Darbe girişiminden sonraki ilk yazım olduğu için bu yazı ister istemez biraz kişisel olacak. Çünkü 15 Temmuz her ne kadar Türkiye’nin siyasî tarihi açısından bir dönüm noktası olsa da gelecekte bu darbe girişimini düşündüğüm zaman ilk aklıma gelenler o gece gördüklerim olacak. Ama yaşadığımız sarsıntı o kadar büyüktü ki hakkında bir şeyler yazabilmem için üzerinden uzun zaman geçmesi gerekti.
Ankara’da uçaklar uçmaya başladığında, darbe olduğunu erken fark edenlerdenim. 15 Temmuz akşamı Kızılay’a Pokemon GO oynamaya gitmiş, F-16’ları görünce kendimi Genelkurmay’ın önünde facebook’tan yayın yaparken bulmuştum. Çok sıradan başlayan bir günün önce Genelkurmay ve Meclis’in önünde, sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, yanımda insanların öldüğü korkunç bir gece ile devam edeceğini tabiî ki tahmin etmiyordum.
Tankların olduğu yere koşarak gitmeyi, asker taşıyan kamyonların üzerine çıkmayı ve ateş açılan yerlere doğru ilerlemeyi şimdi düşününce kendime açıklamakta zorlanıyorum ama hem sandıkta defalarca kararlı bir şekilde gösterdiğimiz tutuma hem de oyun oynayarak eğlendiğim sıradan hayatıma saldırmışlardı. Öfkeliydim ama baskın duygu o değildi. Sokakta tankları gördüğümde ilk hissettiğim şey, o görüntünün zoruma gitmesiydi. Kendime yediremedim, ne yapıp edip karşı çıkmak istedim.
Halkın çoğunluğu da böyle hissetmiş olacak ki bir kısmı Cumhurbaşkanı’nın çağrısını bile beklemeden sokağa döküldü. Kimisi tankın önüne yattı, kimisi asker yakalayıp polise teslim etti. Ateş edilen yerlerde bile yaralıları arkaya taşıyıp tekrar silahların üzerine yürüdüler. Kimse yarını düşünmedi, çünkü hepimiz biliyorduk ki bir yarınımızın olması bu darbe girişimini onlara yedirmemize bağlıydı. Annem o gece bize “Oğlum geride bekleyin, güvende durun” demedi mesela. “Vatan sizden kahramanlık bekler” yazdı sadece.
Darbe gecesi gördüğümüz olaylar ve sonraki dönem ortaya çıkan her yeni görüntü bu halkın ne kadar cesur olduğunun, ne kadar efsanevi bir mücadele verdiğinin tarihî kayıtları oldu. Darbe gecesi tanklar Jandarma kavşağından geçemesin diye oraya kadar en önden koşup şehit olan adam benim hayatımda canlı gördüğüm en büyük kahramandı ve o gece sokakta olan binlercesinden bir tanesiydi sadece. Elinde bayrakla tankların altına yatan adamdan, askerlerin üzerine tek başına yürüyen kadına, Genelkurmay binasını basan sivillere kadar binlerce kahramanın aramızda yaşadığını fark ettik. Meclis korktu demesinler diye “bizim yapacağımız şey burada ölmektir” diyen Bekir Bozdağ’ı dinleyip siyasilerde görmek istediğimiz kararlılığı takdir ettik, Şehit Astsubay Ömer Halisdemir’in videosunu izleyip yiğitliği karşısında ezildik.
Ülkemle ve ülkemin insanıyla bu kadar gurur duyduğumu hiç hatırlamıyorum. Onuru için ölümü göze alıp sokağa çıkabilecek bu kadar çok insan olduğunu görmek bu millete duyduğum saygıyı kat kat artırdı. Bayrak da başka bir anlam ifade ediyor artık. Darbe gecesi kardeşimin evden çıkarken yanına aldığı biraz eskimiş bir bayrak vardı elimde. 15 Temmuz’dan sonra 1 ay boyunca, daha önce hiç bayrak sallamadığım için biraz da beceriksizce, meydanlarda bayrak sallamaya devam ettim. Hayatımda o bayrakla hiç kurmadığım ilişkiyi kurdum. Artık benim için bir grup elitin elindeki ceberrut devleti değil 15 Temmuz’da en destansı bölümünü yazdığımız özgürlük ve demokrasi mücadelemizi simgeliyor.
15 Temmuz Darbe Girişimi, kahramanlığın Türkiye’de ne kadar sıradan ve yaygın olduğunu ortaya çıkardı. Toplum olarak özgürlük ve demokrasi için büyük bir bedel ödedik ve her an ödemeye hazır olduğumuzu gösterdik. Bir daha kimsenin el uzatmaya cesaret edemeyeceği sağlam bir demokrasi için ihtiyacımız olan şey, tam da bu şekilde aşağıdan yukarıya gelen bir irade gösterisiydi. Kutlu olsun.