Anayasa Mahkemesi, yetkisinin dışına çıkarak anayasa değişiklik paketini usulden değil, esastan inceleyerek hukuk dışı bir karara daha imza attı. Hukuk dışı bir uygulamaya imza atan Anayasa Mahkemesi, anayasa değişiklik paketinin referanduma götürülmesinin önünü açtı. Başka bir ifade ile Anayasa Mahkemesi, hukuka göre değil, sosyal ve siyasal dengeleri gözeten bir karar verdi. Şimdilik Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar, sıcak bir şekilde tartışılmamaktadır. Tartışılan artık referandum ve sonrasıdır.
12 Eylül 2010 Tarihinde yapılacak referandum konusunda üç temel tercihin ortaya çıktığı görülmektedir. Evet, hayır ve boykot şeklinde beliren üç şıkkın savunucuları ve karşıtları bulunmaktadır. Herkes kendi tercihinin ne kadar isabetli olduğuna toplumu ikna etmeye çalışmaktadır. Ancak bu tercihlerden herhangi birini savunmaya yönelik ortaya konulan argümanların büyük bölümünün, anayasa değişiklik paketiyle bir ilgisi bulunmamaktadır. Özellikle hayır ve boykot yanlıları, referandumu Ak Parti’ye tepki göstermenin ve onu reddetmenin bir fırsatına dönüştürmek istemektedirler. Başka bir ifade ile, hayır ve boykot cephesi, bu referandumda toplum ve Ak Parti arasındaki bağları kesmeyi hedeflemektedir. Hayır ve boykot bloku, referandum sonuçlarından, toplumdan tepki gören bir Ak Parti tablosunun ortaya çıkmasını şiddetle arzu etmektedir.
12 Eylül referandumunda oylanacak olan, salt bir anayasa değişiklik paketi değildir. Asıl oylanacak olan vesayet sisteminin bizzat kendisidir. Anayasa değişiklik paketinin ezici bir halk çoğunluğu tarafından kabulü, vesayet sisteminin formel ve informel bütün aktörlerini ve kurumlarını derin bir krizin içine sokacaktır. Hayır şıkkında ittifak eden CHP, MHP ve diğer nasyonalist sosyalistler, bürokratik vesayet sistemini topluma karşı korumaya çalışmaktadırlar. Vesayet yanlıları, toplumun anayasa yapma sürecinin asıl aktörü olmasının önü açıldığında bunun arkasının geleceğini bilmektedirler. Referandum, bu bağlamda stratejik bir öneme sahiptir. Bu referandumda oylanacak aslında şudur: Toplum, kendisini tasfiye ederek var olan vesayet sistemine devam mı diyecek yoksa bu vesayet sistemini tasfiye ederek demokratik ve sivil bir sistemin inşasının önünü mü açacak? Hayır ve boykot bloku, referandumun arkasında esas oylananın bu olduğunu ucuz bir Ak Parti karşıtlığıyla karartmaya çalışmaktadır.
Kamuoyunda boykot ve hayır seçeneklerinin aynı anlamda değerlendirildiğine şahit olmaktayız. Boykot kararıyla BDP’nin MHP ve CHP ile beraber vesayet sisteminin savunucusu olduğu vurgulanmaktadır. Ancak BDP, boykot kararıyla ‘hayır’dan farklı bir siyasi seçeneği benimsediği mesajını vermektedir. Boykot seçeneğini, hayır’a destek ya da mahçup bir hayır şeklinde yorumlayan yaklaşımlar yetersizdir. BDP, boykot seçeneğiyle stratejik bir politikayı uygulamak istemektedir. BDP’nin uygulamaya soktuğu bu stratejik politikanın ülkemizde barış, hukuk, çoğulculuk ve özgürlük çerçevesinde bir arada yaşamayı savunan demokratik ve sivil yaklaşım tarafından iyi okunması gerekmektedir.
BDP, boykot kararıyla kendisini politik olarak farklı bir yere yerleştirmiştir. Evet ya da hayır seçenekleri arasında hiçbir fark olmadığını, ikisinin de hakim sisteme hizmet etmekten başka bir işe yaramadığını savunan BDP, sistemin dışında kendisini konumlandırdığı intibaını vermeye çalışmaktadır.BDP, sadece kendisini değil, referandumu boykot etmekle Kürtleri de statükonun dışında konumlandırmayı hedeflemektedir. Boykot politikası, Kürtlerin statükoya duydukları tepkiyi kullanmaya yönelik akıllı bir tercih gibi gözükmektedir.
Formel olarak boykot, demokratik bir seçenektir. Ancak BDP, boykotu otoriter bir dayatma olarak bütün Kürtlere empoze etmektedir. Boykot politikasıyla BDP, tüm Kürtlere kendi seçeneğini dayatabileceğini, referanduma katılıp oy kullanmak isteyenleri sosyal baskı ve arka plandaki baskı metotlarını kullanmak suretiyle engelleyeceğini hesaplamaktadır.BDP, Kürtlerin, vesayet sistemine hayır, demokrasiye evet anlamına gelecek şekilde referandumda tercihlerini ortaya koymalarından korkmaktadır. Daha doğrusu BDP, etki alanının dışında, geniş bir sivil ve farklı Kürt sosyal gerçekliğinin referandumda kendisini tezahür ettirmesini engellemek istemektedir.
BDP, evet ya da hayır diyerek referanduma katılan Türklere karşılık referandumu boykot eden Kürtler şeklinde birbirine karşıt bir toplumsal tablonun ortaya çıkmasını istemektedir. Boykot suretiyle Kürtlerin, yapılan ve yapılacak olan demokratikleşme girişimlerinden hiçbir beklentisinin olmadığı kanaati verilmektedir. Kürtler için hiçbir şeyin değişmeyeceği algısının yaratılması, Kürtlerin psikolojisinde kötümserliği ve kaygıyı derinleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır.Evet ya da hayır diyen Türklere karşı referandumu boykot eden Kürtler tablosu, iki toplumsal kesim arasındaki sosyal, psikolojik ve siyasi farkı derinleştirecektir. Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, Sünnilerin, kısacası bu coğrafyada yaşayan herkesin çıkarı demokrasi, hukuk, insan hakları, özgürlük ve refah standartlarını maksimum düzeyde arttıran yeni bir Türkiye’nin inşasındadır. Ancak referandumu boykot etmek, Türkiye’nin demokratikleşmesine hiçbir katkı sunmadığı gibi, ‘halkların kardeşliğine de’ hizmet etmemektedir.BDP, boykot çağrısıyla olumsuz bir sosyal tablonun oluşmasına neden olduğunu fark etmeli ve boykottan vazgeçmelidir.