Yazının başlığı okuyucuya 24 Haziran seçimlerinde kime-hangi partiye ve cumhurbaşkanı adayına oy verilmesi gerektiğine ilişkin bir telkin ve tavsiyede bulunacağım veya akıl vereceğim intibasını uyandırabilir. Elbette bunu yapmayacağım.
Her seçmen akıl-fikir sahibi. Her seçmenin kendisine göre ölçütleri ve baktığı işaretler var. Her seçmenin aklı kendisine yeterli. Özellikleri ne olursa olsun hiç kimse özellikleri ne olursa olsun hiç kimseye ders verilmesi icap eden erişkin olmayan bir öğrenci, ayar çekilmesi gereken bir zavallı, yol gösterilmesi gereken bir şaşkın, kurtarılması gereken bir sapkın muamelesi yapma hakkında, yetkisine, ruhsatına sahiplik iddiasında bulunamaz. Hiç kimse, hiç kimseye, davet edilmedikçe veya hüsnü kabul görmedikçe, telkinde bulunma hakkına bile sahip olamaz.
Bu yazıda yapacağım iki şey var. İlki uygar, barışçıl, hemcinslerine saygılı bir insanî duruş için dikkat edilmesi gerektiğini düşündüğüm hususlar hakkındaki bazı tespit ve görüşlerimi aktarmak. İkincisi zor bir ortamda daha sağlıklı bir tercih yapabilmek için dikkat edilmesi gerektiğini düşündüğüm birkaç noktanın altını çizmek.
Bu ülke bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin, yani hepimizin. Her seçmen teorik olarak ülke üzerinde eşit, yadsınamaz, görmezden gelinemez bir ortaklık payına sahip. Kimsenin, hiç birimizin ülke üzerinde başkalarını tam olarak dışlayıcı bir mülkiyet hakkı, maliklik vasfı, sıfatı yok. Münhasıran tüm seçmenler aralarında yaş, cinsiyet, dil, din, deri rengi, etnik köken, doğum yeri, sosyal ve ekonomik statü bakımından bir ayrım olmaksızın eşit. Tüm seçmenlerin siyasî tercih hakkı eşit saygıyı ve hukukî korumayı hak ediyor. Kimse kimseyi siyasî tercihinden dolayı ayıplayamaz, kınayamaz, aşağılayamaz. Kimse kimsenin siyasî tercihinden dolayı aptal, ahmak, cahil, bilgisiz, satılmış, kandırılmış olduğunu iddia edemez. Kimse kendisininkine ters siyasî tercihlerde bulunan seçmenleri yargılayamaz. Her seçmen hangi meseleye nasıl yaklaşacağına kendisi karar verir. Kimse kimseye istemediği hâlde akıl vermeye kalkışamaz. Kimse kimseyi tanıdığı, sevdiği, güvendiği insanlardan tavsiye almaktan alıkoyamaz, bunu yaptığı için kınayamaz.
24 Haziran’da daha önce de defalarca yaptığımız ve gelecekte de tekrar tekrar yapacağımız bir şeyi gerçekleştireceğiz: Seçim. Bu ne ilk seçimimiz ne de son seçimimiz olacak. 24 Haziran’ı sıfırdan bir başlangıç veya bir son gibi görmek doğru olmaz. 24 Haziran’da yapacağımız şey ne hiç bir şey ne de her şey. Onu hayatın her alanına teşmil etmek yerine kendi alanında ve sınırları içinde görmek ve buna uygun olarak değerlendirmek lâzım. Savaş değil seçim yapıyoruz. Ne bir ülke kuracak ne de bir ülke yıkacağız.
İnsan hem aklî hem hissî bir varlık. Siyasî tercihlerimizde akıl da hisler de etkili olabilir. Ne akıl her şeyi kavrayabilir ne de hisler yanılmaz yol göstericilerdir. Bu yüzden, tercihlerimizi savunmada makul ve mutedil olmalıyız. Bizim sahip olduğumuz bu melekelere başkalarının da sahip olduğunu ve onları yargılamakla onların da bizi yargılamasına davetiye çıkartmış olacağımızı unutmamalıyız.
Hiçbir olayın, oluşumun, aktörün tek yüzü yok. Hepsinin birden fazla yüzü mevcut. Bakış açıları da daima birden fazla. İşte bu yüzden, olayların, oluşların ve aktörlerin olabildiğince çok yüzünü değerlendirmeye, hesaba katmaya çalışmalıyız. Bu çerçevede, aktörler hiçbir zaman tamamen haklı veya tamamen haksız olmaz. Haklıda haksız yanlar, haksızda haklı yanlar bulunabilir. İnsaflı ve dürüst bir tarz doğrular gibi yanlışları da, yanlışlar gibi doğruları da görmeyi ve ifade etmeyi gerektirir.
Değerlendirmelerimizin bir monoloğa dönüşmemesi için yazı ve konuşmalarda nezih bir dil kullanmak gerekir. Küfretmek ne eleştirmek ne de bir tartışmayı kazanmak anlamına gelir. Temiz bir üslup kullanmamak diyalog imkânlarını ve birbirimizden karşılıklı yararlanma fırsatlarını ortadan kaldırır. Küfürleşmek tartışmak, fikir alışverişinde bulunmak değildir. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Seçimlerden sonra da birlikte yaşamaya, birbirimizin yüzüne bakmaya devam edeceğiz.
Fikirlere, siyasî tercihlere ölümüne bağlanmak irrasyonel ve ahlâkî duruş ve değerleri eritebilecek bir tavır. Bir fikre-tercihe daha kuvvetli inanmak onu daha doğru ve karşıtlarımız için daha inandırıcı kılmaz. Duruşumuzu öfkeyle açıklamak muhataplarımızı ikna etmemize yardımcı olmaz. Öfkeli dil çoğu zaman sahibinin fikrî aczini yansıtır.
Umut ediyorum ki bu hususları daha iyi idrak etmemize yardımcı olan bir seçim süreci yaşamışızdır. Herkesin tercihi kendisine ve memlekete hayırlı olsun.