okur. Oysa, kendisinin bir hatası veya şoförün anlık veya alışkanlık olmuş saygısızlığı, dikkatsizliği yayaya çok pahalıya mal olabilir. Burada yayanın, yukardakinin tam tersine, beygiri kadar konuşması, yani kendisinin bir beygiri varken araçların onlarca beygiri olduğunu idrak edip çok beygirli öznelerin kendisi için yaratacağı tehlikeden bir an evvel kurtulmaya çalışması beklenir.
Araç sürenlerin kontrol ettiği beygir sayısına göre davranmaktan uzak durması yayaların ise beygir güçlerinin araçlara nispetle çok az olduğunun bilinci içinde davranmaya özen göstermesi lâzım. Bunu başarabilirsek, başka insanlara araçlarla verdiğimiz veya araçlardan gördüğümüz zararları azaltabiliriz. Bu, binlerce hayatın kurtarılması ve potansiyel engelliliklerin önüne geçilmesi demektir. Küçük şeyler kategorisinde saydım ama bunun çok da küçük olmadığı aşikâr.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.