Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in 2014’te başlayan görev süresi bu yıl doluyor. 2019 yılı, Avrupa’da birçok siyasi aktörün değişeceği bir yıl olacak. İngiltere Başbakanı Theresa May, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve birçok diğer siyasi figür 2019 yılının sonu itibariyle televizyon ekranlarından uzaklaşacak. Göreve geldiği 2014 yılından bu yana, kişisel tavırları ve farklı karakteriyle dikkatleri üstüne toplayan AB Komisyonu Başkanı Juncker de bu isimlerden biri.
Juncker, Lüksemburg tarihinin en uzun süre başbakanlık yapmış ismi. AB Komisyonu tarihinde ise AB Parlamentosu tarafından spitzenkandidaten[1]yöntemiyle seçilmiş ilk Komisyon Başkanı.
Juncker, AB Komisyonu Başkanlığı görevine gelirken birçok vaatte bulundu. Görev süresi boyunca da birçok krizle karşılaştı. İstihdam, büyüme ve yatırımlarda artış, dijital tek piyasa, enerji birliği, daha etkin bir iç piyasa, ekonomik ve finansal birlik, ABD ile daha makul bir serbest ticaret anlaşması, hak ve adalet sisteminde revizyon, Avrupa’nın daha güçlü bir küresel aktöre dönüşmesi, demokratik değişim ve yeni bir göç politikası Juncker’in vaatleri arasındaydı.
Juncker yönetiminde AB Komisyonu, ticaret, güvenlik ve savunma gibi alanlarda bu vaatlerin bir kısmını yerine getirirken, dijital tek piyasa, ekonomik ve finansal birleşme gibi konularda ya başarısız oldu ya da geç kaldı.
Bu dönemde, Komisyon ciddi krizlerle de karşılaştı. Yunanistan’ın ekonomik krizi ve Avro bölgesinden ayrılma talebi, Avrupa genelindeki terör saldırıları, Brexit ve göç krizi bunların en önemlileriydi. Komisyon, bu krizlerle baş edebilmek için çeşitli tedbir ve düzenlemelere başvurdu. Yunanistan krizi ve terör saldırılarının önlenmesi konularında önemli başarılar elde etti. İngiltere’nin AB’den çıkma talebini iyi yönetemedi ve çıkış pazarlıklarında sert bir tutum sergileyerek, taraflar bakımından şimdilik belirsiz olan ve bir süre daha devam etmesi beklenen bir süreci başlattı.
Peki göç krizi karşısında ne yaptı ve 2019 sonrasına nasıl bir miras bıraktı?
Göç krizi ve Avrupa
Juncker’in göreve başladığı 2014, aynı zamanda Avrupa’da göç krizinin başladığı yıl oldu. 2013 yılı sonu Türkiye’ye gelen Suriyeli mültecilerin sayısı yalnızca 225 bin civarında iken, 2014 yılında kitlesel göç önemli ölçüde artarak yıl sonunda 1,5 milyonu geçti. Türkiye’ye gelen Suriyeliler, Avrupa’yı daha cazip bir üçüncü destinasyon olarak görüp Ege ve Trakya üzerinden Avrupa’ya geçişlere başladı. Yoğunluğun artması ve geçişlerin hızlanmasıyla birlikte özellikle Yunanistan ve Doğu Avrupa ülkelerinde büyük ölçüde mülteci birikimleri oldu. 2015’te bu durumun daha ciddileşmesiyle birlikte hem insan ticareti ve mülteci trafiği hem de özellikle Ege üzerinden Yunanistan’a geçmek isteyen mülteci ölümleri arttı. Yalnızca 2015 yılında, Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından 2430 düzensiz göç olayı kayda alınırken, o yıl yaklaşık 92.000 göçmenin Avrupa’ya geçişi önlendi. Bunların 279’u denizde hayatını kaybetti, 190 organizatör yakalandı. 2015’in ortasında Avrupa’ya geçen Suriyeli mülteci sayısı ise 250 bini geçti.
