EYT Meselesine Aykırı Bakış

Bir fikir insanının önünde, toplumsal meselelerle ilgili olarak, iki yol vardır. İlki, tartışma konusunda varsa genel kanaate uyum sağlamak ve herkesin veya çoğunluğun savunduğu görüşü dile getirmek. İkincisi ise aklını, birikimini ve vicdanını kullanarak bildiğini söylemek ve gerekirse toplumun büyük çoğunluğuna ters düşmeyi göze almak. Hayek’in de dediği gibi uzun vadede topluma asıl yararlı işleri yapacak olanlar ikinci yolu tercih edenlerdir.

Kişilerin donanımları ve etkilendikleri fikir kaynakları bu konuda yapılacak tercihte etkili olacaktır. Meselâ kişinin liberal kaynaklardan veya sol kaynaklardan beslenmesi onun alacağı tavırda belirleyici olur. Soldan beslenenler genel olarak hemen her meselede devlete güvenir ve devleti öne çıkarırken liberal kaynaklardan beslenenler devlete ihtiyatla ve kuşku ile bakacak ve devletin irileşmesinden tedirginlik duyacaktır. Mamafih zamanımızda sadece solda değil sağda yer alan kimseler de iri ve sivil hayatın her alanına müdahale eden bir devleti beğenmekte ve tercih etmekte tereddüt etmemekte. Bazı durumlarda bu iki yoldan biri bilinçli olmadan da takip edilebilir. Kişinin tabiatı, yetişme tarzı ve hayatta değer verdiği şeyler kişiyi bu yollardan birinde yer almaya itebilir.

Benim payıma fikir ve yazı hayatımda genellikle ikincisi düştü. İlgilendiğim ve görüş bildirdiğim bütün konularda doğru bildiğimi söyledim. Bu elbette çoğu zaman popüler veya resmî görüşlere ters düşmek anlamına geldi. Resmî ve sivil tepkilerle karşılaşmama yol açtı. Bazı durumlarda bana, tabiri caizse, çok pahalıya mal oldu. Ancak, dediğim gibi, bu biraz da tabiat meselesi. Bu çerçevede EYT konusunda da hayli yaygın ve baskın ortak kanaate ve yönelime aykırı şeyler söylemek de bana düştü.

Malûm, Türkiye’de EYT’liler diye bir problem vardı. 8 Eylül 1999’dan önce SGK’ya kayıt yaptırmış olanlar daha sonra kanunla yapılan ve emekli yaşını kademeli olarak yükselten bir değişiklikten etkilenmeden ve yaş sınırı olmadan emekli olmak istiyordu. Emeklilik şartı olarak erkeklerde 25 kadınlarda 20 yıl SGK primi ödenmiş olmasını emekli olmaya yeterli görüyordu. Bunun kazanılmış bir hakları olduğunu söylüyordu. Bir hukuk devletinde kanunun geriye yürüyemeyeceğini, dolayısıyla emeklilik yaşında değişiklik yapan kanunun kendilerini etkilemesinin insan haklarına ve hukukun hakimiyetine aykırı olduğunu öne sürüyordu.

Birkaç sene önce sadece birkaç kişinin kafasında olan bu fikir zamanla epeyce geniş bir toplumsal tabana sahip oldu. EYT’liler sosyal medyada iyi örgütlendi. Özellikle sorumsuz ve fikirsiz muhalefetin de desteğiyle epeyce yol aldı. Sonunda 2018’de “siyasî hayatıma mal olsa bile bu adımı atmam” diyen Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan bugün “EYT problemine” çözüm bulma noktasında adım atma durumuna geldi. Emeklilikte yaş şartı aranmayacağını ve ilgili herkesin emekli edileceğini açıkladı. Bu durumda yaklaşık 2 milyon 250 bin kişinin emekli olması bekleniyor. Erdoğan’ın kararı EYT’liler ve onlara destek verenler arasında bir tür bayram havası yarattı. Bazı yerlerde sokaklara taşan kutlamalar yapıldı. Ertesi sabah ise SGK bürolarının önü emeklilik işlemleri için hizmet toplama veya borçlanma peşinde koşan insanlarla dolup taştı.

Ancak EYT’lilerin emekli edilmesi kararı konuyla ilgili tartışmaların biteceği anlamına gelmiyor. Hem EYT’lilerin temel argümanları hem de genel olarak SGK sistemi hemen her yönüyle tartışma masasında kalmak zorunda. Gelecek yıllarda buna ilişkin yoğun tartışmalara şahit olacağız.

