FETÖ olağan şartlar altında varlığını ve işleyişini kavramak hayli zor olacak bir örgüt. Benzetme yanlış sayılmazsa, bir tür bilim kurgu olayı gibi bir şey. Mensuplarının ve çalışma yol ve yöntemlerinin tam olarak açığa çıkartıldığını sanmıyorum. Bunun tam olarak yapılabileceğinden de artık yeterince emin değilim. Adâlet, ahlâk, insanlık ve özgürlük adına FETÖ’nün mümkün olabildiğince tasfiye edilmesi ve işlediği suçlara bulaşanların en ağır şekilde cezalandırılması lâzım. En azından örgütün tamamen yok edilemese bile bir daha büyük suçlar işleyemeyecek duruma getirilmesi şart. Aksi takdirde bu ülkede hiç kimse güven içinde olamaz. Demokrasi yaşatılamaz. Adâlet ayakta tutulamaz.
Şüphe yok ki FETÖ ile mücadele çok yönlü ve zor bir iş. Bunun ne demek olduğunu onu bir diğer büyük suç örgütü olan PKK ile karşılaştırarak daha iyi anlayabiliriz. PKK ağırlıklı olarak devlet dışında yapılanan, dışardan silahlı saldırıyla devleti –özellikle- belli bir bölgede çökertmeye -iş yapamaz- hâle getirmeye çabalayan ve doğacak boşlukta yeni bir siyasal otorite yaratmak isteyen bir örgüt. Buna karşılık, FETÖ ağırlıklı olarak devlet içinde barınan ve amacı devleti çökertmek değil kontrol altına almak olan, sadece şiddete başvurmayan, akla gelebilecek her yöntemi ve aracı kullanabilen, gücünü büyük ölçüde gizlilikten alan, her renge girebilen, maskeli, her şeyiyle adanmış üyelere sahip bir uluslararası örgüt.
FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 sabahı itibariyle devletin bazı kilit kurumlarının -ordu, emniyet, yargı gibi- kontrolünü eline geçirmeyi önemli ölçüde başarmış olduğu artık biliniyor. Öyle ki, 15 Temmuz kalkışması olmasaydı veya hedefine ulaşsaydı FETÖ’nün gerçek boyutlarını asla öğrenemezdik. Keza, 15 Temmuz olmasaydı FETÖ’yü ortadan kaldırma yolunda bu derecede meşruluk ve kararlılıkla yola çıkamazdık. Meselâ 15 Temmuz vuku bulmadan yargıda binlerce insanı kapsayacak bir ‘temizleme’ operasyonu yapılsa -ben dâhil- birçok kimse şiddetle itiraz ederdi. Bunun demokrasiye, insan haklarına, eşit vatandaşlığa, kamu görevine girme hakkına aykırı olduğunu bağıra bağıra söylerdi. Böylece bunu yapan insanlar istemediği, niyet etmediği, farkına varmadığı ve belki de asla varamayacağı şekilde FETÖ’ye hizmet etmiş olurdu.
FETÖ’yü 17/25 Aralık’tan önce teşhis etmenin ve anlamanın ne denli zor olduğunu örgütün hiç açık kapı bırakmayan işleyiş tarzında görebiliriz. Düşünün ki örgütün bir hücresi bir cinayet işliyor-işletiyor. Bir diğer hücresi bununla ilgili polis soruşturmasını yürütüyor. Diğer hücre yargılamayı yapıyor. Bir diğer hücre kurbanın ailesinin avukatlığını üstleniyor. Ayrı bir hücre katili savunuyor. Böyle bir şeyi kim akıl edebilir? Kim bu derece şeytanî planlar yapılabileceğini ve uygulanabileceğini düşünebilir? FETÖ asla hafife alınamaz.
FETÖ ile mücadele uzun vadeli. Bu mücadelenin bugünlerle ve görünenlerle sınırlı olduğunu zannedenler çok yanılır. Gülen ve yakın çevresi ayakta olduğu sürece bu mücadele devam etmek zorunda. Öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllar bu mücadele ile geçecek.
Mücadelenin önemli bir ayağı bilgi-enformasyon savaşı. FETÖ’nün Türkiye’de medyaya bu kadar önem vermesinin sebebi enformasyon üretmenin ve enformasyon akışını kontrol etmenin önemini herkesten daha iyi kavramış olmasıydı. Bu yüzden, doğrudan kendisine bağlı büyük bir medya gücü inşa etmekle kalmadı, bizzat sahip olmadığı birçok medya organını da etkileyebilecek, yönlendirebilecek, manipüle edebilecek kadar güç ve malzeme biriktirdi. Örgütün dünyada da bir medya ağı ördüğüne ve bütün önemli ülkelerde medya organları ve gazeteciler ile yakın ilişkiler geliştirdiğine de kuşku yok.
FETÖ Türkiye’ye karşı bilgi-enformasyon saldırısını tüm dünyada yürütüyor. Dışarda içerde olduğundan çok daha başarılı. Ülke içinde siyasî olarak nerede duruyor olursa olsun insanların FETÖ’nün meşruiyetine ve ‘zavallı’, ‘masum’ bir sivil toplum grubu olduğuna inandırılması çok zor. FETÖ’nün yaptıklarını korku filmi gibi izleyen vatandaşların FETÖ’nün hukuk, demokrasi, adâlet için mücadele ettiği iddiasına inanması hemen hemen imkânsız. Ama yurt dışında durum farklı. FETÖ birçok ülkede kendisini ‘sivil’, ‘ılımlı İslam’ yolunda, hatta ‘liberal’ bir yapı olarak sunabiliyor. Bir suç çetesine karşı yapılan ve adâlet ve hukukun gereği olan temizleme, cezalandırma çabalarını masum insanların kitleler hâlinde mağdur edilmesi, demokrasinin rafa kaldırılması olarak sunabiliyor. Türkiye aleyhtarı şeyler işitmeye hazır ve iştahlı Batı mahfilleri totaliter ve hiçbir ahlâkî, insanî, hukukî sınır tanımayan bir çete olan FETÖ’nün bu istikametteki propagandasından ciddî biçimde etkileniyor.
FETÖ ile yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da bir bilgi-enformasyon savaşı vermek gerekiyor. Bunu kim yapacak? FETÖ’nün dezenformasyon ağıyla başa baş mücadele edecek bir sivil yapılanma veya sivil yapılanmalar grubu yok. Olması da çok zor, çünkü FETÖ’nün sahip olduğu kaynaklar ve motivasyonlar gerçek sivil toplum kuruluşları tarafından temin edilemez. Diğer taraftan, devletin resmî görevlileri-kurumları ise ya âtıl ya inandırıcı olmaktan uzak ya da ziyadesiyle yetersiz. Bu durum Türkiye için büyük riskler yaratıyor.
Her vatanseverin ve ilgili-yetkili tüm kamu otoritelerinin-görevlilerinin bu sorun üzerinde düşünmesi ve yurt dışında FETÖ propagandasının etkisizleştirilmesine yardımcı olacak kısa, orta ve uzun vâdeli tedbirler geliştirmeye çalışması lâzım.