Bir “Algı Yönetimi” furyasıdır gidiyor. Herkes birbirini algı yönetimi yapmakla suçluyor.
Son döneme damga vuran moda kavrama farklı isimle de olsa aslında pek yabancı değiliz. Geçmişle bağları koparmak, yüzyıllardır aynı milletin parçası olmuş, Pax Ottomana dedikleri iklimde İslam milleti olarak adlandırılan insanları ve coğrafyayı, kalbi ve beyni konumundaki Türkiye’den parçalamak adına uydurulmuş resmî tarih yalanları birer algı yönetimi değil midir?
Bu şüphesiz öyledir ama bu yazıda başka bir yalanı yazmak istiyorum.
Bu millet ne Menderes’e ne de millet için çabalayan bir başkasına sahip çıkmadı yalanı…
Aslında iddia çok basit: Daha birkaç yıl önce reyiyle iktidara getirdiği lidere henüz iradesi arkasındayken gayrihukukî bir gücün müdahalesine milletin ses vermemesi. Onu yalnız bırakması hatta onun boynuna asılı idam yaftalarına zımnî onay vermesi…
Ve yine algı da hedef de çok basit “sakın ha sakın siyasetle falan ilgilenme, ilgileneceksen de eksenin kaymasın yoksa senin boynuna yağlı urganı geçirsek dahi ses veren olmaz” , “senin sandık dediğin geçici, bizim kurucu irademiz var, bu iradenin dışına çıktığın an biz balans ayarımızı yaparız ve kalabalıklar yok olur.”
“Ticaretle uğraş, tarımla, ziraî faaliyetlerle, çok para kazan, ne bileyim bol bol vergi öde ama dokunulmazlığı olan kurumlarda bulunmayı aklından bile geçirme hele hele üst kademeler hayal etmek dahi suç, buna rağmen bu elekten geçe geçe hasbelkader geldin ise sonun Menderes olmasın, bak astık ses çıkaran olmadı.”
Bütün Mamelek Reddi Miras, Tek Gelenek Darbe!
Kurucu irade her şeyin üstündedir. Osmanlı’dan tek miras askerin isyanı, padişahın halli geleneğidir. Bunun dışındaki bütün mamelek reddi mirastır. Dili de inkâr, dini de inkâr ederiz, kültürü, kıyafeti hatta müziği dahi reddederiz. Dediğim gibi tek kabul darbedir. Jakobenizmdir, dayatmacılıktır, İttihat Terakki zihniyetidir.
Her 27 Mayısta 2 duygu vardır; memleket evladını anar, darbeciler katliamlarını. Demokles’in kılıcı gibi resmî ideoloji taraftarı olmayan herkesin ensesindedir, Menderes örneği.
Siyaset yoluna çıkan sandığı düşündüğü gibi darağacını da düşünmek zorunda bırakılır. Darağacı da kaderdendir. Yerleşiklerin istemediği bir yola gireceksen, iki tane gömleği göze alacaksın. Gömleğin bayramlığı seçim akşamı giyilir, idamlığı darbe sabahı.
İpe çekilen sadece mevtanın bedeni değildir. Ardıllarının umudu, geleceği, hürriyeti kısacası demokrasidir ipe çekilen.
Millet Gerçekten Sahip Çıkmıyor mu?
Sahip çıkmıyor denen millet ilk seçimde sabıkların ardıllarını hem de tek başına iktidara getirir.
Bırakın dört senede bir rey vermeyi, her tür yasağa, engellemeye, fişlemeye hatta işkenceye rağmen şimdilerde 50’li yaşlarında olacak binlerce bebeğe Adnan Menderes, Fatin Rüştü gibi isimler koyar millet. Vefasız dediklerin sülbünün damarına akıtır bu kanı. Hem de değişmesi imkânsız olmak üzere.
İslam Kültürünün Yansıması Ul’ul Emr’e İtaat En Çok Darbecilere Yarar
Bu topraklarda silinmek istenmeyen diğer bir haslet de ul’ul emr’e itaat kültürüdür. İsyan, başkaldırı yoktur bu coğrafyanın genetiğinde. Hem kim kime isyan edecek ki? Memleket bizim, millet biziz, asker bizim evladımız; kim kimi vuracak ki… Kaos kime fayda sağlayacak ki, nasıl olsa seçim yapılacak ve tanklar olması gereken yere kışlaya gidecek , vakti uzatmanın anlamı ne ?
Anıt Mezarlara İhtiyacı Yoktur, Yüreklere Gömülür Milletin Evladı
Resmi kayıtlarda Evren Paşa da cumhurun reisidir, rahmetli Özal da. Lakin cumhurun reisine tepkisi toprağa giderken belli olur. Birinin cenazesini kerhen kamu görevlileri kaldırır, ötekisine millet yas ilan eder. Öyle anıt mezarlara falan ihtiyacı yoktur milletin gönlünde yer etti ise yüreğe gömülür bu topraklarda sevilen evlatlar.
“Bizim Çocuklar”a Emekli Olunca Abileri de Selam Vermez.
Kudretli general abimiz emekli olduğunda eşiyle market arabası sürerken utanır, selam vereni olmaz, birkaç ay önce ıslatıp cezaevlerinde süründürme kudreti olduğu insanlarca dışlanır, burun kıvrılır ama darbeciye karşı yazı yazmış, mücadele etmiş Gülay Göktürk’e millet sevgi seli ile akın eder.
Kudreti gidince (emekli olunca) bu abilerin psikolojisi bozulur, Gata’da tedavi görür, özel odalarda, paşalara ayrılan kısımlarda kalır. Orada da sürer apoletin hükmü ama gel gör ki özel odalar da olsa soğuk duvarın yalnızlığına mahkûmdur. En acısı ise hükmü verenin kudretinden sanık sandalyesinde oturanlar olmasıdır. “Our Buys”un halini hatırını soran olmaz. Ne uzaklardan selam gelir, ne arkasında duran büyükelçiler uğrar ne de randevu almak için aylarca bekleyenler kapısını çalar.
Oysa daha birkaç ay önce kanına ekmek banılan Zeybeğim’in ardından yazılan şiirler gönül ezberindedir, yasaklansa da baskıları yüreğin üstündedir şiirlerin. Faruk Nafiz’in yassı kitabında parmaklıklar ardındaki Yassıada’daki zindanın duvarını millet pek de takmaz öyle. İçerideki zulmü, çekilen çilenin kutsallığı ile yutar kahramanlar. Kahramandırlar artık milletin kalbinde. Tesbihi dökülmüş nine de ağlar gidişine, balonu olmayan çocuk da, dilden dile dolaşır Menderes’in destanı sabıkların ezgin Anadolu’sunda…
Otobüslerle Genel Kurmaya götürülen yargıçların hükümleriyle mahkûm edilen, bir yenilgi kararı daha verilen; yenilgi yenilgi büyüyen zaferin mimarı Tayyip Erdoğan, Pınarhisar Cezaevi’nde gönderilen binlerce mektubu ne okumaya yetişebilir ne bunlara gece yarılarına kadar cevap vermeye. Emri verenlere mektup ise bayramdan bayrama Oyak’tan gelir. O da sadece resmî bayramlarda…
Vefasız olan kudretlilerin sistemi midir, yoksa milletin kendisi mi bilinmez ama birinin hükmü çarklar döndüğü müddetçedir millette; diğerinin hükmü çarklar döndüğü halde yürektedir.