Bence EYT’lilerin tüm tezleri tartışmaya açık ve çeşitli yanlışlıklar ve yetersizlikler ihtiva etmekte. Bunları Türkiye gazetesindeki yazılarımdan da yararlanarak aşağıdaki gibi özetleyebilirim.

1. Emeklilik bir insan hakkı mıdır?

EYT’liler tarafından ileri sürülen temel görüş emekliliğin bir insan hakkı olduğu. Ne var ki bu görüş yanlış. İnsan hakları tüm insanların doğuştan ve eşit şekilde sahip olduğu haklardır. Her ne kadar son yıllarda hak kavramının cazibesinden ve ahlâkî gücünden yararlanmak için olur olmaz her talebe hak adını vermek moda olduysa da hak kavramının orijinal anlamı ve muhtevası bellidir. Haklar genellikle negatif muhtevalıdır. Diğer insanlara pozitif bir yük bindirmez. Derhal ve herkes tarafından kullanılabilir. Dolayısıyla emeklilik klasik ve doğru anlamda bir insan hakkı değildir.

2. Emeklilik sözleşmeden doğan bir “hak”tır.

Bir insan hakkı olmadığına göre emekliliğe ikide bir insan hakkı sıfatını yapıştırmak yanlış. İlle de “hak” kelimesi kullanılacaksa emekliliğe olsa olsa sözleşmeden doğan bir “hak” adı verilebilir. Buradaki hak kelimesinin de klasik insan haklarıyla karıştırılmaması gerekir. Emeklilik doğuştan gelmez ve herkesi kapsamaz. Emeklilik hem tarih itibarıyla yenidir hem de sadece emekliliğe ilişkin sözleşmeye girenlere, yani SGK’ya prim ödeyenlere verilebilir. Sisteme girmeyenler emeklilik hakkı talep edemez. Oysa insan hakkı için bir yere üye olmamız ve para ödememiz gerekmez.

3. Emeklilik yeni bir fenomendir ve bir gün ortadan kalkması da mümkündür.

Devlet öncülüğünde ve yönetiminde emeklilik sistemi daha ziyade son 150 sene içinde ortaya çıkmış bir olgudur. Daha öncesinde en azından devlet güdümünde ve merkezileştirilmiş bir emeklilik sistemi yoktu. Bu sistemin doğmasında iki faktör etkili oldu: Ulus devletler ve kapitalizm. Kapitalizmin üretilmesini sağladığı olağanüstü zenginlik böyle bir sistemi uygulamayı mümkün kıldı. Alman politikacı Bismarck’ın bir taraftan yükselmekte olan sosyal demokrat hareketlere set çekme diğer taraftan da rakiplerine fark atma isteği mevcut merkeziyetçi sistemin doğmasına yol açtı. Daha öncesinde sivil toplumda emeklilik sigortası sistemleri vardı ve işlemekteydi. Ancak, bunlar, daha ziyade, mikro ölçekliydi. Bismarck’ın başlattığı süreçte ulus devletler emeklilik sistemini hemen hemen tüm dünyada kontrol altına aldı, bir anlamda devletleştirdi.

4. Emeklilik bir sigortadır ve sigortanın genel hükümlerine tabidir.

Emeklilik bir sigorta türüdür; ancak, diğer sigortalardan bir farklılığı vardır. Bu farklılık hem zaman bakımından hem de sisteme girenlerin özellikleri açısından boy gösterir. Bunu anlamak için onu örneğin kasko sigortası ile karşılaştırabiliriz. Kasko sigortayı araba sahipleri satın alır. Sigorta halihazırda hayatta olanlar arasında karşılıklı yardımlaşma için yapılan bir sözleşmedir. Katılanlar bir prim öderler. Aracı sigortada kapsanan bir zarar gören kişi bu primlerden oluşan fonlardan yararlanır. Emeklilik sistemi de aslında buna bezer. Ancak arada bazı farklar vardır. Kaskoya girenler aynı zaman dilimi içinde geçerli bir işlem yaparlar. Sigortalıların tamamı değil küçük bir yüzdesi kaskodan yararlanır. Emeklilikte ise çok daha geniş bir zaman diliminde ve katılan herkesi kapsayacak şekilde işlem yapılır. Bununla beraber sistemin bir sigorta sistemi olması gerçeği değişmez.

