Nobel ödüllü ve aynı ödülü kazanmış diğer iktisatçılardan –elbette, solda olduğu için– daha popüler olan iktisatçı J. E. Stiglitz”in çok satan kitabı “The Price of Inequality” Türkçeye çevrildi (“Eşitsizliğin Bedeli”) ve yayımlandı. Doğuş Üniversitesi öğretim üyesi Ozan İşler tarafından yapılan çeviri hayli başarılı. Kitabın teknik tasarımı ve kalitesi de önemli yayınevlerinden olan İletişim”in standartlarına uygun. Bu kitabın Türkçeye kazandırılmış olmasını hem fikrî ve akademik hayatımızı güçlendirecek hem de konu etrafındaki tartışmaları canlandırabilecek olması bakımından memnuniyetle karşılıyor, emeği geçenleri tebrik ediyorum.
Stglitz siyasal olarak solda yer alan bir iktisatçı. Son yıllarında sıkı akademik çalışmalardan ziyade pop yazılar yazmaya başladı. Bunu garip karşılamıyorum. Bu tür yazıların da bazı faydaları olacağına inanıyorum. Stiglitz solda yer almakla beraber radikal değil, daha ziyade sosyal demokrasiye –Amerikan liberalizmine yakın. Biraz sonra işaret edeceğim üzere, örneğin, bugünlerin bir diğer solcu popüler yazar olan T. Piketty artan eşitsizliği kapitalizmin bir aslî unsuru, doğal sonucu olarak görürken Stiglitz eşitsizliklerin daha ziyade devletler / hükümetler tarafından uygulanan ekonomi politikalarından kaynakladığı düşüncesinde.
Stiglitz “İşgal Et” hareketinden beri dillere dolanan %1 ile %99 arasındaki zıtlık ve karşılaştırmadan yola çıkıyor. Sanayileşmiş zengin ülkelerde, hassaten memleketi ABD”de uygulanan ekonomi politikalarının %1″i %99 aleyhine zenginleştirdiğine ve böylece eşitsizliği arttırdığına inanıyor. Birçok toplumsal problemin temelinde bunun yattığını, artan eşitsizliğin aynı zamanda demokrasiye de zarar verdiğini iddia ediyor. Ona göre, ekonomi politikalarını asıl belirleyen %1 azınlık ve bu azınlık bir şekilde kendi yararına olacak ekonomi politikalarını devletlere dikte etmeyi başarıyor.
Demokrasilerde güçlü dar azınlıkların – süper zenginler, büyük şirketler– hükümetleri geniş kitlelerden daha fazla etkileme gücüne sahip olduklarına kuşku yok. Ancak, bu noktayı sadece Stiglitz gibi solda yer alan yazarlar vurgulamıyor. Siyasal sağda yer alan yazarlar da sıkça aynı noktanın altını çiziyor. Meselâ, bir başka mühim iktisatçı Randall G. Holcombe”ın işaret ettiği üzere, David Stockman gibi siyasal sağda yer alan yazarlar da (“The Great Deformation”, 2013) neredeyse tamamen aynı noktalara işaret ediyor. Bu yüzden, tartışmalarda farklılık hükümetlerin eşitsizlikteki rolünden ziyade hükümetlerin eşitsizliğe karşı ne yapabileceği noktasında ortaya çıkıyor.
Holcombe”ın iki yazarı karşılaştırdığı bir yazısında (“What Stiglitz and Stockman Have in Common”, Cato Review, Güz 2014) işaret ettiği gibi Stiglitz daha ziyade tribünlere oynuyor. Yirmi hedef gösteriyor ama bunlar özgül politika önerileri olmaktan ziyade politika hedefleri. Stiglitz, finans sektöründe aşırı risk almayı frenlemek, bankaları daha şeffaf hâle getirmek, bankaların yağmacı borç verişini sınırlamak, finans kurumu yöneticilerinin hesapsız risk almasını engellemek için primleri azaltmak amacıyla altı reform teklif ediyor. Ama bunlara yönelik somut bir politika önermiyor. Daha fazla rekabet, daha iyi siyasal yönetişim, müterakki vergi sistemi, eğitime, sağlık bakımına ve sosyal koruma programlarına daha iyi ulaşım istiyor, fakat bunların nasıl yapılabileceğiyle ilgili bir politika önerileri demeti geliştirmiyor.
Stiglitz”in temel tespit ve iddiaları siyasal solda da siyasal sağda da çok yaygın kabul görüyor. Ama bu onların hiç entelektüel meydan okumayla karşılaşmadığını göstermiyor. Başka bir yazının konusu olduğu için bu yazıda şu kadarını belirtmekle yetinelim: Stiglitz”in tüm iddialarına en az Stiglitz kadar akıllı ve kabiliyetli başka akademisyenler tarafından meydan okunduğu çok. Meselâ, %1″in mi siyasî sistemi kontrol ettiği yoksa siyasal sistemin mi %1”i yarattığı, gelir basamaklarının en altlarında yer alanların gerçekten yüksek vergiler ödeyip ödemediği tartışmaya çok açık.
Stiglitz”in yaklaşımının temel problemi de burada ortaya çıkıyor. Onun yaklaşımında giderilmesi zor bir mantıksal çelişki var. Sayılan tüm problemlerin kaynağı siyasal sistem, yani devletin uyguladığı ekonomi politikaları ise, mantıken yapılması gereken şeyin devletin ekonomi politikalarındaki belirleyici konumunu zayıflatmak olması gerekmez mi? Öyle görünüyor ki Stiglitz sosyal ve ekonomik hastalıkların tedavisi için, hastalıkların kaynağı olarak teşhis ettiği özneye daha fazla güç vermek istiyor. Mark Pennington”ın ve başka birçok klasik liberalin işaret ettiği üzere bu devleti çıkar grupları için bir av hâline getirecek ve rant kavgasını kızıştıracaktır. Stiglitz”in cevabını vermediği, belki farkına bile varmadığı bir diğer soru, gücü artan devletin doğru politikaları uygulamasının nasıl garanti edileceği. Siyasal gücün doğası teslim alınmaya müsaittir ve organize çıkar grupları bunun için elinden geleni elbette yapacaktır. Öbür taraftan, Holcombe”ın da vurguladığı üzere, Stiglitz”in politik amaçları ancak ve ancak devletin gitgide daha otoriter hâle gelmesiyle elde edilebilir. Yani Stiglitz”in yolu bizi daha iyi değil daha kötü demokrasiye götürür.
Sanırım bu konuları daha çok tartışacağız.
08.11.2014, Yeni Şafak