İrfan Yıldırım – Ergenekon’a inanmayan kaldı mı?

“AKP’yi ve Gülen Cemaatini Bitirme Planı” olarak kamuoyuna mal olan belgenin orijinalinin ortaya çıkmasıyla ertelenen tartışma, şimdi yeniden yaşanıyor.

Bu tartışma, aslında 27 Mayıs darbesinden sonra başlayan askerî vesayet düzenine ve ondan cesaret alan cuntalaşma eğilimine ilişkin bir tartışmadır. Belge tartışması, Türkiye toplumunun ve siyasetçiler sınıfının üzerindeki vesayeti kabul etmeyerek reşit olma iradesini, sivil ve demokratik bir hukuk devleti rejimini hayata geçirme kararlılığının nihai aşamasının tamamlanması gayretidir.

Türkiye, bilhassa AB reformlarının başladığı Ecevit koalisyon hükümeti ve bilhassa 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında tek başına iktidara gelen AK Parti hükümetleri döneminde yaşanan reform hareketlerinin sonucunda, askerî vesayet rejiminden sivil ve demokratik bir hukuk devleti olma eşiğine gelmiştir. Askerî vesayet düzeni içinde giderek yoldan çıkan ve anayasal milli güvenlik rejimini dahi yeterli görmeyerek, anayasal düzeni ihlal ederek darbe veya darbe tehdidiyle siyaseti ve toplumu ideolojik bir otoriter yönetim altına alma teşebbüslerinin bilinen son örneği “İrtica ile Mücadele Belgesi” adıyla da bilinen eylem planıdır. Şimdi, bu planın orijinalinin ortaya çıkması ve belgeyle ilgili soruşturmanın ordu içinde engellendiği bilgilerinin ihbar edilmesiyle, Türkiye’de normalleşme ve sivilleşme istikametinde yapılan reformların test edileceği bir sürecin önü açıldı.

Unutulmaması gereken gerçek: Belge, Ergenekon’un ürünü

Ergenekon davası sanıklarından emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un avukatının bürosunda ele geçirilen belgenin, 12 Haziran 2009 tarihinde Taraf gazetesinde yayımlanmasıyla yaz aylarında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Ergenekon davasına müdahale etme çabasıyla beraber gündem teşkil ettiği akıllardadır. Belgenin, Ergenekon davasıyla ilişkisinin anlaşılması ehemmiyetini artırıyor. Çünkü belge, Ergenekon davasını manipüle ederek cuntayı kurtarmak ve cuntanın yapamadıklarını ordunun imkânları kullanılarak psikolojik harekâtla askerî ve sivil yargıya yaptırmak amacını açıkça ortaya koyuyor. Bu bakımdan sadece askerî bürokrasiyi değil, yargı bürokrasisini hedef ve ortak olarak gören bir cunta söz konusu. Planlanan psikolojik harekâtın hayata geçirilmesinde bazı medya ve yönlendirilen sivil toplum kuruluşlarının kullanılacak olması, örgütün yayıldığı alanları gösteriyor.

Planda, AK Parti ve Gülen cemaati hakkında yürütülecek psikolojik harple beraber yalancı şahit ve delillerle açılacak davaların sonucunda, AK Parti’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması ve Gülen cemaatinin ise askerî mahkemede silahlı terör örgütü olarak mahkûm edilmesi hedeflenmektedir. Planın kimi unsurlarına bakılınca kısmen uygulanmaya başladığı anlaşılan ve deşifre olmasıyla siyasetten ve kamuoyundan yükselen sert eleştirilerle akim kalan bir yeni cunta teşebbüsü olduğu çok net anlaşılıyor. Esasen Ergenekon örgütünün başarısız darbe teşebbüslerinden sonra, idhar yani yedek kadrolarına bu tür darbe teşebbüsleri yaptırmayı planladığı Ergenekon soruşturmasında yakalanan belgelerden ve iddianamelerden anlaşılıyordu. Ergenekon davası sayesinde darbe planının bulunmasıyla yarım kalan teşebbüsün, şimdi sadece belgeyi hazırlayan bir albayla sınırlı kalmayan, üstlerini de açığa çıkaran bir ihbar mektubuyla yeniden soruşturulması Ergenekon’un yedek kadrolarının nerede olduğunu da ortaya çıkarması elzem. Bu vesileyle haziran ayında yapılan eski soruşturmada aksayan yönlere bakmak, yedek kadroların bulunmasına da hizmet edecektir.

Her şeyden evvel aksayan ilk yön askerî bürokrasidedir. Genelkurmay Başkanlığı’nın son ihbar mektubunun basında yer almasından sonra, soruşturma açıldığını duyuran ve belgeyle değil belgenin yayımlanmasıyla uğraşan açıklaması değerlendirildiğinde; askerî yargının konuyu soruşturmasında hukukî ve vicdanî bir rolü olmayacağı açıktır. Askerî yargı, soruşturmayı yapması gereken değil, tam aksine soruşturlması ve tartışılması gereken bir konumdadır. Çünkü askerî yargı bağımsız değildir ve cunta faaliyetlerini soruşturmayı en iyimser ifadeyle soruşturma konusunda yetersiz kalmaktadır. Ordu, kendi mensuplarının uzun bir süredir darbe, darbe tehdidi ve cuntalaşma faaliyetleriyle topluma verdiği maddi ve manevi zararlardan dolayı toplumdan açıkça özür dilemelidir. Bu özürün yanında askerî bürokrasinin hukuk dışı faaliyetlere katılan her mensubu yargılanmalı ve bu faaliyetlerden zarar gören gerçek ve tüzel kişilerin gördüğü zararlar tazmin edilmelidir.

