Serbest piyasa ekonomisi ile aynı anlamda kapitalizm hakkında tartışmanın ne kadar zor olduğu sağda solda beliren yazılardan anlaşılıyor. Eleştirmenlerinin çoğu kapitalizm hakkında ne derin düşünceler geliştiriyor ne de kapsamlı gözlemler yapıyor. Kapitalizmi savunan bilim insanlarından ve filozoflardan ise tamamen habersizler. Seyrek olmayacak şekilde ağızlarını bozuyor ve tartışmaları ziyadesiyle kişiselleştiriyorlar. Birçok kimse haklı olarak böylelerini hiç muhatap almamanın en doğru tavır olacağını düşünüyor. Ben de bu fikre yakın sayılırım. Buna rağmen sabrederek bazı gerçekleri anlatmaya çalışmanın yararlı olabileceğini düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Kapitalizme yöneltilen en yaygın eleştirilerden biri kapitalistlerin –siz bunu müteşebbisler olarak okuyun- açgözlü olduğu.Bitmek tükenmek bilmez bir kazanma, kâr elde etme, servet yığma arzusu içinde davrandığı. Varsayalım ki öyle. Bu niye yanlış ve haksız olsun? İnsanlar hayattaki amaçlarını seçme hakkına ve özgürlüğüne sahip değil mi? Bazıları sade, çok az parayla sürdürülebilecek, en basit eşyalardan dahi mahrum kalmaya dayanan hayat tarzlarını tercih ederken başka bazıları büyük miktarda para harcamayı ve lüksü gerektiren hayat biçimi tercihleri yapamaz mı? Yapamaz diyenlerin bunun sebeplerini açıklaması gerekir, çünkü bunu söylemek bu şekilde yaşamak isteyen insanların özgürlüklerine kısıtlama getirilmesini talep etmek anlamına gelir. Özgürlük kaybı fakir için olduğu kadar zengin için de yanlış ve haksızdır. Özgür olmak değil özgür bırakmamak izaha ve haklılaştırılmaya muhtaçtır. Bu teze literatürde “özgürlük karinesi” adı verilir.
Bir diğer ön yargı kapitalistlerin çalarak zengin olduğu. “Çalmak”, ne kadar çirkin bir kelime. Çalmak size ait olmayan bir şeyi haksız yere –izinsiz, habersiz, zorlayarak- almaktır. Müteşebbisler kimseden bir şey çalmaz. Mal ve hizmetlerine talip olanlardan gönüllü gelir elde eder. Daha az vergi vermeye çalışmak -özellikle zalim vergi oranları söz konusu olduğunda- çalmak olarak adlandırılamaz. Tersine, ağır vergi salmak varlık sahibi insanlardan çalmak anlamına gelir, çünkü piyasa işlemleri gönüllüğe vergi alma ise kaçınılmaz olarak tekelci zor dayanır.
Diğer taraftan, çalmak için çalınacak varlıkların zaten mevcut olması gerekir. Kapitalistler normal şartlar altında şeyleri var ederler, ortaya çıkartırlar. Dolayısıyla, onlara yakışan kelime çalmak değil yaratmak, keşfetmek, ortaya çıkarmaktır. Buna üretmek de denebilir.
Kazanma hırsına gelelim. Kazanma arzusu (hatta hırsı) sadece müteşebbislere değil tüm insanlara ait bir özellik. İşçi de çiftçi de, gazete yazarı da öğretim üyesi de, esnaf ta sanayici de mümkün olduğu kadar çok kazanmak ister. Herkes aynı eğilime sahip olduğu için insanlarla, gruplarla ve toplumlarla ilgili tartışmalarda bu noktayı öne çıkarmak anlamsız. Yaygın ve çok sevdiğim bir benzetmeyle, insanların kendi menfaatleri peşinde koşması nefes almaları kadar normal. Bir işçi ile işveren arasındaki ilişkiyi düşünelim. İşçi, olabildiği kadar az zaman ve enerji harcayarak mümkün en yüksek maaşı almak ister. İşveren ise emeğini kiraladığı çalışandan maksimum verimi almak ister. Taraflar girdikleri iş ilişkisinde önceden anlaştıkları şartlara uydukları sürece kimse kimseden bir şey çalmamakta, karşılıklı yarara dayanan ortak iktisadî faaliyet yürütülmektedir. Kapitalizm işte bu tür gönüllü iş ilişkilerinden oluşan bir beşerî ilişkiler yumağıdır.
—————————————————————
Not: Piyasacı kapitalizmle karıştırılan eş-dost kapitalizmi hakkında bir şeyler öğrenmek isteyenlere iktisat profesörü R. Holcombe’un Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nin Bahar 2016 sayısında yayınlanacak “Politik Kapitalizm” adlı makalesini okumalarını tavsiye ederim.
Yeni Yüzyıl, 13.04.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/kapitalizme-onyargi-1977