Balyoz kararı, askerin darbe teşebbüsünün yargılanabildiğini ve cezalandırılabildiğini açıkça gösteriyor. Türkiye gibi defalarca darbeye maruz kalmış bir ülkede bu gelişme fevkalade ehemmiyetli bir eşiğin aşıldığını gösteriyor.
Balyoz Darbe davasındaki mahkumiyet kararından sonra, mahkemenin gerekçeli kararı da açıklandı. Böylece Türkiye’nin darbelerle hesaplaşmasında bir eşik daha aşıldı. Türkiye’nin darbelerle yüzleşmesi medyanın darbe ve darbe teşebbüslerini, bu dönemlerdeki insan hakları ve hukuk ihlallerini, kamuoyunu darbeye hazırlayacak suç tertiplerini, medyanın ve siyasetin yönlendirilmesini teşhir etmesiyle başlamıştı. Bu aşamayı 27 Nisan 2007’de Genelkurmayın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve siyasete müdahaleyi amaçlayan e-muhtırasına, AK Parti Hükümetinin ertesi gün 28 Nisan 2007’de hayır demesi ve anayasal sistemi hatırlatmasıyla yeni bir aşama takip etti.
Medyanın ve iktidar partisinin darbe karşıtlığı, silahlı kuvvetler içinde zaten var olan görüş ayrılıklarını arttırdı. Ordu içindeki darbeci hiziplerin gücü azalırken, meşruiyetçi ve mesleklerini profesyonellikle yapmak isteyen askerin önü açıldı. Ordu içindeki görüş ayrılığı, aynı zamanda darbecilere karşı ordu içinden bilgi ve belgelerin basına, siyaset dünyasına ve mahkemelere akışını kolaylaştırdı. Bu gelişmeler, sivilleşen emniyet ve MİT sayesinde istihbarat bilgisine dönüşünce darbeye karşı mücadele eden hükümetin ve medyanın işi kolaylaştı. Balyoz Darbe Planı, bu vasatta önce Taraf gazetesine ulaştırılan bilgi ve belgelerin yayınlanmasıyla kamuoyuna mal oldu. Plana göre darbe beş aşamada tamamlanacaktı.
Birinci aşamada istihbarat faaliyetleri yer alıyordu ve bu aşama tamamlanmıştı. İkinci aşamada askeri müdahale için zemin hazırlama süreci öngörülmüştü. Bu aşamada tertiplenecek suikast, katliam ve bombalamalarla kaos ortamı meydana getirilerek sivil hükümetin toplumu yönetmede yetersiz kaldığı gösterilecekti. İddianamede bu istikamette planlamalar ve görevlendirme listeleri olduğu, hatta bazı eylemler için istihbarat çalışmaları dahi yapıldığı ifade ediliyor. Üçüncü aşamada askeri müdahalenin fiilen gerçekleşmesi yer alıyor. Dördüncü aşamada Milli Mutabakat Hükümeti’nin kurulması, beşinci ve son aşama ise sivil yönetime geçilmesi için ‘seçime’ gidilmesi hedefleniyor.
Medyanın etkisi
İddia edilen suç delillerinin ve faillerinin ortaya çıkmasıyla beraber konu, yargıya intikal etti. Böylece yargı, darbe teşebbüslerini ve bilahare de darbeleri soruşturmaya ve kovuşturmaya başladı. Bu bağlamda çığır açan dava, Ergenekon oldu. Ergenekon davası, halen devam eden dev bir davaya dönüştü. Daha sonra ortaya çıkan Balyoz davası, kısa zamanda Ergenekon kadar önemli bir davaya dönüştü. Balyoz davası, ulaşılan bilgi ve belgelerle şaşırtıcı bir hızda ilerledi. Emekli ve muvazzaf 365 sanıktan 325’ini “Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini, cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildi, ancak “eksik teşebbüs” nedeniyle çeşitli cezaî indirimlere gidildi.
Balyoz Davasındaki bir çok bilgi ve belgeye rağmen, sanıklar baştan itibaren suçlamayı reddettiler ve belgelerin uydurma olduğunu iddia ettiler. Bu istikametteki yurt içinde ve yurt dışında yapılan lobi çalışmaları ürkütücüydü. Sadece bu lobi çalışmaları dahi, Balyoz Davasının ciddiyetini göstermeye yeter. Dava süresince yurt içinde ve yurt dışında dava aleyhine yürütülen çalışmalar, Balyoz Davası sanıkları arasındaki dayanışmayı ve yanlış savunma anlayışını gösteriyordu. Çünkü dava topyekün reddedilmek yerine, darbe planının 5-7 Mart 2003 tarihli seminer çalışmasındaki ses kaydı ve general Süha Tanyeri’nin notlarındaki teşebbüs kabul edilerek, teşebbüste bulunan üst komutanların nedamet göstermeleri alt düzeydeki askerlerin cezasını azaltabilir ve alt düzeydeki bazı askerlerin cezalandırılmasına yol açan bazı görevlendirme yazılarının tartışılmasına kapı aralayabilirdi.