Yoğunlukla Yunanistan üzerinden gerçekleşen Suriyelilerin göçü, Avrupa içlerine ilerlemeye başladığında AB üyesi ülkeler arasında tepkiler ve anlaşmazlıklar doğmaya başladı. 2015 yılında Avrupa’da terör saldırılarının da artmasıyla birlikte Suriyeli göçmenler konusundaki kaygı ciddi bir kriz haline dönüştü ve AB yetkililerini harekete geçirdi. Bu yıl, AB Komisyonu bir göç stratejisi belgesi hazırladı. Bu belgeyle AB’nin dış sınırlarını güvenceye alarak, düzensiz göç akınlarını azaltmak ve bu kapsamda üçüncü ülkelerle işbirliğini arttırmak üzerine kurulu bir yaklaşım geliştirilen AB Komisyonu, Suriyelilerin yoğunluklu göçünün Türkiye üzerinden kaynaklanması nedeniyle Türkiye ile Geri Kabul Anlaşmasıimzaladı. 18 Mart 2016’da Türkiye ile AB arasında varılan mutabakat neticesinde Türkiye’nin, özellikle Suriyelilerin Avrupa’ya geçişlerindeki “transit” konumunun sonlandırılması amaçlandı ve böylelikle Ege Denizi’ndeki göçmen ölümlerinin ve insan kaçakçılığının önüne geçilmesi istendi. Böylelikle, Türkiye üzerinden transit göçün engellenerek Türkiye’ye bu amaçla yönelen göçün azaltılması ve Türkiye’nin bir göçmen deposuna dönüştürülmesinin engellenmesi öngörüldü.
Mutabakatın hayata geçirilmesiyle birlikte düzensiz göçmen olayları, göçmen sayısı ve gerçekleşen ölümlerde önemli ölçüde azalma sağlandı. 2015’te yaklaşık 92.000 olan düzensiz göçmen sayısı, 2016’da 37.000 civarına düştü, bu rakam 2017’de 22.000’e geriledi. Göçmen ölümlerinde de bir azalma gerçekleşti. 2015’te 297 olan sayı, 2016’da 192, 2017’de 57’ye düştü.
Avrupa’nın göçmen rakamları
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2016’da Akdeniz ve Ege’yi aşarak Avrupa’ya ulaşan göçmen sayısı yaklaşık olarak 362 bin civarında tahmin edilmekte. 2017’nin ilk yarısında ise bu rakam yaklaşık 105 bin civarında. 2017’nin başından bu yana Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken hayatını kaybeden göçmen sayısının yaklaşık 2.700 olduğu sanılıyor.
Eurostat verilerine göre yalnızca 2015’te AB üyesi ülkelere sığınma başvurusunda bulunan göçmen sayısı 1,3 milyon oldu. 2016’da ilk defa sığınma talebinde bulunan göçmen sayısı 1,2 milyon olurken, AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı geri kabul anlaşmaları sayesinde bu sayı 2017’de 650 bin, 2018’de ise 580 bine geriledi. 2018’deki 580 bin ilk sığınma başvurusunun yalnızca % 37’si üye ülkeler tarafından olumlu yanıtlandı. Üye ülkeler içerisinde Portekiz ve Estonya ise tüm sığınma başvurularını reddederek tarihe geçti.
Bugün Avrupa içinde sığınma arayan en büyük nüfusu Suriyeliler, Afganlar ve Iraklılar oluşturuyor. Bunların hedef ülkeleri ise Almanya, Fransa ve Yunanistan.
Juncker’den miras kalan
AB Komisyonu Başkanı Juncker, verdiği bir mülakatta[2]başkanlık dönemi boyunca karşılaştığı en büyük krizin Yunanistan’ın ekonomik krizi olduğunu belirtmiş, göç krizine ilişkin Komisyonun üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirdiğini söylemiştir. Juncker’e göre, Komsiyon’un göçe ilişkin tüm planı Avrupa Birliği Konseyi tarafından kabul edilmiş, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan gibi ülkelerin göçmenlerin yeniden yerleştirilmeleri (resettlement) konusunda çıkardıkları sorunlar Konseyin başarısızlığı ve bu ülkeleri ikna edememesi sonucunda doğmuştur.
AB Komisyonu, görev süresi boyunca 512 öneriyi Komisyon ve Parlamento’nun gündemine getirmiş, bunların 361’ini, yani %66’sını kabul ettirmeyi başarmıştır. Göçle ilgili sunduğu 42 önerinin ise yalnızca 24’ü kabul edilmiştir.
