Türk siyasetinin ilginç liderlerinden Devlet Bahçeli Salı günü yaptığı grup konuşmasında 26 Ağustos’ta erken seçime gidilmesi çağrısı yaptı. Böylece kendisinin kritik zamanlarda hayatî adımlar atma, gündemi ve olayların akışını belirleme, kapalı kapıları açma, suni kilitleri kırma siciline yeni bir sayfa ekledi. Diyebiliriz ki Türkiye’de sadece tarih yazılmıyor, aynı zamanda Bahçeli’nin şahsî siyaset kariyerinin taşları da döşeniyor.
Konu zaten medyada ve siyaset çevrelerinde bir süredir tartışılmaktaydı. Bahçeli bu istikamette konuşunca Türkiye birden bire seçim sathı mailine girdi. Bahçeli’nin açıklamasında sonra seçimlerin erkene alınması kaçınılmazdı. Geriye kalan kesin tarihi belirlemekti. Bu da çok geçmeden oldu. Dün görüşen liderler Erdoğan ve Bahçeli 24 Haziran’ı seçim tarihi olarak belirledi.
Erdoğan buna ilişkin açıklamasında 16 Nisan referandumuna rağmen eski sistemin varlığını sürdürmekte direndiğine işaret etti. Bürokrasiye tekrar çattı. Ülkenin zaman ve enerji kaybettiğine dikkat çekti. Bunda tamamen haksız olduğunu söyleyemeyeceğim. Aslında 16 Nisan’ın hemen peşinden sistemin değişmesi gerekirdi. Bu olmadı. Bir ara dönem tanımlandı. Bu hem uyum yasalarını çıkartmak hem de toplumsal zihnî hazırlık için gerekliydi. Böylece Türkiye ne olduğu tam belli olmayan bir sistemle yürümeye başladı.
Uyum yasalarında istenen mesafe alınamadı ama sanırım toplum yeni sistem meselesine epeyce alıştı. Dolayısıyla, erken seçimle yeni sistemin başlama tarihinin öne çekilmesi toplum tarafından problem olarak görülmeyecek. Diğer taraftan, seçimlerin Bahçeli’nin telaffuz ettiği tarihten de iki ay öne çekilmesinin sebeplerinden birinin muhalefeti hazırlıksız yakalama arzusu olduğu kesin. Demokrasilerde böyle şeyler oluyor. Nitekim muhalefet partilerinin ilk açıklamaları biraz bocaladıklarını göstermekteydi. Ama yapılacak bir şey yok. Seçimler gerçekleşecek ve bu muhtemelen bu ülkedeki son erken seçim olacak. Madem seçimler erken olacak bunu çok uzatmamakta fayda vardı. Uzatılması epeyce mahzur yaratırdı. Bürokrasi tamamen durur, birçok kişi ve kesim hayatı adeta askıya alırdı.
Seçimler demokrasi açısından çok önemli. Yarışmacı, âdil, hür periyodik seçimler demokrasinin olmazsa olmazı. Başka bir deyişle, sandık demokrasinin en önemli tezahürlerinden ve vazgeçilmez, yeri başka türlü doldurulamayacak araçlarından. Demokraside sandığın önemini küçümseyenler, ‘sandık demokrasisi’ diyerek seçimleri önemsizleştirenler demokrasiye hizmet etmiyor, zarar veriyor. Bu bakış ne yazık ki Gezi İsyanları ile belli çevrelerde yaygınlık kazandı. Muhalefet seçimi kaybederse tekrar canlandırılacağından emim olabiliriz.
Seçim vatandaşlar için umut demektir. Demokratik siyasetin yenilenmesi, kan tazelemesi demektir. Sistemin meşruiyetinin artması demektir. Seçimler bir bayram, bir tür karnaval havasında yaşanır. Seçimlerle başta iktidar partisi olmak üzere tüm partiler, liderler, parti programları seçmenler tarafından hesaba çekilir.
Bu hadisede Bahçeli gibi Erdoğan’ın hakkını teslim etmek de lâzım. Erdoğan oturduğu makam için seçimlerin yapılmasına bir buçuk sene varken erken seçime gitmeyi kabul etti. Bu onun ‘koltuğa ölümüne yapıştığı’ iddialarını çürütüyor. Ayrıca, demokrasinin ana usul kuralı-aracı olarak demokratik seçimlere bağlı olduğunu bir kere daha gösteriyor. Umarım Erdoğan’ı ‘radikal İslamcı’, ‘laikliğin altını oymaya çalışan’ bir figür olarak görmeyi ve sunmayı seven Batı mahfilleri bundan bir ders çıkartır.
Türkiye yeterince gelişkin bir demokrasiye sahip değil. Çeşitli alanlarda bir sürü problemimiz var. Ama demokrasimizin en fazla kurumsallaştığı alan seçimler. Bu ülke on yıllardır hür, demokratik, âdil seçimler yapmayı başarıyor. Bu sefer de böyle olmalıdır. Türkiye 24 Haziran Pazar günü tertemiz, şaibesiz, kimseyi tereddütte bırakmayacak ve meşruiyete asla halel getirmeyecek bir seçim geçekleştirmek zorunda. Hem iktidar hem de muhalefet seçim kurumunun itibarını korumak ve temiz bir seçim gerçekleştirmek için elinden gelen her çabayı sarf etmelidir.