Dani Rodrik, Harvard Üniversitesi Refik Hariri Kürsüsü’nde Uluslararası Politik Ekonomi profesörü… Dünyanın en ünlü 100 iktisatçısından biri sayılıyormuş… Aslen İstanbullu… Kod adı Balyoz Darbe Planı olan girişimin soruşturulması kapsamında “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, şiddet ve cebir kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla “bir numaralı sanık” olarak tutuklu bulunan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın damadı… Kendisi gibi Harvard”ta öğretim üyesi olan Pınar Doğan Rodrik’le birlikte kayınpederini kurtarmak için giriştikleri mücadelede muhataplarına “iki kutuplu, iki karşıt ideolojiye dayanan bir dünya tasarımı” dayatarak kayınpederlerine karşı “kan davası yürüten sahteci bir çete”nin iddianameye türlü eklemeler yaptığını iddia ediyorlar. Böylece, “sahteci çete” ve “kan davası” gibi “korku” temelli argümanlar üzerine bina ettikleri paradigmalarını ve karşıt iddialarını, röportajlar, mektuplar, bloglar ve “Bir Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekler: Balyoz” adlı kitapları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmaya çabalıyorlar. Bu çabalarının gerçekten masum insanların aklanmasına, tutukluluktan ve ceza almaktan kurtarılmasına katkı sağlamasını çok isterim. Nitekim, sayelerinde delillerin niteliği ve sağlamlığı üzerine bir tartışma ve araştırma da başlamış durumda.
Bendenizin uzmanlık alanı deliller üzerine bir değerlendirme yapmaya uygun değil. Bu iddiaları araştırmayı Rodrik ailesine ve işin uzmanlarına bırakıyorum. Bir politik iktisatçı olarak beni asıl ilgilendiren, Dani Rodrik’in ekonomik ve politik görüşleri. Bir diğer ifade ile Dani Rodrik’in Ekonomi Politiği. Bu çalışmada da sizlerle bunu paylaşmak istedim. Zira, Dani Rodrik’in Ekonomi Politiği’nin 28 Şubat sürecinde ve sonrasında önemli rol oynadığına inanıyorum.
Bendenizi Dani Rodrik’in Ekonomi Politiği’ni anlamaya ve açıklamaya tahrik eden biraz da kendisi oldu diyebilirim. Şöyle ki; Dani Rodrik, Devrim Sevimay’ın “yazılı” sorularına “yazılı” cevaplar vermiş… Yani bir anda öylesine ağzına geldiği gibi değil, sorular üzerinde düşünerek, yazarak, dolayısıyla “dili sürçmeden”… Röportajda iddianame ve delillerle, Türkiye’deki liberallerle ilgili ithamlarını ardı ardına sıralıyor. Ancak, kendisi ve görüşleri hakkındaki özel sorulara cevap vermekten kaçınıyor. Ya da bana öyle geldi… Bir “bilinmezlik perdesi” altına gizlenerek kendisi hakkındaki değerlendirmeleri başkalarına bırakıyor izlenimi edindim nedense: Bakın Sevimay’ın yazılı sorularına cevaben kendisi hakkında neler yazmış Dani Rodrik: Efendim, neymiş: Birilerine göre “eski solcu ancak bir süredir de liberal”miş… Kendine göre ise ne “liberallere” yakınmış ne de “solculara”… Solculara karşı liberal, liberallere karşı solcu görülme eğilimi varmış. İdeolojilere ve teorilere göre değil, olgu ve bulgulara, pratiğin gereklerine göre hareket etmek istermiş. Duruma ve ortamına göre biraz liberal biraz da solcu olabilirmiş… Öyle yuvarlak ifadeler ki adeta balık gibi elinizden kayıp gitmek, kapı arkalarında, masa başlarında iş yürütmeyi adet edinen “hesap adamları” gibi gerçek kimliğini ve düşüncelerini Türkiye kamuoyundan gizlemek için çırpınıyor gibi. Üzerindeki imaj boyasından arınmış olarak gerçek kimliği ve düşünceleriyle, zaafları ve beklentileriyle vitrine çıkmaktan son derece rahatsız görünüyor. Bendeniz, Dani Rodrik’i yıllardır izleyen bir akademisyen olarak, bu röportaj üzerine onun gerçek görüş ve düşüncelerini ve Dani Rodrik’in anarko-liberteryenlikten totalitarizme uzanan bir spektrum üzerindeki konumunu tespit etmek zorunluluğu duydum. Böylece Dani Rodrik herhangi bir konuda bir açıklama ya da tespit yaptığında ne kastettiğinin Türkiye kamuoyunda doğru anlaşılmasına da bir katkı sunmak istedim.
