1980 darbesinden önce PKK yoktu. Abdullah Öcalan’ın etrafında toplanmış olan Kürt gençler, Kürt solundan farklı, daha milliyetçi bir ideolojik sol yapılanma örgütlüyorlardı. 1980 darbesinden sonra bu grubun artık bir partiye ve kırsalda çatışma gücüne sahip bir silahlı gruba dönüştüğünü gördük.
1984 yılında sahneye çıkan PKK, ister silahlı çatışma dönemlerinde olsun, isterse çoğu zaman kendisinin tek taraflı ilan ettiği ateşkes dönemlerinde olsun, her geçen gün Kürt halkı içindeki örgütlenme gücünü ve etkisini artırdı. Özellikle 90’lı yıllarda, kökünü kurutacağız diye yola çıkan hükümetleri de hayal kırıklığına uğrattı. Hükümetler güç kaybederken, PKK halinden memnundu.
1999 yılında kurucusu ve lideri Öcalan’ın yakalanması örgüt için büyük bir darbe olsa da Ortadoğu’daki istikrarsızlık ve savaşlar nefes alabileceği ortamları oluşturdu. Özetle, örgütü günümüze kadar güçlendiren iki unsurdan bahsedilebilir: Bölgenin siyasi iklimi ve devletin körlüğü.
Örgütün güç kazanması aslında basit bir stratejiye dayanıyor. Bir çatışma kampanyası başlatıyor ve bekliyor. İşin temelinde, uzun soluklu bir çatışmayı makul kayıplarla sürdürebilme kapasitesini oluşturabilmek yatıyor. Bu dönem boyunca devletin izlediği güvenlik ağırlıklı politikalar ve hükümetler ile bürokrasiye hâkim olan milliyetçi ve ayrımcı söylem örgütün asıl ihtiyaç duyduğu enerjiyi, yani halk desteğini sağlamaya yetiyor.
Asıl ilginci ateşkes dönemlerinde örgütün yine güç kazanması. Bu dönemlerde, örgüt kendi atacağı ileri adımları planlarken, hükümetlerin demokrasiyi genişletme, hukuk devletini tam olarak işletme, eşitlik temelinde hak ve özgürlük alanlarını inşa gibi karşı faaliyetlerde bulunmaması, on yıllardır hak ve özgürlüklerini eşitlik temelinde kullanamayan, horlanan ve dışlanan kitleleri en azından umutsuzluğa ve çözümsüzlüğü kabule sevk ediyor.
Örgüt izlediği stratejilerde o kadar başarı kazandı ki, bir zamanlar Doğu’da ve Güneydoğu’da güçlü diyebileceğimiz siyasi partiler, bu bölgelerden oy alamaz hale geldiler. Halk, kendisine dokunmayan ve görmeyen siyasi iktidarları defterinden sildi.
İşlerin değişmeye başlaması Ak Partinin Kürt Sorununu çözmeye girişebilecek bir güç ve cesarete ulaşabildiği 2000’li yıllarda mümkün olabildi. Geçmişte Özal’ın öncülüğünü yaptığı, ama sürdürülemeyen Kürtlere umut veren ve dışlayıcılığı terk eden siyasi söylem iktidar partisini bölgeden oy alan bir siyasi parti haline getirdi. Oy vermeyenler, hatta muhalif Kürt politikacıları dahi iktidarın sorunları çözeceği umudunu beslemeye başladı. Leyla Zana’nın ünlü “bu sorunu Erdoğan çözer” çıkışıyla ondan yardım istemesi olumlu ruh halinin zirve noktasıydı.
2015’in ikinci yarısında işlerin hiç de olumlu gelişmediği, barışın yerini çatışmaya bıraktığı, henüz ucunu dahi göremediğimiz zor bir döneme girdik. Bu dönemde hükümetin izleyeceği siyaset büyük bir önem taşıyor. Özgürlüklerin genişlediği, demokratik ve barış içinde herkesin birlikte yaşadığı bir anayasal düzeni inşa edebilmemiz isabetli adımlar atılmasına bağlı.
Salt güvenlikçi yaklaşımlar ile demokrasi ve özgürlükleri geliştirmek yerine tam tersi politikalara yönelmek geçmişte olduğu gibi er geç örgüte güç kazandırır. Bölge halkını rahatlatan bir sürecin mimarlığını üstlenen tek aktör olması ve bölgede tabanının bulunması iktidar partisinin en önemli kozlarıdır ve sadece onun tarafından kullanılabilir.
Bu kozların kullanım koşulu ise güvenliği sağlarken reformlardan ve değişimden vazgeçmemektir. Aksine yönelen tüm geçmiş siyasi iktidar partilerinin bugün nerede olduklarına bakmak geleceği görmemizi sağlayacak en güçlü araçtır.
Yeni Yüzyıl, 29.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/iktidarin-kozlari-ve-gelecek-692