Sonunda İsrail bunu da yaptı; onlarca yıldır Filistin’de işlediği cinayetlere, vahşete, eşkiyalığa bir yenisini daha ekledi. Gazze açıklarında, sahilden 72 mil uzakta, uluslar arası sularda, amacı gıda ve ilâca ihtiyacı olan masum insanlara insani yardım götürmek olan gemilere saldırdı, çok sayıda insani yardım gönüllüsünü öldürdü. Burası artık sözün bittiği yer. Bu eylemin adı eşkiyalık, korsanlık, haydutluk, zalimlik, kısaca, devlet terörizmi.
İsrail bunu ilk defa yapmıyor. Kurulduğu günden bu yana, istisnalar dışında bütün İsrail hükümetleri Filistin’de kan döktüler, cinayet işlediler, toprakları işgal ettiler, saldırganlık ve eşkiyalık yaptılar, terör estirdiler. Yaptıkları insanlıkdışı eylemleri meşrulaştırmalarını sağlayan temel faktör, üstün ırk anlayışından, seçkin millet inanışından beslenen ve şiddet kullanmaya cevaz veren ırkçı, saldırgan, Siyonist zihniyet. Bu çarpık zihniyetin yön verdiği politikacılar, yıllardır uygulamakta oldukları dehşet politikalarının sürdürülebilirliğini esas itibariyle 2 şeye borçlular: 1) Avrupa’nın II. Dünya Savaşı yıllarında Yahudilere Avrupa’da yapılan zulümlerden dolayı duyduğu suçluluk psikolojisi; 2) ABD’nin İsrail’e verdiği tek yanlı, kayıtsız şartsız destek. Başka bir deyişle İsrail devleti, yarım asrı aşkın bir süredir Holokost’un rantını yiyor; karşılarına kim çıksa ve yaptıkları hukukdışı, merhametsiz, zalimce eylemleri eleştirmeye kalksa hemen “anti-Semitizm”le Yahudi düşmanlığıyla suçluyorlar. Ellerinde öylesine güçlü propaganda araçları, Avrupa ve Amerikan kamuoyunu etkileyip yönlendirecek dernekleri, lobileri ve medya organları var ki, bunlar sayesinde İsrail altmış yıldır çevresine kan kusturarak, BM kararlarına aldırmayarak, etrafına dehşet saçarak bugünlere gelmeyi başardı.
Amerika’nın İsrail’e bu kadar kayıtsız şartsız destek vermesinde Soğuk Savaş döneminde Arap dünyasının büyük çoğunlukla Sovyetlerin yanında saf tutmuş olması, ABD’deki Yahudi lobilerinin yürüttüğü etkili faaliyetler, ve seçim kampanyalarında Başkan adaylarına ve öteki Amerikan politikacılarına yaptıkları yardımlar gibi siyasi, iktisadi ve kültürel faktörler kadar, Amerikan Sağı ile İsrail Siyonistleri arasında “Evanjelist” inanışlar üzerinden kurulan dini-siyasi ittifakın da önemli bir payı var. Büyük çoğunlukla sağ kanada mensup Evanjelistler ellerinde bulunan Scofield İncili’ni belirli bir yoruma tâbi tutarak, kendi kurtuluşlarının İsrail’in devlet kurmasına, Kudüs’ü başkent yapmasına, ve Süleyman Mabedini (III. Tapınak) inşa etmesine bağlı olduğuna inanıyor. Bunlar olunca Kıyamet yaklaşacak, yeryüzü sahnesi İsa’nın ikinci gelişi için hazırlanmış olacak, İsa gelince de onu kendisine kurtarıcı olarak tanıyan bu “Yeniden Doğmuş” Evanjelistler kurtuluşa erecekler; inanış böyle. (Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Tanrıyı Kıyamete Zorlamak, Grace Halsell.) Dolayısıyla ABD’de hayli etkili ve kalabalık bir toplum kesimi tarafından İsrail’in yaptığı eylemlerin Tanrının iradesine uygun, O’nun arzusu dahilinde olan şeyler olduğuna inanılıyor. İşte İsrail’in yıllardır ABD kamuoyundan gördüğü sempatinin ve ABD’li siyasetçilerin İsrail’in dehşet politikalarını sineye çekmelerinin, görmezden gelmelerinin, BM’de İsrail aleyhine alınacak kararları veto etmelerinin ardında bu tür bir Evanjelist Hristiyan-Siyonist ittifakının da önemli rolü var.
