Kırk torba komplo

İşte aynı şey bir kez daha oluyor.Genelkurmay, kendi içinde yenilen haltların hesabını halka nasıl vereceğini düşüneceğine tutmuş kim sızdırdı, nasıl sızdırdı, ne amaçla sızdırdı, onunla uğraşıyor. Kendi haline bakmadan medyayı eleştirmeye kalkıyor.

Yine her zaman olduğu gibi, “gereği yapılacaktır, edilecektir” yaveleri ile bizi oyalamaya çalışırken bakıyorsunuz karargâhtaki kırk torba suç belgesini yok etmek için “hafta sonu mesaisi” yaptırdığı o askerleri ifade vermeye yollamıyor.

Dile kolay… Kırk torba komplo! Bu pislik kaç yılda birikti acaba?

Genelkurmay’daki bütün kağıt imha makinelerini bir yere toplayıp bütün hafta sonu çalışmışlar suç delillerini yok etmek için. Ama yine de doğru dürüst becerememişler! En korktukları şey olmuş. MaIum plan altında ıslak imzasıyla sızmış dışarı!

 ***

Tıpkı dediğim gibi oluyor. Konuya kafa yoranların büyük bir bölümü “bu belgenin neden şimdi açığa çıkarıldığı” ile meşgul.

Belgenin orijinali ordunun yıpranmasını daha fazla kaldıramayan yurtsever bir subay sayesinde kurtarılmış olabileceği gibi başka bazı hesaplar sonucu sızdırılmış da olabilir.

Ama bunun ne önemi var?

Biz şimdiye kadar devlet içine kümelenmiş gizli mahfilleri, suç örgütlerini, halka karşı çevrilen dolapların hikâyelerini hep devlet örgütü içindeki klik mücadeleleri ve menfaat çatışmaları sayesinde öğrenmedik mi?

Susurluk’taki kamyon kazası da böyle bir iç kavganın sonucu değil miydi?

Bu bütün dünyada hep böyle olur. Devlet yapıları -şükürler olsun ki- hiçbir zaman yekpare bir bütün oluşturmazlar ve çeşitli kliklerin iç çelişkilerinin şiddetli hesaplaşmaya dönüştüğü zamanlarda böyle sızmalara tanık oluruz.

Şimdi bu “geleneğe” bir de ülkede yaşanan demokratikleşme sürecinin ordu mensupları arasındaki etkilerini ekleyin. Giderek daha fazla subayın ordunun demokratik düzen içindeki bu çağdışı pozisyonunu artık daha fazla koruyamayacağı ve korumaması gerektiği noktasına vardığını hesaba katın… Artık hiçbir gizlilik tedbirinin bu gibi pis işlerin gün ışığına çıkmasını engelleyemeyeceği açık değil mi?

***

“Belge neden şimdi sızdı” sorusuna verilen en yaygın cevap malum: Birileri, ordu ile hükümetin arasını açmaya çalışıyor. Tam da Kürt açılımı sırasında Erdoğan ile Başbuğ arasında sağlanmış olan konsensüsü bozmayı, böylece açılımı sekteye uğratmayı amaçlıyor.

Bunu söyleyenler Kürt açılımını kurumların başındaki birkaç “iyi adam”a borçlu olduğumuzu sanıyorlar anlaşılan. Şu anda ordunun başında Başbuğ değil de başka biri olsaydı, Kürt açılımının ya da başka demokratik reformların yürüyemeyeceğini, çünkü ordunun izin vermeyeceğini sanıyorlar.

Aslında ordu-hükümet ilişkilerinde bu tür siyasi analizler hep yapılagelmiştir ve bu işin özel uzmanları vardır. Her yıl 30 Ağustos öncesinde yapılacak tayinleri analiz etmeye, önümüzdeki on-on beş yıl içinde kuvvet komutanlıklarına kimlerin geleceğine ve onların nasıl adamlar olduğuna bakarak Türkiye’nin siyasi geleceğini “okumaya” kalkışırlar.

Hiçbirinin birbirinden farkı yoktur diyemeyiz elbette. Ama ordunun seksen yıllık kökleşmiş ideolojisi ve siyasi duruşu yanında bu farklar öylesine önemsiz kalır ki, bu farklılıklara bel bağlayarak siyaset kurmak çoğu zaman yanıltıcı olur.

Nitekim, bugün de yanıltıcı oluyor.

Görmemiz gerekir ki, Genelkurmay Başkanı Başbuğ’u bugün davrandığı gibi davranmaya iten şey, kendi nitelikleri değil içinde yaşadığımız koşullardır.

Eğer Özden Örnek’in darbe günlükleri sayesinde ordu içinde fink atan cuntaları öğrenmemiş olsaydık; deşifre edilen andıçlar sayesinde ordu içinde kimi mihrakların halka karşı kurduğu komplolar su yüzüne çıkmasaydı; Ergenekon soruşturması sayesinde Güneydoğu’daki savaşı sürdürmek isteyen karanlık güçlerin, Jitem’cilerin, Özel Harekatçılar’ın cinayetleri aydınlanmamış olsaydı; bir darbe anında kullanılmak üzere depolanan silahlar yeraltından çıkarılmamış olsaydı; Aktütün’de Dağlıca’da olup bitenler gizli kalsaydı, bugün karşımızda böyle “süngüsü düşmüş” bir kadro bulabilir miydik?

O yüzden kimse korkmasın… Yaşadığımız gelişmeler kişilerle kaim değildir. Başbuğ gider, başkası gelir ve her şey daha ileri bir noktadan devam eder.

Evet, daha ileri bir noktadan devam eder… Çünkü o takdirde, Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir Genelkurmay Başkanı’na hatasının bedeli ödetilmiş olur. Böyle bir deneyim, bundan sonra gelecek bütün Genelkurmay başkanlarının Başbuğ’dan “daha iyi” olmasının tek güvencesidir.

 Bugün, 30.10.2009

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et