Derinlerde pişirilen “zehirli aş”ın her kesimden alıcısı var.
Kürtler arasından birileri çıkıp aynı ulusalcı saçmalıkların Kürtçesini tekrarlayabiliyor ve Kemalistlerle ittifak önerebiliyor.
Ülkücüler ile “Türkiye’ye özgü sosyalistler” de aynı ulusalcı tezleri “tam bağımsızlık” veya “anti-emperyalizm” sosuna bulayıp servis yapıyor.
Üstelik bu fikirlerin nasıl ve hangi odaklarca kotarıldığı “andıç”larla, “lahika”larla ortaya serildiği, görevi bu iş için bilgisayar başında dezenformasyon yapmak olan insanların istihdam edildiği öğrenildiği halde.
***
Dünün, 28 Şubat’ın mağdurlarının bugünkü haline bakın.
İslamcılara fatura edilmek istenen Danıştay Davası’nın yeniden açılmasını eleştiren İslamcı için ne düşünürsünüz?
Ya Cumhuriyet mitinglerine öncülük eden, dindarları kreşlere kadar izletip fişleten laikçi darbecileri öven bir dindar için?
Darbe tezgahlama iddiasıyla yargılanan Ergenekon sanıklarını kahraman gibi göstermeye çalışan darbe mağduru için?
“Dünyada her çeşit insan var, mümkündür” diyelim.
Peki bütün bunlara ifade alanı açan söz konusu kesimin başlıca yayın organı ise?
***
İlginç, değil mi?
Bir camia, göz göre göre kendilerine komplo kurup işlemedikleri bir cinayeti üstlerine yıkmaya çalışanları öven fikirlere yer verebiliyor.
O camiadan pek çok kişi de, daha dün Refah-Yol’u “irtica” bahanesiyle iktidardan indirip ülkeyi soyan odağın bu kez de “Akepe ülkeyi satıyor” türünden ulusalcı propagandasına inanmış gibi yapabiliyor.
Daha vahimi belki de gerçekten inanıyor.
***
Ama ondan da kötü veya trajikomik olanı da var.
Ergenekon’a karşı bir ölüm kalım mücadelesi veren Ak Parti’de de aynı hastalık var.
Onda da darbecilerle aynı ittihatçı zihniyeti ve yine o darbecilerin ürettiği propaganda amaçlı saçma sapan fikirlerin pek çoğunu paylaşan unsurlar az değil.
***
Ak Parti içinde de:
bugüne kadar kendi partilerinin attığı demokratikleşme adımlarını hiçbir biçimde anlamayan;
siyasi mücadele içinde oldukları odaklarla aynı zihniyeti paylaşan;
açıkça dile getiremese de “Memleket satılıyor”, “Kürt Açılımı zararlı”, “Alevi açılımı yanlış” diye düşünen;
şartlar başka türlü gelişseydi rahatlıkla CHP veya MHP’de de bulunabilecek çok kişi var.
En iyimser ifadeyle bir “kafa karışıklığı” durumu söz konusu.
Derin propagandanın gücü mü dersiniz, devletçi damarın açığa çıkması mı, resmi ideolojinin muhafazakarlık kisvesiyle tezahürü mü, yoksa basitçe basiretsizlik mi, ama böyle bir sorun var.
Ve bu sorun, parti üst düzey yöneticilerinde, tabanda ve hatta partiye strateji önerenler arasında bile mevcut.
***
Bu ülkede her kesim derin propagandayla az veya çok enfekte olmuş durumda.
Şimdi Ak Parti Hükümeti, Türkiye’nin seksen yıldır kanayan derin bir yarasına neşter vurmaya hazırlanıyor.
Ve bunun için tereddütleri gidermeye çalışıyor.
Ama kendi içindeki ittihatçı veya ulusalcı hastalığı tedavi etmeden bunu yapması mümkün değil.
***
Ak Parti eğer sorunu çözecekse kendisinden başlamalı.
“Demokratik Açılım”ın çözüm getireceğine önce kendi parti örgütüne anlatmalı.
Parti örgütü derken “yukarıları” kastetmiyorum.
Dışı muhafazakar demokrat ama içi statükocu ve bürokrat olan “devlet tecrübesine sahip” üyelerine bu yaştan sonra demokratik açılımı anlatamaz.
Onlar dikkatle dinleyip hak veriyormuş gibi yaparlar, ama her fırsatta reform iradesini çürütmeye çalışırlar. Üstelik bunu çoğu kez farkında bile olmadan devletçi refleksle yaparlar.
Ak Parti onlarla hiç zaman kaybetmeden, tabanına yönelmeli.
Derin propagandanın kirini silmeye oradan başlamalı.
Ancak ondan sonra “Milli Görüş”çüsünden Kürt’üne, ülkücüsünden solcusuna kadar diğer kesimlere söyleyeceği sözü olur.
Star, 22.09.2009