Cuntacılıkla suçlananlar terfi ettirilmiş

İkinci olarak Genelkurmay Başkanlığı, askerî savcılığın yerine açıklama yapmayı bırakarak konuyla ilgili bir idari soruşturma açmalı ve adı geçenleri soruşturmanın selameti açısından derhal açığa almalıdır. Ancak bu yeterli olmayacaktır. Çünkü Genelkurmay Başkanı ve Yüksek Askerî Şûra, Ergenekon davasında adları geçen ve hatta yargılanan isimlerin neredeyse tamamını terfi ettirmiş ve terfi ettiremediği söz konusu belgeyi yazdığı iddia edilen albayın kadrosuzluk sebebiyle terfi ettirilemediğini kendi geleneklerini çiğneyerek açıklamıştır. Bunun dışında son ihbar mektubunda belgenin hazırlanması emrini verdiği iddia edilen l. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı olarak belgeyi hazırlayan albaya sonuna kadar sahip çıkılacağını açıklamıştır. Belgeyi hazırlayan albayın ve birtakım başka emekli askerlerin tahliyelerinde gözlemlenen tıuhaflıklar, askerî bürokrasinin Ergenekon davasını yürüten savcı ve hâkimlere müdahale ettiği izlenimini uyandırmaktadır. Bu bakımdan üçüncü olarak Genelkurmay Başkanlığı bu belge dışında Ergenekon davasında adları geçen ve yargılanan bütün personelini açığa almalıdır.

Genelkurmay’ın yapması gerekenleri yapması halinde dahi, bu konuda idarî ve siyasî sorumlu olarak hükümet sadece belgenin hazırlanmasını değil, soruşturmayı engellemeye yönelik çalışmaların sorumluları ve askerî bürokrasi içinde yer alan Ergenekon davasında yargılanan ve adı geçenlerin durumu idarî soruşturmaya tabi tutulmalıdır. Bu konuda mevzuat engeli varsa, bu engelleri ortadan kaldıracak reformlar derhal hayata geçirilmelidir.

Kamuoyu belge ile meşgulken Ergenekon davasına müdahale olabilir

Belgenin ilk soruşturmasındaki sorunlardan ikincisi yargı bürokrasisinde yaşanmıştır. Ergenekon davasını yürüten hâkim ve savcıların evrensel hukukta ve anayasada yer alan teminatları, bizzat HSYK ve Yargıtay tarafından tehdit edilmektedir. Kamuoyundaki derin endişe de gündem belge üzerinde yoğunlaşırken birilerinin Ergenekon davasını akim bırakacak müdahaleleri planladığı şeklindedir. Ergenekon iddianamelerinden ve “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” belgesinden anlaşıldığına göre, Ergenekon örgütünün faaliyet gösterdiği temel alanlardan biri de yargıdır. Ergenekon örgütü ve her türlü cunta gruplarının yargıyla bu kadar kolay ittifak kurabilmeleri, yargıdaki problemin kazandığı vahameti göstermektedir. Yargı, önce Ergenekon’la işbirliği yapan yargı mensuplarının tasfiye edileceği ve yargılanacağı bir temizlenme sürecine ihtiyaç hissetmektedir. Daha sonra veya bu temizlenme süreciyle eşzamanlı olarak HSYK ve Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere Yargıtay ve Danıştay’ı da içine alacak şekilde evrensel hukuk ilkeleri ve AB standartları esas alınarak yeniden yapılandırılmalıdır. Yargının bağımsızlığının tarafsız olmadıkça anlamlı olmadığı şu son yaşanan yargı skandallarıyla ispat edildiği için, tarafsızlığını yitiren yargı mensuplarının görevleri kesinlikle son ermelidir.

Ergenekon Daha Derinlere ve Daha Yukarılara

Yeni ortaya çıkan ihbar mektubundaki bilgi ve belgeler, Ergenekon örgütünün dışarıda kalan kısmının ne kadar tehlikeli olduğunu kamuoyuna, yasama, yürütme ve yargıya bir kez daha göstermiş olmalı. Bu bakımdan Ergenekon soruşturmasını ve davasını yürüten heyetin bu tehdit ve yıldırmalardan korkmadığını gösterecek bir irade göstermesine ihtiyaç vardır. Soruşturma tavsamamalı, daha derinlere ve yukarılara doğru devam etmelidir. Dokunulmaz sanılana dokunmak, bu işin sırrıdır. Ergenekon’un örgütlendiği yerlerdeki sivil ve demokratik hukuk devleti bilincine sahip vatandaşların, son ihbar mektubu örneğinde olduğu gibi gösterdiği cesaret ancak bu şekilde artacaktır. Hükümet ve kamuoyu, Ergenekon davasını yürüten heyetin arkasında durarak adaletin gerçekleşmesini sağlamalıdır. Ergenekon davasındaki her ivme, demokratikleşme ve normalleşme istikametindeki açılımlara engel olmak şöyle dursun engel olanları yıldıracak, destek olmak isteyenlerin cesaretlerini artıracaktır.

Zaman, 29.10.2009

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et