İllüzyon ve gerçek

Çoktan bitmiş bir savaşın hayaletiyle boğuşuyoruz.
Ama maalesef onun kurbanları gerçek insanlar.
Tabutların ardından bakan çocuklar da, daha dünyaya bile gelmeden babasını kaybeden bebekler de gerçek.
Saklandığı ormanda savaşın devam ettiğini sanan Japon askeri gibi, PKK da kendisini 90’larda zannedip, bugünün siyasi ortamında “devrimci halk savaşı” yapmaya kalkıyor.
Türkiye’nin eski egemen sınıfı ve onun aydınları da onu “anlıyor” veya anlıyormuş gibi yapmayı tercih ediyor.
Ama fiyakalı isimlendirmeler, ergen ruhları harekete geçiren çarpıcı sloganlar, bugün polis, asker ve demiryolu işçisi öldürmenin cinayet olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
O radikal demokrat sloganların altındaki milliyetçilik, kanlı ve çirkin suratını gösteriyor.
**
Bugün “AKP”dense şeytanı bile desteklemeye hazır bir medya, akademi ve siyaset unsurları var bu ülkede. Çözüm Sürecinde PKK’nın ateşkesi bozması için çok uğraştılar; şimdi de bunun mazeretini oluşturmaya çalışıyorlar.
“AKP demokrat değil”miş! Sahiden öyle olsa ne olur? Duyan da PKK insani yardım amaçlı bir sivil toplum örgütü sanır.
Biz Çözüm Süreci’ni PKK demokrat olduğu için desteklemedik.
Günahkar bir devletin ürünü olan günahkar bir örgüt olarak, devletin dönüşümü ile sivil ve siyasi hakların iadesi sürecinde o da silahı bıraksın, dağdakiler evlerine dönebilsinler, hayat normalleşsin diye destekledik.
Bugün de, bu cinnet hali sona erdiğinde, yapılması gereken bu.
**
Çözüm Sürecinin sona ermesinde asıl günah ister Hükümete ait olsun ister PKK’ya, bu PKK’nın savaş kararını meşrulaştırmıyor.
Çözüm Süreci ve PKK’nın ateşkesi bozması birbiriyle elbette bağlantısız değildir, ama ikincisi birincisinin kaçınılmaz sonucu da değildir. Hem de bütün günah iktidara ait olsa bile.
Bugün Kürt sorununda karşılanması gereken talepler adına ölmenin ve öldürmenin hiçbir ahlaki meşruluğu yoktur. Kalan hakların iadesi için kan akıtmayı ahlaki olarak mazur gösteremezsiniz.
Yaşananları, iktidar partisinin tek başına iktidarı kaybetmesinin öfkesi gibi çocukça bir gerekçeye bağlamak, gerçekle yüzleşmek istememektir. Kendisini Erdoğan düşmanlığıyla zehirlemiş bir gazeteci bunu yapabilir ama Demirtaş’ın bunu tekrarlaması absürttür.
Varsayın ki, “Saray savaş istiyor.” Sorarlar o zaman “O istiyor diye siz de yapmak zorunda mısınız?”
**
O şunu yaptı, bu bunu dedi, masayı o devirdi, hayır önce öbürü sözünü tutmadı…
Bunları uzun uzun tartışabiliriz.
Ama bugün, hakikate şahitlik için yapılması gereken, öncelikle bu savaş kararını mahkum etmektir. Faili silikleştirmeden, belirsiz öznelerin ardına gizlenmeden, siyaseten doğruculuk yapmadan ve adını koyarak.
Nasıl ki, Kürt Sorununu başımıza açan devlettir, onlarca yıl işlenen günahların da suçlusu odur dediysek, devletin katliamına katliam, cinayetine cinayet dediysek, bugün de bu sorunu başımıza açan PKK’dır diyerek, iki aylık Asya bebeğin polis babasını öldürmek cinayettir diyerek.
Sahici bir adalet ve çözüm çabasının başlangıç noktası budur.
Gerisi boş laf.

Serbestiyet, 18.08.2015

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et