İlhan Arsel Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin emekli profesörlerindendi. Ömrünün son yıllarını Amerika’da geçiren Prof. Arsel, geçenlerde Amerika’da vefat etti.
Biz İlhan Arsel’in cenazesinin görkemli devlet töreni ile kaldırılmasını, eski Cumhurbaşkanlarının ve devlet büyüklerinin cenazeye katılmasını, cenaze sebebiyle gazetelerde sayfa sayfa siyasi ilanların yayınlanmasını, en azından Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in taziye ilanları vermesini bekliyorduk.
Prof. Arsel’in ölümü Türk medyası tarafından ölümünden günlerce sonra verildi. Bazı gazeteler ölümü hiç vermezken, bazıları da 16. sayfada üç beş satırla verdiler.
Halbuki, İlhan Arsel, 1996 yılında Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yazısı ile, Genelkurmay Başkanı’nı, Cumhurbaşkanı’nı, Meclis Başkanı’nı ve Mesut Yılmaz’ı etkileyerek ANAP ile RP arasında bir koalisyon kurulmasını önlemiş, ANAYOL koalisyonun kurulmasını sağlamıştı.
Kişisel Çekişme mi, Fazilet Mücadelesi mi?
İlhan Arsel bundan 31 yıl önce yazdığı “Biz Profesörler” isimli kitapla da ilerici, devrimci Atatürkçü çevrelerin büyük hayranlığını kazanmıştı. Üniversite öğretim üyesi arkadaşlarımın ellerinden düşürmedikleri bu kitabı ben de merak edip okumuştum.
Kitabın arka kapağında İlhan Arsel’in bu kitabı“Üniversite’nin ve öğretim üyelerinin fikirsel ve kişisel yetersizliklerini kamu oyuna açıklamak maksadıyla” yazdığı belirtiliyor.
İlhan Arsel 30 yıl çalıştığı üniversiteden istifa edip ayrılırken birlikte çalıştığı arkadaşları için şöyle diyor:
“Bana öyle geliyor ki, biz öğretim üyeleri, içimizde hiç kuşkusuz pek iyilerimiz bulunmakla beraber pek çoğumuz yetersiz ve bilgisiz ve dahası Ortaçağ Üniversitelerinde hademelik yapamayacak kertede kimseleriz. Dar görüşlülüğümüz ve tutuculuğumuz her türlü tanımlamanın dışında kalır. Bizler çağdaş anlamda Üniversite öğrencisi yetiştirecek olgunluktan çok uzağız; yetiştirdiğimiz insanların ne kez düşük bilgiler ve zihniyetle bu toplumun başına bela olduğunu hemen her gün görmekteyiz …” / “… şunu takdir ediyorum ki, yukarda kısaca özetlediğim nedenler yüzünden havası artık teneffüs edilemeyecek hale giren bir kuruluşta daha fazla kalamazdım. Bu havayı yaratan kişilerle ve onların çağ gerisi zihniyetiyle aynı binada ve aynı salonlarda bulunmak kadar azap verici başka bir şey olamazdı benim için. İstifamdan sonra tek teselliyi, onlardan artık uzak kalabileceğimi düşünmekte bulacağım. …”
İlerici, devrimci, Atatürkçü bilim adamlarımızın yere göğe sığdıramadığı Profesör Arsel’in Üniversite öğretim üyeleri için uygun gördüğü tanımlamalardan bazıları: “Medeni cesaret anlayışından yoksun”, “Fikir bakımından Ortaçağ dönemini aşamamış”, “Değer ve fazilet ölçülerinden yoksun” …
Kitabı açıp okuyunca öğreniyoruz ki, İlhan Aresel’in meslektaşlarının bu hakaretleri hak etmelerinin sebebi asla sorumlu oldukları bilim dallarında başarısız olmaları veya görevlerini hakkıyla yapmamaları, ya da yüksek öğretimin sorunlarına çare üretememeleri değil, bütün suçları yeterince Atatürkçü olmamaları, yeterince İslam düşmanı olmamaları veya yeterince Arap düşmanı olmamalarıdır.
Önemli bir suçları da galiba beraber çalışırken İlhan Arsel’in kaprislerine artık katlanamaz olmalarıdır. İsimleri belirtilerek suçlanan profesörlerin pek çoğu mesleklerinde başarı kazanmış, bilim dünyasında bir isimleri olan, kendilerini Atatürkçü ve ilerici olarak tanıdığımız, dinle diyanetle pek ilişkisi olmayan, Araplara da pek sempatiyle bakmayan insanlar…
Yazarın “Biz” demesine bakarak bir özeleştiriye giriştiğini zannedenler aldanır. Kitapta özeleştirinin zerresi yok, yazar kendini övmekte, kendinden başka herkese de ölçüsüz bir şekilde saldırmaktadır. Zaten bütün kitap bilimsel usullere rağbet etmeyen, kavgacı bir üslûpla yazılmıştır. Yazar esasta kişisel çekişmelerin ve hesaplaşmaların, Hukuk Fakültesi içindeki hizipleşmelerin yönünü değiştirip, bunu kendi açısından bir fazilet mücadelesi gibi takdim etmeye çalışıyor.