Bu satırlardan “anti-Semitizm” çıkarmaya kalkışacak çarpık zihniyetlileri peşinen uyaralım: eleştirdiğimiz İsrail hükümetlerinin saldırgan, işgalci ve ırkçı politikalarıdır; estirdikleri devlet terörüdür. Ne kimseye sırf Yahudi olduğu için kinimiz vardır; ne de herhangi bir İsrail vatandaşına düşmanlığımız. Kategorik genellemeler yapmıyoruz, “bütün Yahudiler kötüdür” demiyoruz, “her İsrailli Siyonisttir” demiyoruz. Bu tür kategorik genellemelerin doğru olmadığına, kimseye sırf dininden veya ırkından dolayı düşmanlık etmemek gerektiğine inanıyoruz. Burada yaptığımız, sırf Yahudi olduklarından dolayı herhangi bir kimseyi kınamak, hor görmek, aşağılamak değildir. Dünyanın her yerinde gördüğümüz, insanlığa büyük acılar çektirmiş olan ırkçı, saldırgan, ayrımcı, izolasyonist, işgalci zihniyetin İsrail’deki versiyonuna karşı çıkmaktır; bu zihniyetin yönlendirdiği çılgın, irrasyonel, sağduyu ve merhamet duygularından yoksun politikacıların uyguladıkları zulüm ve terör politikalarını eleştirmektir.
Toparlayacak olursak, İsrail’in ırkçı ve işgalci yönetimler altında Filistinlilere yaptığı zulüm, işgal, terör, insani yardım gemilerine saldırı, masum insanları öldürme.. hiçbir şekilde kabul edilemez, hoşgörülemez, sineye çekilemez. Dünya kamuoyu, II. Dünya Savaşından beri Nazi Almanyasında kendilerine yapılan haksızlık ve zulümlerin doğurduğu hissiyatın rantını yemesine, bu hissiyatın ardına saklanarak azgınlık yapmasına daha fazla müsaade edilmemelidir. Kendileri soykırım kurbanı bir ulusun, hükümetleri eliyle başka bir ulusa karşı soykırım yapmasına dur denmelidir. Dileyelim ki, insani yardım konvoyuna 31 Mayıs 2010 tarihinde yapılan bu alçakça saldırı dünya kamuoyunun uyanmasına, insanlık vicdanının harekete geçmesine ve İsrail devletinin Yahudilere Nazi Almanyasında yapılan zulümden rant devşirmesine bir “dur” denmesine vesile olsun. Her vicdan sahibi bu vahşete karşı harekete geçmelidir. Şiddete başvurmadan, sağduyuyu elden bırakmadan, bireysel olarak gösterilebilecek tepkiler arasında şunlar sıralanabilir:
1. Eli kalem tutanlarımızın olayı lanetleyen, işgalci ve saldırgan politikaları eleştiren yazılar yazması,
2. Basın yayın organlarına erişimi olanların konuyu o ortamlarda lisanı münasiple tartışması,
3. Çevremizde yapılan protesto eylemlerine destek verilmesi,
4. ABD Başkanı, BM Genel Sekreteri, AB Başkanı gibi makamlara mesajlar yazılarak İsrail yönetimine karşı yaptırımlar uygulanması talebinde bulunulması,
5. İsrail’e yardım gönderen veya İsrail’in terörist politikalarına destek verdiği bilinen firmaların ve markaların boykot edilmesi,
6. İsrail ile ticaret ve yatırım ilişkisi bulunan firmalar ve işadamlarının İsrail’le ekonomik ilişkilerine son vermeye teşvik edilmesi,
7. Türk hükümetinin İsrail’le yapılmış askeri anlaşmaları feshetmeye ve varsa bu ülkeden yapılması muhtemel silah alımlarını iptal etmeye teşvik edilmesi,
8. Bulunduğumuz ortamlarda konunun gündeme getirilerek, ırkçı, işgalci ve terörist politikalar aleyhine farkındalık yaratmaya çalışılması.
Öyle anlaşılıyor ki, İsrail’i yönetenlerin aklı selim ve sağduyu sahibi olma, dünyanın gittiği yönü doğru okuma, zulümle abad olunamayacağını idrak etme ve Filistin ve dünya ile barışmayı akıl edecek bir anlayışa evrilme konusunda gerçekten “insani yardıma” ihtiyacı var…
Saldırıda ölenlere rahmet, geride kalanlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. İnsani yardım konvoyunda saldırıya uğrayıp can verenler büyük bir meşale yaktılar, hiç sönemeyecek bir meşale; nur içinde yatsınlar…
03.06.2010