Fatih ve Eyüp belediyelerine aile danışmanlığı yapan Sibel Üresin, dünkü Habertürk’te yayınlanan bir söyleşide şöyle dedi:
“Zaten çok eşlilik var. Erkeklerin yüzde 85’i aldatıyor. Bu muhafazakâr kesimde ‘imam nikâhlı eş’, diğer kesimde ‘metres’ adını alıyor… Ancak 2., 3. ve 4. eşler suistimal ediliyor. ‘Boş ol’ dendiği zaman kadın ortada kalıyor. Bu nedenle çok eşlilik yasalaşmalı. Yasanın çıkması demek, erkeğin malvarlığına ortak gelmesi demek .”
Bu sözler, tahmin edebileceğiniz gibi, bir anda müthiş tepki çekti. Dün bir sürü haber sitesinde “hii, duydunuz mu, ne demiş” havasında aktarıldı. Konu üzerine görüşleri alınan bazı ünlüler, hakarete varan sert sözler etti. Çok eşlilik gibi bir “geriliğe” asla izin verilemeyeceğini de eklediler.
Oysa bence konuya biraz sakin, biraz daha realist ve biraz daha liberal bakmak lazım…
Evrensel mi, tarihsel mi?
Çok eşlilik meselesinin iki ayrı yönü var: Birisi dini açıdan doğruluğu, diğeri yasal meşruiyeti.
İlk yönden ben Sibel hanımdan farklı düşünüyorum. Yani, çok kadınla evlilik kurumunu, İslami açıdan “evrensel” değil, “tarihsel” bir durum sayıyorum. Bir “dini ideal”in ifadesi değil, o dönemki Arap toplumunda var olan bir realitenin düzenlenmesi olarak algılıyorum.
Unutmayın ki, eğer bu “tarihsel” bakış açısına hiç prim vermezseniz, köleliği bile, şeriatta yeri var diye, “İslami” sayabilirsiniz. (Nitekim Vahabiler, 19. yüzyıl ortasında köle ticaretini yasaklayan Osmanlı yönetimine bu katı anlayışla isyan etmişti.)
Fakat, çok eşlilik konusunda benim ne düşündüğüm (ve sizin ne düşündüğünüz) ayrı bir mesele, bu evlilik biçimini meşru görenlerin bunu yaşama hakkı apayrı bir mesele.
Bu ikinci açıdan, Sibel hanıma katılıyorum: Yani, toplumda zaten belirli bir pratiği bulunan çok eşlilik, yasal açıdan serbest olmalı. Bu, zaten “ikinci eş” durumunda olan kadınları yasal haklara kavuşturacağı için, “feminist” bir adım da sayılabilir.
Dahası çok eşlilik, “liberal” açıdan da savunulabilir. Çünkü liberalizm, bireylerin kendi hayatlarını kendi istedikleri gibi düzenlemelerini öngörür. Eğer bireyler kendi aralarında “çok eşli” olmaya rıza göstermiş iseler, devletin buna engel olmasının ne mantığı vardır?
Modern ‘yatak odası’
Üstteki soru Batı’da da tartışılıyor. Örneğin çok eşliliğin 130 yıl önce yasaklandığı ABD’de, Mormonlar gibi bazı dini gruplar bu konuda özgürlük istiyor, bazı liberal (özellikle “liberteryen”) çevrelerden de destek buluyorlar. Hele de “eşcinsel evliliğe” izin veren bir dünyada bu itiraz iyice anlam kazanıyor: iki adam birbiriyle evlenebiliyorsa, niçin bir adamla iki kadın evlenemesin?
Amerikalı hukuk profesörü Jonathan Turley’nin “Çok Eşlilik Yasaları Kendi İkiyüzlülüğümüzü Gösteriyor” (Polygamy Laws Expose Our Own Hypocrisy) başlıklı USA Today makalesi, bu konuda tartışma yaratmış yazılardan biri. Turley şöyle diyor:
“Bireylerin, istedikleri sayıda partner ile istedikleri biçimde cinsel ilişkiye girebileceklerini anayasal bir hak olarak tanıyoruz. Dolayısıyla, bir insan çok sayıda partner ile yaşayabiliyor, hatta onlardan çocuklar yapabiliyor. Ama o partnerlere karşı yasal bir sorumluluk kabul edip de onları ‘eş’ edinirlerse, onları hapse atıyoruz !”
Turley’in sözünü ettiği iki yüzlülük, Türkiye’de de bolca var: Konu “zina” olunca “yatak odasında devletin ne işi var!” diye köpürenler, o yatak odasına sayısız “nikahsız partner”le girme özgürlüğünü savunanlar, aynı mekana “nikah eşler”le girilmesine şiddetle karşı.
Bu koronun mensuplarına “liberal” denmesi ise çok yanlış: Onlar
liberal değil, modernist.