Sanıkların ardındaki lobi, İstanbul Barosunun da yardımıyla ileride yanlışlığı daha iyi anlaşılacak bir savunma stratejisi geliştirdi. Dava uzuyor gerekçesi, zamanla savunma avukatlarının savunma vermemesiyle davayı uzatma gayretine dönüştü. Mahkeme karar verdikten sonra da, lobinin karar aleyhine medya başta olmak üzere faaliyetleri devam etti. Medyanın bir kısmının mahkeme kararlarına karşı muhalefeti, medyanın darbelerdeki rolünü bir kez daha kamuoyu gündemine taşıdı. Aynı tavır, mahkemenin “gerekçeli karar”ını açıklamasından sonra da devam etti. Bu sefer, yapılan dezenformasyonla mahkemenin kararlarına gölge düşürülmeye çalışıldı. Mahkeme kararının hilafına bütün delillerin aslı Genelkurmay’da mı sorusu sorularak, Genelkurmayın bütün delillerin aslı bizde değil mealindeki açıklaması çarpıtılarak bütün deliller itibarsızlaştırılmaya çalışıldı
Tartışmalar üzerine İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ömer Diken, Balyoz Davasının gerekçeli kararına ilişkin tartışmalar için Milliyet gazetesine bir açıklama yaptı. Diken “Gerekçeli kararda belirtilen hangi belgelerin asılları var?” soruna şu cevabı verdi: “Bunları deliller kısmında yazdık. Eskişehir’deki flash bellekten ve Gölcük’teki hard diskte ve CD’lerde bir takım ıslak imzalı belgeler vardı. Bunları Genelkurmay da doğruladı. Biz bunları yargılama konusu olmadığı için delil olarak almadık. Sadece yargılama konusu diğer dijital belgelerin varlığının ve sıhhatinin sağlamasını yapmak amacıyla değerlendirdik. Bunu karara net olarak yazdık. Ancak karar tam olarak okunmadığı için yanlış okunduğu ve doğru anlaşılmadığı için bu şekilde yazı ve değerlendirmeler çıkıyor.”
Davanın lobicileri
İçlerinde hukukçuların da yer aldığı Balyoz Davası sanıkları lehine lobi yapan heyet, tek tek delilleri ve sanıkların durumunu tartışmak yerine, bir tür siyasi savunma yaptı. Bu stratejinin amacı, sanıkların arasındaki anlaşmazlıkların önüne geçmektir. Fakat mahkemenin kararı ortada ve bu tür manipülasyonlarla çürütülemeyecek ölçüde net bir muhakemeye ve belgeye dayanıyor. Şimdi basının lobinin etkisiyle görmezden bu gerekçeli kararda neler var kısaca onalar bakalım.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Balyoz Davası gerekçeli kararı, 6 bölümden oluşuyor. Birinci bölümünde, sanıklar hakkında düzenlenen iddianamelere, iddianamelerde sanıklara yöneltilen suçlamalara ve sonrasında da iddia makamının esas hakkındaki mütalaasına yer veriliyor. İkinci bölümde, sanıkların soruşturma ve yargılama esnasında yaptıkları savunmalar, üçüncü bölümde, sanıkların lehine ve aleyhine olan bütün deliller ele alınıyor. Dördüncü bölümde deliller değerlendiriliyor. Beşinci bölümde gerekçe ve kabul kısmında sanıklar ve müdafilerinin deliller ve yargılama aşamasıyla ilgili ileri sürdükleri itirazları tartışılıyor. Gerekçeli kararın altıncı ve son bölümünde sanıkların bireysel hukuki durumları ele anlıyor ve mahkemenin hüküm kararı yer alıyor.
Balyoz Davasının şimdi yayınlanan “gerekçeli kararı”, darbelerle hesaplaşmada yargının üzerine düşen hukuki rolü yerine getirmeye çalıştığını gösteriyor. Balyoz kararı, bu tür davalarda yol açan emsal bir karar olarak dikkat çekiyor. Dava, askerin darbe teşebbüsünün yargılanabildiğini ve cezalandırılabildiğini açıkça gösteriyor. Türkiye gibi defalarca darbeye maruz kalmış bir ülkede bu gelişme fevkalade ehemmiyetli bir eşiğin aşıldığını gösteriyor. Şimdiden sonra, Yargıtay davayı hukuki mecrasında ele alacak. Gerekçeli karar hukuken tartışılacak. TBMM’nin Darbeleri Araştırma Komisyonu marifetiyle yaptığı çalışmalar, yasamanın darbelerle hesaplaşmada rolünü yerine getireceğinin işaretidir. Bundan sonra yargının ve yasamanın yanında, yürütmenin de sürece dahil olarak darbelerin neşet ettiği ortamı ele alacağı bir reform paketini hayata geçirmesi elzemdir.
Açık Görüş, Star, 13.01.2013