Juncker ve Komisyon, bu süreçte AB’nin dış sınırlarını güvenceye almak, düzensiz göç akınlarını azaltmak ve üçüncü ülkelerle dayanışma ve işbirliği kurmak bakımından başarılı sayılabilecek uygulamalara imza atmıştır. Ancak, dış sınırların güvenceye alınması, sınır kapılarının neredeyse tamamen kapatılması pahasına gerçekleştirilebilmiş ve AB içinde sorumlukların paylaşımı ve sığınma sistemi konusunda ciddi bir ilerleme kaydedilememiştir.
Komisyon, dış sınırların güvence altına alınmasına yönelik arttırdığı önlemlerini teröristlerin geçişlerini engellemek üzere yapmış olduğunu belirtse de bu durum göçmenlerin geçişlerini önemli ölçüde etkilemiştir. AB sınır yönetim kurallarının değiştirilmesi, Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı’nın güçlendirilmesi, giriş-çıkış sistemlerinin değiştirilmesi, Schengen ve vize bilgi sistemlerindeki yapılan değişikliklerle göçmenlerin Avrupa’ya girişi büyük ölçüde azaltılmıştır.
Düzensiz göç konusunda üçüncü ülkelerle yapılan kalkınma ve insani yardım işbirlikleri Türkiye de dahil sürdürülmektedir. Komisyon, geri dönüşler konusunda hızlı ve etkili çalışsa da geri kabullerdeki yavaş ilerleme yoğunluk ve yığılmaların artmasına neden olmaktadır. Özellikle göçmen trafiği ve kaçakçılığı hususunda önemli bir başarı elde edilmiş olsa da, yalnızca 2019’da denizler üzerinden Avrupa’ya ulaşmak için hayatlarını riske atan 15 bin göçmenin varlığı sorunun hala devam ettiğini göstermektedir.
AB içerisinde dış sınırların güvence altına alınması, üçüncü ülkelerle işbirliği vb. konularda tam bir oybirliği varken, bu durum ortak bir sığınma politikası oluşturmak konusunda geçerli olmamıştır. Sığınma talebi kabul edilen göçmenlerin AB üyesi ülkeler arasında adil dağıtımına ilişkin Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’nın itirazları bir mutabakat sağlanmasını engellemiş, dolayısıyla Komisyonun, Avrupa Ortak Sığınma Sistemi (Common European Asylum System) teklifi Konsey tarafından onaylanmamıştır.
Komisyonun, göçmenler için daha fazla yasal yol üretilmesi amacıyla, 2009’dan beri yürürlükte olan sığınmacı kabul şartlarını esnetme girişimi de yine aynı şekilde Konsey tarafından kabul görmemiştir.
Juncker, görevini devrederken, dış sınırları daha güçlendirilmiş, ortak bir sığınma politikası olmayan ve gelecekte bu konuda muhtemelen ciddi anlaşmazlıkların yaşanacağı bir AB miras bırakırken, Avrupa hâlâ, çevresindeki göçler için cazip bir hedef olmayı sürdürüyor. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in 2014’te başlayan görev süresi bu yıl doluyorken Juncker’in mirasının mevcut ve olası durumların yönetilmesinde ne kadar etkili olacağını görmek için uzun süre beklemeye gerek kalmayacak gibi görünüyor.
[1] Spitzenkandidatensüreci, AB Komisyonu Başkanı’nın seçiminde AB Parlamentosu’nun rolünü arttırmayı hedefleyen ve böylelikle, AB kurumlarına ilişkin demokrasi eleştirilerini bir ölçüde hafifletmeye çalışan bir formüldür. Bu yöntemle, AB Parlamentosu’ndaki siyasi partiler Komisyon Başkanlığı için bir aday gösterebilmekte ya da bir aday üzerinde anlaşabilmektedir. AB Konseyi, bu adaylardan birini ya da farklı bir adayı AB Parlamentosu’na aday olarak önermekte ve AB Komisyonu Başkanı, parlamento tarafından seçilmektedir. Yöntem, ilk defa 2014 yılında Juncker’in seçim sürecinde uygulanmıştır.
[2]The Jean-Claude Juncker era: The European Commission President opens up to New Europe in tell-all interview, https://www.neweurope.eu/article/the-jean-claude-juncker-era-the-european-commission-president-opens-up-to-new-europe-in-tell-all-interview/, 20 May 2019.
Göç Araştırmaları Vakfı, 8 Temmuz 2019
Kapak görseli: www.Avrupa.info.tr