5. Emeklilik sigortası esasen insanlar arasında yapılır, insanlarla devlet arasında değil.

Emeklilik sigortası hemen hemen üç nesil arasında yapılan bir sözleşmedir. Geçmişte çalışmış ve daha sonra emekli olmuş insanlar, halen çalışmakta olan ve gelecekte emekli olacak kimseler ve daha ileri gelecekte çalışacak insanlar. Emeklilik sisteminin özü budur. Ancak EYT’ller başta olmak üzere insanlar emeklilik sözleşmesini devlet ile çalışanlar arasında yapılmış bir sözleşme gibi görmeye ve anlamaya yatkındır. Daha doğrusu hemen hemen tüm insanlar bunun böyle olduğunu zannetmektedir. Oysa olağan şartlarda devlet sadece bir aracıdır.

6. Emekli maaşları çalışan insanların ödediği SGK primlerinden karşılanır.

Bu çerçevede bugün çalışanlar geçmişte çalışmış ve emekli olmuş kimselerin maaşını öderler. Gelecekte çalışacak kimseler ise bugün çalışıp zamanı gelince emekli olacak kimselerin maaşını ödeyecektir. Sistem bu şekilde akar gider. Nesiller arasındaki bu mali ilişkiye aktüeryal denge denir. Aktüeryal dengenin bozulması prim-maaş dengesini de bozar ve SGK sistemi dışardan desteğe muhtaç hâle gelir. Devletin sistemin patronu olarak görülmesi de destek çağrılarının devlete yönlendirilmesine yol açar.

7. Emeklilik sisteminde ana problem aktüeryal dengenin bozulmasıdır.

Emeklilik sistemleri aktüeryal dengenin bozulmasıyla maaşları ödeyemez hâle gelir. Aktüeryal dengenin bozulmasında çeşitli faktörler rol oynar. En başta gelen sebep çalışan nüfus ile emekli nüfus oranının bozulmasıdır. Bu denge dünyanın çoğu yerinde bozuldu. Olağan şartlarda her 4 çalışan 1 emeklinin maaşını öder. Türkiye’de ise denge her 1.8 çalışana karşılık 1 emekli olacak kadar kötü durumda. Gazeteci Şeref Oğuz’un tespitlerine göre EYT öncesi 195 çalışan 100 emekliye bakıyordu, artık 165 çalışan 100 emekliye bakacak. Yani SGK’daki aktüeryal denge EYT’lilerin emekli edilmesiyle daha da kötüye gidecektir.

8. Aktüeryal dengenin bozulmasında devletin icraatları da rol oynar.

Devletler, özellikle siyasiler emeklilik sistemini bir avanta ve avantaj dağıtma aracı olarak görmeye ve kullanmaya yatkındır. Meselâ Türkiye’de Süleyman Demirel kadınlarda 20 erkeklerde 25 yılını dolduran kimselerin emekli edilmesi vaadini 90’ların başında siyasî amaçlarla yaptı ve hayata aktardı. Bugün kayıtsız şartsız EYT’lileri savunan zamanın SGK Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu o günlerde emekli yaşının 60’a çıkartılmasını istiyor ve insanlar 80’inde emekli olsa bile dengenin sağlanamayacağını söylüyordu. Başka bir deyişle aktüeryal denge problemi uzun zaman önce ortaya çıkmıştı. Keza, örneğin, emeklilerin sadece karılarına değil evlenmemiş veya dul kalmış kızlarına da maaş bağlanmakta. Bunun çeşitli sahtekarlıklara yol açtığı bilinmekte. Bazı sosyal güvenlik uzmanı akademisyenler de ev kadınları gibi prim ödemeyen kişilerin “sosyal devlet” gereği SGK bünyesine alınmasını istemekte… İşte bu gibi sebeplerle SGK aktüeryal dengesi bozuldu.

9. Emeklilik maaşları için sistem dışından daimî destek şart.

Emeklilik maaşlarının ödenebilmesi için sistem dışından daimî destek şart. Çünkü mevcut aktüeryal denge maaşın sistem içinde ödenmesine izin vermez. Daimî desteğin devletten isteneceği de kesin. Bu anlaşılır bir durum, çünkü, dediğim gibi, cari sistemin patronu devlettir. İnsanlar SGK’ya kaydolmakla devlet ile bir sözleşme yaptıklarını zannetmekte. Devlet de toplum da bunu böyle görmekte ve böyle kabul etmekte. Adeta bir yeryüzü tanrısı gibi görünen ve görülen devletin de SGK’ya girmiş insanlara bakmakla mükellef ve bunu yapacak güce sahip olduğu var sayılmakta.