“DANİ RODRİK’İN TOTALİTER-ULUSALCI EKONOMİ POLİTİĞİ”NİN ARGÜMANLARI
İktisat literatürünü takip edenler ya da bir-iki kitabını okuyanlar Dani Rodrik’in küreselleşme ve serbest piyasa karşıtı bir “sosyal mühendisliği”, “ulusalcı, devletçi, müdahaleci ve kapanmacı bir ekonomi politik”i savunduğunu hemen anlar. Bendeniz bunu kısaca “Totaliter-Ulusalcı Ekonomi Politik” şeklinde kavramsallaştırmayı uygun buluyorum. Bu “Totaliter-Ulusalcı Ekonomi Politik”in temel argümanları, Dani Rodrik’in çalışmalarında açıkça görülür: Örneğin; 28 Şubat Süreci’nin başlarında Türkçe’ye çevrilen ve Dani Rodrik’in Türkiye’de kamuoyuna takdiminde ilk adımlardan biri olan “Küreselleşme Sınırını Aştı mı?”[1] adlı çalışması, konuya, 28 Şubat’ın egemen bürokrasisi nezdinde büyük kabul görmesini sağlayacak “ulusalcı” bir damardan girmektedir: Öyle ki bu kitap, “uluslararası ekonomik entegrasyon”un “yurtiçi sosyal entegrasyon”un sağlanmasını engelleyebileceğini iddia etmektedir. Buna göre küreselleşme ile sosyal istikrar arasında üç büyük gerilim kaynağı vardır: Birincisi, istihdam ilişkilerinin dönüşümü, ikincisi sosyal normlar ile uluslar arası ticaret arasındaki çatışmalar ve üçüncüsü de ulusal hükümetlerin “yurtiçi birliği” ve sosyal refahı sağlamaları üzerinde oluşacak baskılardır.” Bunlardan “yurtiçi birlik ve sosyal normlar ile küreselleşme uyuşmazlığı” vurgusu, kapanmacı vurgusuyla, bürokratik oligarşinin dayandığı Resmi Görüş’ü ve “ulusalcı” ideolojileri destekleyici niteliktedir. “Making Openness Work”[2] adlı kitabında ise gelişmekte olan ülkelerdeki politika belirleyicilerin “serbest ticaret” ve “serbest sermaye akımları”nın yol açtığı yeni ikilemlerle karşılaştığını vurgulamakta; dünya ekonomisinden kaynaklanan “türbülansların” ve “uluslararası sermaye akımlarının puştluklarının[3] (fickleness)” üstesinden nasıl gelinebileceğini sorgulamaktadır. Buna göre dünya ekonomisi ile başarılı bir entegrasyon, ulusal politikalara ve kurumlara bağlıdır. Politika belirleyiciler, “harici” liberalleşme stratejilerini, “devlet”e fiziksel ve beşeri sermaye birikimini hızlandırmada ve sosyal çatışmalara aracılık etmede aslî sorumluluklar yükleyen “dahili” stratejilerle desteklemelidir.” Türkçe’ye “Tek Ekonomi, Çok Reçete” adıyla çevrilen ve çoğu 2000’de yayınlanmış makalelerinden oluşan kitabında[4] ise “yoksulluktan kurtulmaya çabalayan ülkelerin küreselleşmenin nimetlerinden başarıyla yararlanabilmeleri için, uluslararası küreselleşmenin kurumlarının diktelerine uymaktan çok yerel ekonomik ve politik gerçeklere uygun olarak tasarlanmış politikalar uygulamaları gerektiğini” ifade etmektedir. Dani Rodrik’in “hayatımın kitabı” dediği “The Globalization Paradox: Democracy and the Future of the World Economy”nin ana teması ise şöyledir: “Demokrasi’yi, ulusal bağımsızlığı (self-determination) ve ekonomik küreselleşmeyi eşanlı olarak sürdürebilmek mümkün değildir. Demokrasilerin sosyal düzenlemeleri ile küreselleşmenin uluslararası talepleri çatıştığında, ulusal önceliklerin ağır basması gerekir.”[5]
“DANİ RODRİK’İN TOTALİTER-ULUSALCI EKONOMİ POLİTİĞİ”NİN TEMELLERİ
