Başörtüsü yasakları kaldırıldı ama bu konunun tarihini hatırlamak ve Türkiye nasıl bir tarihten geliyor bunu hatırlamak lazım. 1935 yılındaki CHP Kurultayında bu istikamette CHP’li müfritlerin verdikleri yasaklama önergesinin, Atatürk tarafından nasıl reddedildiğine bakalım. Okunduğunda görülecektir ki, Türk inkılabı, değil başörtüsünü, çarşaf ve peçeyi yasaklamış değildir.
Bursa’daki CHP’li Müfritler
1935 senesinde Bursa CHF teşkilâtı kadınlara saylav (milletvekili anlamında) seçme ve seçilme hakkının verilmesi vesilesiyle, Bursa’nın Türk “devrimine” bağlılığını göstermek istemektedir. Bursa’da “devrim” aleyhinde gerçekleşen bazı olaylar sebebiyle bu konuda bir hassasiyet vardır. Bu olaylar muhafazakâr bir kişi olan Milli Mücadele kumandanlarından Sakallı Nurettin Paşanın Atatürk’e ve CHF’ye rağmen iki defa bağımsız mebus seçilmesi ile Türkçe ezana karşı Bursa’da bir protesto gösterisinin yapılmasıdır. CHF çizgisinde yayın yapan haftalık Yeni Fikir gazetesinde yazılan başyazıda şöyle deniyor:“Bursa, kendisinden kuşkulananlar varsa, hem onları inandırmak, hem de temiz özlü evrimseverliğini (devrimcilik kastediliyor) göstermek yükünü omuzlamıştır.” Bu yük dolayısıyla CHF il kongresinde “…kadınların çarşaf ve peçelerinin kaldırılması dileği” dile getirilmiş ve CHF il teşkilatı bu bahiste ne kadar ileri giderse göze gireceklerini düşünmektedir. Yeni Fikir gazetesinde yer alan “Fırka ve Bursa Kadını” başlıklı başyazıda şöyle deniyor:
“Kongrede, kadınların çarşaf ve peçelerinin kaldırılması düşüncesi ileriye sürülünce bütün eller kalktı ve kongre üyeleri işe kendi karılarından başlamağa söz verdi.” Yeni Fikir, 20 İlkkânun (Aralık) 1934.
CHP Kurultayında reddedilen yasakçılar
İşte bu hava içerisinde çarşaf ve peçe meselesi, 9-16 Mayıs 1935 tarihinde toplanan CHF Dördüncü Büyük Kurultayı’nda da gündeme gelmiş ve tartışılmıştır. O dönemde birçok il genel meclisi çarşaf ve peçeyi yasaklayan kararlar almıştır. Kurultaya Muğla ve Sivas’tan gelen dileklerde Kurultayın bu yönde karar alması istenmektedir. Dilek Komisyonu ise bu konuda Parti ve Hükümetin kurumları ile kanunî düzenleme yapmanın gereksiz olduğuna karar vermiştir. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da Dilek Komisyonunun görüşüne katılarak bu konunun “hiçbir kanun eli dokunmadan” zamanla ortadan kalkacağını ve Kurultayın bu kararı onaylamasını istemiştir. Dilek Komisyonu Raportörü Hakkı Tarık Us (Giresun) ise söz alarak meselenin inkılapçılık açısından değerlendirilmesini, peçenin yasaklanmasını ısrarla istemiş ve şapka inkılabını örnek göstermiştir. Hakkı Tarık Us partinin kendi haline bırakılsa birkaç yüzyıl alabilecek işleri kısa sürede inkılapçılık vasfıyla başardığını ileri sürerken; General Kâzım Sevüktekin (Diyarbakır) de peçe ve çarşafın asayiş açısından sorun yarattığını, geçmişte yaşadığı bir olayı örnek vererek iddia etmiştir.
İnkılâp peçe ve çarşafla uğraşmaz
Parti merkezine yakın olan ve merkezin düşüncelerini dile getiren Aka Gündüz (Ankara) ise meselenin ancak bir zabıta meselesi olabileceğini ve Kâzım Paşa’nın bunu teyit ettiğini ifade etmiştir. Aka Gündüz şöyle demektedir: “Türk inkılabı çarşaf ve peçe için yapılmış bir inkılap değildir. Türk inkılabında çarşaf ve peçe diye bir şey yoktur.“. Cevaben söz alan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ise bu ısrara çok sert bir karşılık vermiştir.
İcap etse İnkılabın sahibi yapardı…
İnkılabı yapanlar ve inkılâbın sahibi Atatürk adına konuştuğunu belli eden Kaya, şöyle demektedir: “Eğer bu, bir mesele olsaydı bu büyük inkılâbı yapan, bunu da programına koyar ve sizden lâzım gelen kararı alırdı.”Bu söz sanırım dönemin otoriter havasını ve CHP’nin bu otorite karşısındaki aciz konumunu yeterince gösteriyor. Bu yüzden CHP’nin “devlet kuran parti” böbürlenmesinin içi boştur. Kaya, konuşmasının devamında Hakkı Tarık Us’un inkılâp ve inkılâpçılık anlayışını da eleştirir. “İnkılâb her gün, inkılâb her şey için ve bir günde inkılâb. Böyle bir kaide yoktur. İnkılâbı[n] esası kurulur. Onun teferruatı zaman bırakılır ve zamanla tatbik edilir. Cumhuriyet bir inkılâptır. Fakat onun emrettiği işlerin tatbikatı senelerce sürer ve sürecektir. Çünkü o da, zamana muhtaçtır… Çarşaf da, bu mealdendir… Bırakmalı, memleketler, [il genel meclisleri kastediliyor] kendi ihtiyacını, kendi irfanile bularak, bu işi kendi yapsın… İdari olarak, siyasal olarak bunları yapacaklardır… Fakat bir kanun çıkarmak fırkanızı çok müşkül mevkie düşürür”
En Sonunda Hiç Olursun
“Sadrazam Talat Paşa bir gün aylak dolaşan ve parası-pulu olmayan Neyzen Tevfik’e güya iyilik yapmak niyetiyle ‘Gel seni memur olarak alalım’ der. Neyzen de ‘Niçin?’ diye sorar. Talat Paşa ‘Niçini var mı, iş güç sahibi olursun, para kazanırsın2 diye cevap verir. Konuşma şöyle devam eder:
-Peki sonra?
-Sonrasını ne bileyim, belki amir olursun.
-Sonra?
-Belki müdür, hatta genel müdür olursun.
-Sonra?
-Eğer azmedersen siyasete girer, mebus bile olabilirsin.
-Sonra?
-Çabalayıp nazır, hatta sadrazam olman dahi mümkün!
-Peki, daha sonra?
O devirde sadrazamın üstünde sadece padişah vardır ve padişahlık da ırsiyetle olup çalışmakla kazanılmadığından Talat Paşa çaresiz der ki:
-Hiiiç!
Neyzen’in cevabı enfestir:
-Ben zaten şimdiden hiçim paşam! O halde niçin bu kadar yorulayım ki!”
Yeni Yüzyıl, 14.02.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/inkilap-peceyle-ugrasmaz-chpnin-mufritleri-1303