Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi (bazı çevreler anlamak ve kabul etmek istemese de) muhafazakâr-dindar (milliyetçi değil) çevrelerin gösterecekleri iradeye bağlı. Muhafazakâr-dindar entelektüellerin temel problemlerimize üreteceği çözüm yolları ülkemizdeki demokrasi ve özgürlük mücadeleleri için çok can alıcı bir öneme sahip.
***
Ancak, İslamcı entelektüellerin bu konudaki karneleri son yıllarda çok iyi değil. Türkiye’nin ve de dünyanın derin sorunlarına entelektüel bilgi ve derinlikten yoksun ve de korkutucu bir şekilde İttihatçı-Kemalist izler taşıyan çözüm yolları üretmeleri büyük bir talihsizlik. Ve yine pek çok İslamcı entelektüelin olay ve olguları yukarıdan ve üstten ilkesel olarak ele almak yerine aşağıdan ve içeriden ele almaları, Ak Parti için gerekli olan entelektüel bilgi konforunun oluşmasını engelliyor. Elbette bunda Ak Parti’nin kendisini sürekli saldırı altında hissetmesi ve ben bilirimci yaklaşımı da bu üretimsizlikte pay sahibi ancak İslamcıların çevre sorunlarından insan haklarına, azınlıklardan iş hayatına kadar her alanda bir takım çözümler üretmesi ve toplumda tartışılmasına ön ayak olması gerekiyordu.
Ak Parti’nin yeni anayasa çabaları da bu nedenle biraz havada kalıyor ve işlerin pek çok noktada el yordamı ile yürütüldüğü izlenimi oluşuyor. Ve maalesef bu nedenle her iş Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a havale edilmiş görülüyor.
***
Toplumu dönüştürmek ve değiştirmek gibi bir misyon sadece Cumhurbaşkanı’nın omuzlarına yıkılmamalıydı. Ancak, görüldüğü kadarıyla İslamcılar pek çok noktada İslam İşbirliği Konferansı’nda Erdoğan’ın ortaya koyduğu çerçevenin bile çok gerisinde. İslam dünyası mezhepçilik ve ırkçılık virüsü ile kırılırken İslamcılığın bu hastalığa bir çözüm üretebileceğine dair ufukta herhangi bir emare yok.
Erdoğan’ın İİT açılışında kadınlarla ilgili vurgusu ve son olarak etnisite çıkışı oldukça çarpıcı. Erdoğan pek çok ciddi entelektüelin uzun uzun metinler yazarak açıklayabilecekleri iki temel sorunu; İslam dünyasında kadının adının olmaması ve ırkçılık sorununu çok büyük bir feraset ve halkın da anlayabileceği bir dille açıkladı. Maalesef bu açıklamalar Türkiye’nin bayağılaşmış siyasi atmosferi içinde kaynayıp gitti.
***
Erdoğan pek çok İslamcı entelektüelin yapamadığını tek başına yapıyor, muhafazakâr tabanı değiştiriyor ve dönüştürüyor. Ve en önemlisi Erdoğan’ın bu değişim ve dönüşümü yaparken zaman zaman kendi durduğu zemini de değiştirme cesareti gösterebilmesi ve bence Erdoğan’ı halkın gözünde inandırıcı kılan da biraz bu nokta.
Erdoğan’ın talihsizliği onun bu ferasetini entelektüel olarak besleyecek ve alt yapısını oluşturabilecek bir bilgi birikiminin İslamcılar tarafından yeterince üretilememesidir.
Örneğin bugüne kadar başkanlık sistemi ile ilgili olarak İslamcıların ‘evet efendim’cilik dışında ciddi hiçbir entelektüel faaliyeti göze çarpmıyor. Hâlbuki geçmişte pek çok İslamcı İslami devlet, halifelik ve devlet başkanlığı ile ilgili sistem çözümlemeleri yapmıştı. Burada olması gereken ama bugüne kadar yapılmayan; nasıl bir başkanlık sisteminin olabileceği ve bu önerilen sistemlerin demokrasi ile ilintisi ve de hangi mekanizmalar üzerinden kurulup kontrol edileceği, sınırları, güçler ayrılığı ilkesinin nasıl tesis edileceği vb. konularda akademik ve de popüler çözümlemelerin olmamasıdır.
Bu tür çözümlemeler yapılmadığı sürece Erdoğan’ın bürokratik vesayeti yıkabilmek için istediği (bizim de henüz içeriğini tam olarak bilmediğimiz) başkanlık sistemi afaki bir tartışmanın ötesine gitmeyecek ve Ak Parti tabanının dahi tam desteğini alamayacaktır.
Karar, 20.04.2016
http://www.karar.com/yazarlar/senol-kaluc/erdogan-ve-entelektuel-yalnizlik-872#