10. Toplumun vergi verenler ve vergiden yararlananlar olarak ikiye ayrılması.

SGK fonları yetersiz kaldığında devlet imdada çağrılır. Daha doğrusu kendisi yardıma koşar. Devletin kendi parası olmayacağından devlet vergi mükelleflerinden alınan paralarla oluşturulan fonlardan emeklilere maaş ödemek üzere destek sağlar. Bu durumda, büyük bir ihtimalle, toplum, bazı liberal yazarların söylediği gibi, vergi verenler ve vergiden yararlananlar olarak ikiye ayrılacaktır. Bugün itibarıyla SGK sisteminin devletten yıllık yaklaşık 400 milyar lira destek alması gerekmektedir. Destek ihtiyacı her geçen gün artacaktır. EYT’lilerin emekli edilmesinin bugünkü rakamlarla sisteme 100 milyar liralık ek yük bindireceği tahmin edilmektedir. Bu yük her sene artacaktır. Böylece her geçen yıl SGK bütçeden daha fazla pay talep edecektir.

11. Sözleşmeler değiştirilemez mi?

Sözleşmeler klasik insan haklarından farklı olarak değişen şartlara bağlı olarak değiştirilebilir. SGK sözleşmesi gidişatın kötüye olduğu görüldüğü için daha önce değiştirildi. Emeklilik yaşı yukarı çekildi. Bu vuku bulduğunda itiraz etmemiş ve bir şey dememiş kimselerin aradan 20 yıl geçtikten sonra itiraz etmesi makul ve mantıklı mı? Ayrıca bu sözleşmenin yenilenmesi birinin hakkının geri alınması gibi bir durum da yaratmaz. Emeklilik yaşı sadece Türkiye’de değil bütün dünyada yükselmektedir.

12. Sözleşme kazanılmış hak yaratır mı?

Sözleşme kazanılmış hak yaratmaz. Çünkü söz konusu olan bir insan hakkı değil sözleşmeye bağlı bir haktır. Sözleşmenin şartlarının bozulması idare hukuku açısından da sözleşmenin yenilenmesini gerektirebilir. Bunun yapılması da kanunun geriye yürütülmesi olarak görülemez. Sadece sözleşmenin yenilenmesi olarak görülmesi gerekir. Bu çerçevede kanun terimini doğru kullanmakta da fayda var. Zamanımızda parlamentoların ana kanun yapma organı olarak görülmesi de, ikide bir çıkardığı metinlere kanun adını vermesi de yanlış. Meselâ SGK ile ilgili parlamento kararları kanun adını almaktan ziyade sözleşme veya idarî karar olarak görülmelidir. Kanun deyince akla gelmesi gereken Medenî Kanun, Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu gibi temel hukuk kodlarıdır.

13. Sonraki nesillerle eşitliğin bozulması.

Bir diğer problem emekliliğin hakları olduğunu söyleyen EYT’lilerin bundan sonra insanların daha geç emekli olacak olması karşısındaki durumu. Bu da emekliliğin bir insan hakkı olmadığının kanıtı. Neden daha sonra çalışan insanlar daha geç emekli olurken EYT’liler erken emekli oluyor? Emeklilik bir insan hakkı ise herkese eşit olarak uygulanması gerekmez mi? Bu durumda EYT’lilerin bir haktan ziyade bir imtiyaz peşinde koşan kimseler olarak görülmesi çok da yanlış olmasa gerektir.

14. Sistem EYT’den önce de bozulmuştu.

Şurası bir hakikat ki, daha önce de vurguladığımız üzere, SGK sisteminin aktüeryal dengesi EYT’lilerden çok önce bozulmuştu. Bunda -ortalama ömrün uzaması gibi- tabiî sebepler yanında politikacıların SGK’yı kendi alanları olarak görmesi ve sistem içinde keyfî adımlar atması, daha doğrusu çeşitli toplum kesimlerine imtiyazlar tanıması da önemli rol oynadı. Bu çerçevede örneğin kadınları koruma gerekçesiyle hayata aktarılan ve maddî bir temeli ve karşılığı olmayan uygulamalar yanında milletvekillerine özel emeklilik avantajları sağlama gibi uygulamalar da yapıldı. Emeklilik yaşının yükseltilmesinin zaruri olduğu on yıllar önce anlaşılmasına rağmen değişiklik yapmada mütereddit davranıldı. Atılan adımların da uygulanması, son EYT kararında olduğu gibi, kolayca delindi. Dolayısıyla, EYT’llerin durumu ne olursa olsun, SGK zor durumda.

