Türkiye siyasi hayatının temel problemlerinden biri nominalizmdir. Bir şeyi gerçekte ne olduğu ve hangi işlevi üstlendiği üzerinden değil adı üzerinden tanımlamak, bizi gerçekliğe ulaştırmaz. Gerçekliği değil adları konuştuğumuzda ise siyasi ve sosyal gerçekliği anlayamayız.
HDP de bu nominalizme kurban gidiyor. HDP her şeyden önce müstakil bir siyasi parti midir sorusuna cevap vermedikçe, HDP’yi anlamak mümkün değildir.
Çözüm sürecinin muhatap ve muhtevasındaki muğlaklık, HDP’nin anlaşılmasını zorlaştırdı. HDP bu muğlaklıktan azami ölçüde faydalandı. HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiyelilik, demokratik siyaset ve barış üzerinden oluşturduğu şal, HDP’nin netleşmesi yerine muğlaklığın ardına sığınmasını kolaylaştırdı. Çözüm sürecinin belki de en önemli eksikliği, bu muğlaklıkla silahlı bir hareketin siyasileşmesinin, değişmesinin ve taleplerinin tartışılmasının önünün kesilmesiydi.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu muğlaklığı kullandı ve halkla ilişkiler tekniği replikleriyle üzerini örttü. Böylece HDP ve PKK’nın dönüşümünün tartışılması engellenmiş oldu. Halbuki çözüm sürecinin başlangıcı da nihai amacı da bu kesimin değişmesi ve normal bir siyasi parti olarak Türkiye siyasi hayatına dâhil olmasıydı.
Demirtaş üzerinden HDP ve PKK’nın dönüşümü yerine, Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı tartışılmaya başlandı. HDP/ PKK hattı bu tartışmanın üzerini örterek Kürt seçmenlerin yanına Erdoğan karşıtlarından bir blok eklemeyi tercih etti. Bu tercih ne kadar başarılı olursa olsun, nihayetinde örtülen tartışmanın gündeme gelmesi kaçınılmazdı. Nitekim 7 Haziran seçimlerinden sonra PKK muğlaklıktan ne anladığını silahlı güçleri marifetiyle gösterdi.
PKK, çözüm sürecinde HDP üzerinden normal bir demokratik siyasi partiye dönüşmeyi değil demokratik özerklik ve özsavunma adı altında silahlı güçlerinin hakimiyetini anlıyordu. Bu, Türkiye’nin egemenliğini paylaşacak bir statü anlamına gelmektedir.
PKK bu haliyle Türkiye’yi Lübnan’a, kendisini Lübnan Hizbullahına dönüştürecek bir formül peşinde… PKK 7 Haziran seçim sonuçları üzerinden Türkiye siyasetini ve Suriye’deki dengeleri bu formülü hayata geçirecek bir fırsat olarak yorumladı. Kontrollü bir şekilde şiddeti arttırması ve 14 Temmuz’da devrimci halk savaşı ilanı, Türkiye’nin PKK ile çözüm sürecine mahkûm olduğu varsayımına dayanıyordu.
Türkiye 23 Temmuz’da başlayan operasyonlarla, PKK’nın varsayımlarının ne kadar yanlış bir temele dayandığını gösterdi. HDP/ PKK hattı bu yanlışı devam ettirerek, operasyonları salt seçime endeksli bir hamle olarak takdim ettiler. Seçimlerden sonra devam eden operasyonlar, HDP/ PKK hattını bunalttı.
Şimdi yeni anayasa ve başkanlık ifadeleriyle operasyonları sona erdirebilecek ve yeniden siyasi denkleme girebilecekleri bir yol arıyorlar. Ancak HDP/ PKK hattında çok önemli değişiklikler olmadıkça, siyasi denkleme giremeyeceklerini anlamaları zaman alacak.
HDP/ PKK hattı önce kendilerine yönelerek evvela bu hatalı politikaları yapan yönetici kadrolarını değiştirmedikçe kamuoyunu ikna edemezler İkinci olarak artık arakasına sığınabilecekleri bir muğlaklık kalmadığını görmeliler.
Bugün hendekler ve devrimci halk savaşı etrafında ortaya çıkan HDP, Demirtaş ve PKK imajı, net bir şekilde şiddetle resmediliyor. Türkiye’nin Lübnan, PKK’nın da Hizbullah olamayacağım kabul etmedikçe, HDP’nin siyasi bir denkleme girmesinin mümkün olmadığı da artık netleşmiş durumda.
PKK silah bırakmayı ve HDP’nin normal bir siyasi parti olmasını kabul etmedikçe, sosyolojik tabanını hendeklerin etrafında öğüten bir stratejik açmaza girmiş durumdalar. Bu açmazdan hatalarını kabul ederek ve değişerek çıkmak yerine, Öcalan’a dayanarak çıkmak istiyor. Bu bağlamda Öcalan’a mahkûm olan devlet değil, PKK’dır. Ancak onlar değişmedikçe, Öcalan artık onları kurtaramaz.
Yeni Yüzyıl, 24.11.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/hdp-parti-mi-196