İki konu

Ergenekon şüphelisi olarak tutuklanan Erzincan başsavcısının daha önce JİTEM’in yasadışı faaliyetleri üzerine gittiğinin ortaya çıkması bir tartışma başlattı. Öte yandan, “İrtica Eylem Planı”nın altındaki imzasının sahih olduğu kesinleşen ve askeri savcılıkça hakkında dava açılan albay Dursun Çiçek ile Ergenekon soruşturmaları çerçevesinde açılan bir davada sanık durumunda olan orgeneral Saldıray Berk halâ görev başında.
Daha 1998-99 yıllarında “keşfettiği” JİTEM’in yasadışı faaliyetleri hakkında soruşturma açmış olmasından hareketle, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısının yasadışı Ergenekon çetesiyle ilgisinin olamayacağını söyleyenler var. Buna karşılık kimileri de, söz konusu savcının bu girişiminin olsa olsa JİTEM’in “üstünü örtme” amacıyla ilişkili olabileceğini ileri sürüyorlar.

Bana öyle geliyor ki, bir savcının vaktiyle JİTEM’in üstüne gitmesi yasadışılıkla mücadele konusundaki sahici bir duyarlılıktan kaynaklanmış olabileceği gibi, onun bugün Ergenekon’la ilişkisi de gerçek olabilir. Yani, savcı İlhan Cihaner’in bu meseledeki gerçek durumunu bilemeyiz, ama Türkiye şartlarında bir kanun adamının hem geçmişte JİTEM’i sahiden soruşturmak istemesi hem de bugün Ergenekoncu olması teorik olarak mümkündür.

Savcı Cihaner’in JİTEM’in üstüne gittiği 1998-99 yılları, malum, “28 Şubat Süreci” olarak anılan dönemin tam da ortasına rastlıyor. Hatırlarsanız, o dönemde meşhur “Susurluk” kazası dolayısıyla gündeme gelen devlet içindeki yasadışı örgütlenmelerin araştırılması JİTEM’i de gündeme taşımıştı. Sol-Kemalist kamuoyu da, eski MHP’lilerle bağlantısı nedeniyle, Susurluk meselesinin en hararetli takipçisi durumundaydı. Susurluk’la bağlantılı olan devlet içindeki çeteleşmenin cari rejimin doğasıyla ilgili olmaktan çok, odağında eski Ülkücülerin yer aldığı basit bir yasadışı örgütlenme olduğunu düşünüyorlardı. Üstüne üstlük, bu işleri “fasa-fiso” olarak niteleyen bir parti liderinin temsil ettiği ve 28 Şubatçıların hedefinde olan taban da zaten bu meselede kayıtsız görünüyordu.

İşte böyle bir ortamda sol-Kemalist duyarlılıkla hareket eden bir savcının, “eski faşistler”in devlet içinde yuvalanması karşısındaki hassasiyetinin o zaman henüz mahiyeti belli olmayan JİTEM’e kadar uzanmasında şaşılacak bir şey olmasa gerektir. Muhtemeldir ki, bunun doğrudan doğruya “rejim”in mahiyetiyle ilgili bir mesele olduğu görülememiş veya görülmek istenmemişti. Dolayısıyla, bugün artık saklanamaz hale gelen bu gerçek, eskiden “basit” bir yasadışılık olarak görülen çetelerin üstüne gitmede kararlı davrananların heyecanını kırmış olabilir. Çünkü, artık “rejimin şeriatçı tehlikeden korunması” gibi çok daha ciddi bir meseleyle karşı karşıya kalınmıştır. Böyle bir durumda, eski “nötr” yasallık bekçiliğinin bugün “lâik Cumhuriyet’in korunması”na veya “vatan müdafaası”na dönüşmesi anlaşılabilir hale gelmektedir.

Önümüzdeki somut olayda savcı İlhan Cihaner’in de böyle düşünmüş olup olmadığını bilemem. Anlatmak istediğim, bu aklı yürütme biçimini benimseyen herhangi bir kişinin 1998-99’da JİTEM’i soruşturması ile bugün Ergenekoncu olması arasında bir çelişki olmayabileceğidir.

Öbür konuya gelince: İkisi de halen derdest olan farklı davalarda sanık konumunda olan albay Dursun Çiçek’le orgeneral Saldıray Berk’in halâ görev başında olmaları, hükümet canibinden aksi yönde ne söylenirse söylensin, askerlerin cari sistem içindeki geleneksel konumlarında henüz ciddi bir değişme olmadığını göstermektedir. Çünkü, böyle bir durum sivil bürokraside söz konusu olsaydı, haklarında ceza kovuşturması başlatılmış olan kamu görevlileri çoktan açığa alınmış (görevden uzaklaştırılmış) olurlardı. Sayın Başbakan bu gibi konuların gündeme getirilmesinden hoşlanmıyor olsa da, gerçek şu ki, Türkiye’nin askeri mekânlarında halâ ne sivil otoritenin ne de yargının sözü tam olarak geçiyor.

Star, 04.03.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et