Çözüm ne?

Doğrusu hazır bir çözüm olduğunu sanmıyorum. Hangi ülke bu problemle karşılaşsa büyük sıkıntı çekecektir. Ancak, Türkiye’deki emeklilik sisteminin sürdürülemezliğinin EYT’lilerin emekli edilmesiyle daha da koyulaşacağına şüphe yok. Sanırım bu durumda bazı şeyler yapmak kaçınılmaz hâle gelecek.

Bir yol emekli maaşlarının enflasyon karşısında erimesine göz yummak. Geçmişte çalışanın aldığı maaşın gittikçe küçülen oranlarının emekli maaşına denk getirilmesiyle bu doğrultuda adımlar atıldı. Diğer bir yol emekli maaşı alma süresinin prim ödeme süresine eşitlenmesi olabilir. Yani 20 sene prim ödeyerek emekli olmuş birinin yalnızca yirmi sene emekli maaşı alması düşünülebilir. Bu hakkaniyete de gerçekliğe de uygun bir adım olur. Bir diğer çözüm emekli maaşını emekli olan kişi ile sınırlı tutmak ve eşine, özellikle de bekar veya dul kızlarına maaş bağlamamak. Eşe maaş bağlamamak hayli zor olsa bile kız çocukları nispeten daha kolay bir şekilde devreden çıkartılabilir. Bir diğer yol elbette emekli yaşının yukarı çekilmesi. Nitekim Avrupa’da 60-65 yaşından önce emekli olma imkânı yok. Üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer önemli mesele geçmişe yönelik askerlik, doğum vs. gibi borçlanma imkânlarının ortadan kaldırılması. Keza, değerlendirilmesi gereken bir diğer yol, basın mensuplarına ve diğer bazı mesleklere tanınan “iş zorluğundan dolayı” daha erken emekli olma imkânı gibi ayrıcalıkların kaldırılması. Bütün bunlar sistemi kurtaramaz ama bir miktar rahatlamasına yol açabilir.

Son olarak, sanırım en önemlisi ve bugünkü şartlarda en zoru, devletin başını çektiği, patronu olduğu mecburî emeklilik sisteminin özelleştirilmesi ve topluma devredilmesi. Böylece herkesin mecburen içinde yer aldığı bir sistem yerine yarışan mikro sistemlerin doğması ve işlemesi. Nitekim Bismarck’ın emeklilik sistemini devletleştirmesinden ve merkezileştirmesinden önce de toplumda emeklilik sigortaları vardı. Sanırım dünyanın bunu yeniden keşfetmesi gerekecek. Öte yandan, BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) tüm dünyada ve bu arada Türkiye’de SGK sistemindeki tıkanıklıklara alternatif olarak düşünüldü. Ancak, orada da temel problem devam ediyor: Patronun devlet olması ve toplanan fonların devlet tarafından kullanılması. Bir alternatif olarak devletin çalışanlara sosyal güvenlik mecburiyeti getirmesi, ancak insanların hangi yolu seçeceğini kendisine bırakması da düşünülebilir. Bu durumda özel sigortalarla SGK arasında bir yarışma ortaya çıkar. Bu da işlerin daha iyiye gitmesine katkıda bulunabilir…

SGK ilerde ülkemizin başını çok ağrıtacağa benziyor. Mutlaka emeklilik sisteminde kısmî ve toplu değişikliler yapılması gerekecek. Biliyorum yukarda saydığım işleri yapmak zor. Özellikle oy kaybetme tehlikesiyle karşılaşacak politikacıların mecbur kalmadıkça adım atmasını beklemek de hayal kurmakla aynı şey. Ancak, tahminim odur ki, Türkiye eninde sonunda söylediklerimi yapmayı tartışma durumuna gelecek. Ne kadar gecikirse o kadar fazla ve radikal adımlar atmak zorunda kalacak.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et