Anlaşılan Ergenekon iyice kana susadı. Bir yılı aşkın bir süredir kandan beslenemiyor ya, şimdi yeni ittifaklar için uygun zemin oluştuğunu düşünüp yeniden atağa kalktı.
Hatırlayacaksınız, bundan bir hafta kadar önce internete düşen bir ses kaydında “Çözüm sürecinin bitmesi ve PKK’nın yeniden silaha sarılması” için yapılan bir plana tanık olmuştuk.
Nasıl yapılacaktı bu? Öcalan’ın Kürt halkı nezdinde itibarı yok edilerek ve Kürt siyasi hareketinden tasfiye edilerek… Bunun için bir kongre toplanması ve bu kongrede Öcalan’a karşı unsurlar desteklenerek onun saf dışı bırakılması hedefleniyordu. Böylece, barış sona erecek ve silahlı çatışmalar yeniden başlayabilecekti.
Üstünden bir hafta geçti geçmedi, söz konusu planın birinci etabının uygulamaya konulduğuna tanık olduk: Öcalan’ı Kürt halkı nezdinde itibarsızlaştırma etabı yürürlüğe kondu. Ergenekoncu bir gazete, Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında, Ergenekon davası sanığı emekli Albay Hasan Atilla Uğur tarafından yapılan sorgusuna ait görüntüleri “Varan 1” şamatasıyla yayınladı.
Eski “güzel günleri” geri getirmek için
Aslında yaptıkları yayında hiçbir yenilik yok. Öcalan’ın yakalanıp getirilmesinden sonra aldığı tutum ve verdiği ifade zaten o yıllardan bu yana defalarca konu edildi. Ama beklenen etkiyi yaratmadı. Çünkü Kürtler’in büyük çoğunluğu bu tutumu liderlerinin tutsak oluşuna bağladılar. Tutsak alınan bir insanın özgür idaresiyle hareket edemeyeceğini, dolayısıyla bu ifadelere itibar edilmemesi gerektiğini dikkate alarak tepki verdiler.
Ama işte, Erdoğan’a öldürücü darbeyi vurmak için mutlaka ama mutlaka çözüm sürecinin çökertilmesi gerektiğine inanan Ergenekon, bu defa yeni bazı ittifaklarla aynı kozu bir kere daha oynamaya çalışıyor.
Hepimiz, daha dün gibi hatırlıyoruz savaşın doruk yaptığı 90’lı yılları.
O kirli savaş, vesayet rejiminin bel kemiği idi. On yıllar boyunca iktidarını bu savaş sayesinde sürdürebildi. Derin devlet o savaş içinde palazlandı, kendi varlığını sürdürmek için PKK’yı da azdırdı ve palazlandırdı; barış için ne zaman bir umut doğsa, hain bir provokasyonla önünü kesti.
Şimdi, AK Parti’nin zaaf anı olduğuna inandıkları bir anda yeniden kafalarını kaldırıyor, karakol ve kışla bahçelerini mezarlığa çevirdikleri, eroin paralarıyla savaş ağalarına dönüştükleri “eski güzel günleri” geri getirmeye çalışıyorlar.
Bu arada, geçmişte Kürt sorununun çözümünü Türkiye’nin hayat memat meselesi olarak gören ve bu uğurda büyük riskler alarak mücadele eden kimi çevreler de -AK Parti düşmanlığı illetine yakalandıklarından bu yana- boş durmuyor; her yazılarında ince ince Kürt kitlelere Erdoğan’a güvenmemeleri gerektiğini, onun bu süreci her an satabileceğini ya da Kürtler’le birleşip Türkiye’nin demokrasisini satışa getirebileceğini telkin ediyorlar.
Külyutmaz bir halk
Ama unuttukları şey şu:
Kürtler, Türkiye’nin siyaseten en tecrübeli halkı. Bu tecrübe, bedeli çok ağır ödenen bir tecrübe… Osmanlı’dan bu yana devletin aşiretleri birbirine kırdırma politikaları içinde pişe pişe, büyük devletlerin Ortadoğu’da yürüttükleri böl ve yönet politikaları yüzünden kırıla kırıla bugünlere geldiler. Külyutmaz bir halk olup çıktılar.
ABD’den Sovyetler’e kadar nice büyük oyun kurucunun planlarını bile deşifre ettiler de, Ergenekoncular’ın bu acemi tuzağına mı düşecekler?
Niyetlerin ve amaçların olgulardan çok daha anlamlı olduğu günler yaşıyoruz. Toplum, atılan her adımı, ortaya atılan her belgeyi ya da bilgiyi içeriğinden çok, ortaya atanların amacı ve hesapları açısından test ediyor. Ve inanılmaz bir basiretle çıkartması gereken sonuçları çıkarıyor.
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.