Her Derdin Devası Bir Dogma
Devlet ideolojisinin şaşmaz doğruları varken bilime ve araştırmaya ne gerek var! Prof. Arsel de böyle düşünüyor olmalı ki, ülke sorunlarına yeni çözüm yolları araştırmaya gerek görmüyor, görevinin Mustafa Kemal’in bu asrın başında ürettiği düşüncelere sarılarak yerine getirmeye çalışıyor.
Yazar dünyayı dini dogmalarla algılamaya çalışanları, saldırgan, bilim dışı bir üslûpla eleştirirken, kendisi bütün olayları Kemalist dogmalarla izah ediyor, iddialarına nesnel gerekçeler göstermeye gerek görmüyor, Kemalist olmayanları ikna etme diye bir kaygısı da yok. Kemalist olmayanlara, az Kemalist olanlara, şöyle veya böyle Kemalizmi tenkit edenlere bol bol hakaretler yağdırıyor.
Bilim Adamı Olmanın Kolay Yolu: Din Düşmanlığı
Yazar dini müspet bilimin bir konusu yapıyor, müspet bilimin alanı ile metafizik düşüncenin alanını birbirinden ayırma gibi bir endişesi yok. Yazarın akılcılık adına ileri sürdüğü mutlak ve değişmez doğruları var. Mutlak ve değişmez doğruları kabul etmeyen, müspet bilimlerde bile doğru bilinen her şeyin test edildiği ve değiştiği günümüz bilim anlayışı İlhan Arsel’e çok yabancı. Bir hukuk profesörü olarak İlhan Arsel kainatın bütün sırlarını kendi akılcılığı ile çözmüş gibi görünüyor. Profesörün mutlak doğruları da bilimsel hiç bir değeri olmayan devlet ideolojisinin doğruları…
Yazarın İslam ve şeriat, İslam Peygamberi hakkında kullandıkları sıfatlar bir bilim adamanın kullanması gereken nesnel ifadeler değil. Profesörün tenkit ettiği inanç, kendi halkının büyük kısmının sahiplendiği bir inanç, buna rağmen profesör hakaret ederek, her türlü ölçüyü kaçırarak, hiç de bilimsel olmayan bir üslûpla saldırarak konuyu ele alıyor. Mesela “şeriat” yerine sürekli “şeriat mikrobu” diyor, yani meseleye baştan ön yargılı olarak yaklaşarak, bilimsel kaygıları bir yana atıyor.
Arap Düşmanlığının Pozitif Bilimi
Kitabın içeriği de isminden beklenenden oldukça farklıdır. Kitabın önemli bir kısmı Arap düşmanlığını işliyor. Arap literatüründen seçilmiş Türk düşmanlığı örnekleri tekrarlanıyor, bu arada Arap düşmanlığını işleyen Türk literatürü de zenginleştiriliyor:
“… Tarihte hiçbir millet Arap’ın Türk’e yaptıklarından daha büyük kötülükleri bir başka millet için yapabilmiş değildir…” / “… bir yandan Dar-ül Harp’te yaşayanlara (örneğin Yahudilere, Hıristiyanlara ve putperestlere), diğer yandan uzak diyarların insanlarına, Türklere karşı, savaşlara öldürmelere ve yağmalara girişen ARAP, bu suretle yüzyılların söndüremeyeceği ilkel duygulara, insanlık düşmanlığına, yalan ve talan ruhuna gömülmüştür. …”
Bunlar yazarın Arapları tanımlarken kullandığı en hafif ifadeler.
Arapların bütün suçu belli ki Müslüman olmaları… Osmanlı İmparatorluğu dağılırken başlarının çaresine bakmak istemeleri de ek bir suç oluşturuyor muhakkak.
Yazarın verdiği örneklere bakarsak Arap literatürü de Türk düşmanlığı konusunda oldukça zengin görünüyor. Belli ki kalp kalbe karşı; nasıl bizim seçkinlerimiz Arap düşmanı ise, belli ki onların seçkinleri de Türk düşmanlığında pek geri değiller. Neyse ki, yazar diğer milletlerin Türk düşmanlığı konusundaki zengin literatürünü konu dışı bırakmış.
Türk Üniversitelerinde Bilimsel Geriliğin Sorumlusu İslam ve Araplar mı?
İlhan Arsel Türkiye’deki profesörleri suçladığı kitabında İslâmı ve Arap dünyasını hedef almış. Acaba Türkiye’de üniversitelere İslâmcı ve Arap hayranı kadrolar mı hakim? Eğer bu soruya evet cevabı verilebilirse, yazar suçlamalarında haklıdır. Ne var ki gerçek bunun tersidir, Türkiye’de üniversitelere Kemalist kadrolar hakimdir.
Kitapta suçlanan profesörler bir kaç isim dışında hemen hepsi Atatürkçü olarak bilinen kimseler. Eğer, İslamiyet geri ise, Araplar lanet bir milletse, bunda bizim profesörlerin suçu ne? Ellerinden geldiğince Arap düşmanlığı yapıp, şeriatı kötülemiyorlar mı? Aslında yazarın, üniversitelerdeki bilimsel seviyenin düşüklüğü sebebiyle yaptığı suçlamalarını kemalizme yöneltmesi gerekirdi.
31.03.2010