Modern demokratik toplumlardaki en problemli alanlardan biri emek regülasyonları ve çalışan-çalıştıran ilişkileri. Sosyal ve siyasal kültür derin ve yaygın önyargılarla dolu. Bir taraftan hayli geniş bir seçmen tabanı teşkil eden işçilerin-sendikaların baskısıyla, diğer taraftan siyasî partilerin seçmen tabanlarını genişletme arzusundan kaynaklanan istihdam politikalarının tesiriyle emek piyasaları gittikçe daha çok sıkılaşan regülasyonlara tâbi kılınmakta.
Her alanda ve bu arada emek piyasasında regülasyon artışının bir diğer önemli sebebi, daha doğrusu başka her sebebin altında yatan faktör, modern insanın regülatif otoriteye –yani devlete- bakışı. Egemen siyasî kültür niyetin istenen sonucu yaratmaya muktedir olduğu, bu çerçevede devletin her alanda istediği sonuçlara idarî ve hukukî düzenlemelerle -yani regülasyonlarla- ulaşabileceği inancını beslemekte.
Emek piyasası açısından bakıldığında, toplum içindeki bireyler ve devlette görev yapan yetki sahibi insanlar devletin idarî-hukukî kararlarla istihdamı, emek fiyatlarını/ücretlerini, emeğin çalışma (işte güvenlik, iş güvenliği, işe girme/alma, işten çıkma/çıkarma) şartlarını kesinkes belirleyebileceğini zannediyor. Çoğunun niyetli davranışların niyetlenmemiş sonuçları olacağından, kamu otoritesinin fıtrî sınırları bulunduğundan haberi yok.
Yanılgılardan birkaç örnek vereyim. Reel ücretler ne hükümetlerin siyasî kararları ne de sendikaların baskıları ile yükseltilebilir. Ancak ve sadece verimlilik artışı bunu sağlar. İstihdam seviyesini de piyasa tayin eder. Bu yüzden, Cumhurbaşkanının TOBB üyelerine herkes bir işçi alsın çağrısı hoş ama sonuç vermesi imkânsız bir temenni. Devletin emek piyasasına müdahaleleri kısa vadede iyi sonuçlar verir gibi görünse de uzun vadede zararlara yol açar. İş güvenliği sırf kanunla sağlanamaz. İş güvenliğinin en önemli boyutu da ekonomiktir.
Bütün demokrasilerde emek piyasası devletler tarafından hayli sıkı regüle edilmekte. Bu yüzden müteşebbislerin işçi alması gittikçe zorlaşmakta. İşçi çalıştırmak, işçilerin maaşını düzgün şekilde ödemek, vergileri ve primleri aksatmadan yatırmak çok zor ve takdire şayan. Her müteşebbis zaten işinin hacminin gerektirdiği sayıda çalışan istihdam etmek zorunda. Ancak, işçi almak da çıkarmak da birçok yerde abartılı şekilde zorlaştırılmış. Bu yüzden firmalar bazı durumlarda işçi alamıyor, işçi çıkartamıyor.
Türkiye de bu durumda. Daha da kötüsü ülkemizde esnek istihdam yok. Yani firmalar geçici sürelerle işçi alamıyor. Kısa süreli çalışmak isteyenler de çalışamıyor. Oysa firmaların işinin geçici olarak daraldığı ve genişlediği zamanlar var. Esnek çalıma uygulaması bu gibi durumlarda istihdam sorununu çözmeyi kolaylaştırabilir. Esnek işgücü piyasasının çalışanlar açısından da faydaları var. Geçici bir süre için çalışmak isteyenler, hiç tecrübesi olmayıp iş tecrübesi kazanmak isteyenler, işinden memnun olmayıp başka yolları deneme fırsatı arayanlar esnek işgücü piyasasından fayda sağlar.
Türkiye uzun zamandır bilinen, hissedilen bu eksikliği giderme yolunda önemli bir adım attı. Kiralık işçi ve esnek çalışma yolunu açan bir kanun çıkartıldı. Böylece çalışma hayatına yeni bir düzen getirildi. Elinde geçici olarak çalışmak isteyen insanların listesi bulunacak özel istihdam büroları açılacak. Bu işçiler (daha doğrusu işçilerin emekleri) işletmelere kiralanacak. Kiralama bazı alanlarda süreli bazı alanlarda süresiz olacak. Firmanın iş hacminin artması hâlinde toplam istihdamın dörtte biri geçici işçilerden oluşturulabilecek.
Her ne kadar muhalefet partileri ve bazı sendikalar kanuna “modern kölelik” ve “Ortaçağa dönüş” gibi etiketler yapıştırdıysa da böyle bir düzenlemeye çok ihtiyaç vardı. Daha doğrusu emek istihdamındaki akılsız, insafsız ve zararlı kısıtlama ve zorlamaların biraz olsun gevşetilmesine. Eksikleri ve yanlışları varsa zamanla görülüp düzeltilebilecek olan bu düzenlemenin yerinde ve yararlı olduğu kanaatindeyim.