Dani Rodrik’in “ulusalcı, müdahaleci ve kapanmacı” ekonomi politiğini kavrayabilmek için, 28 Şubat Süreci sonrasında Türkçe’ye çevrilen ve Kızılelma gibi milliyetçi muhafazakâr camiaya hitap eden bir yayınevi tarafından basılan ilk kitabı olan “Küreselleşme Sınırını Aştı mı (1997)”da sık sık referansta bulunduğu Karl Polanyi hakkında kısa bir bilgi vermekte yarar vardır:[6] Büyük Dönüşüm adlı kitabın yazarı olan Karl Polanyi’e göre “bütün kötülüklerin kaynağı kendi kendini düzenleyen piyasa fikri”dir. Dani Rodrik’le aynı düşünce çizgisinde bulunan ve piyasayı “açık toplum için herhangi bir totaliter ideolojiden daha büyük bir tehdit” olarak gören George Soros da Karl Polanyi’den derinden etkilenmiştir. Dani Rodrik gibi küreselleşme karşıtı cenahta yer alan William Greider’e göre de küresel ekonomik sistem “hükümetler” tarafından “toplumsal amaçlar” doğrultusunda kontrol altına alınmazsa, piyasalar ile toplum arasındaki gerilim ve çatışmalar, “totalitarizm”e, hatta “faşizm”e dahi yol açabilecek; bütün demokratik kurumlar kökünden yok olacaktır.
Dani Rodrik de bu “Küreselleşme Karşıtı Paradigma”ya dayanarak, “küreselleşme”nin bünyesinde büyük çelişkiler taşıdığını, özellikle de “Küreselleşme” ile “Demokrasi”nin birbiriyle çeliştiğini, “Küreselleşme Süreci”nin “Demokrasi”yi tehdit ettiğini ileri sürmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi, hayatının kitabı olan “The Globalization Paradox’un ana teması budur. Tek Ekonomi, Çok Reçete’de[7] ise “piyasalar kendi kendilerini yaratamadığından, düzenleyemediğinden, istikrar kazandıramadığından, meşrulaştıramadığından dolayı serbest dış ticaretten ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinden önce kurumsal reformlar yapılmasını, piyasaların iyi çalışması için piyasa dışı kurumlarla desteklenmesini gerekli görmektedir. Ona göre “finansal serbestleşme”nin “finansal düzenlemeler”in önüne geçirilmesinin felakete davet çıkarmak olacaktır. Bu düzenlemelerde ve kurumsal reformlarda da “yerel bilgi”nin, “yerel deneyimler”in uluslararası kuruluşların projeksiyonlarından daha etkili olacağını öngörmektedir. Kurum oluşturma sürecinde yerel bilgileri işlemek ve biriktirmek açısından en etkili sistemin de katılımcı demokrasi olduğunu ileri sürmektedir. Ancak, Dani Rodrik’e göre, bu tür önemli kurumsal reformlar için “Büyük Bunalım veya II. Dünya Savaşı gibi büyük altüstlüklerin” ortaya çıkması gereklidir. Kanaatimce bunlara, Batı’daki sermaye birikiminin ve egemenliğin büyük ölçüde el değiştirmesine, ulusalcılığın yayılmasına yol açan 1638 Finans Krizi de eklenebilir.
Bu ifadeler geriye doğru okunduğunda Dani Rodrik’in “demokrasi”yi, serbest piyasa ve küreselleşme karşıtı, ulusalcı ve müdahaleci görüşlerine dayanak olarak savunduğu açıkça ortaya çıkacaktır. Buna göre yerel bilgi ve deneyimleri referans alan küreselleşme karşıtları “demokratik”, küreselleşme taraftarları ise “antidemokratik” yani “otoriteryen”dir. Bir diğer ifade ile, Rodrik’e göre, “merkezi devleti, ulusalcılığı, kapanmacılığı ve müdahaleciliği” savunanlar demokratik, “küreselleşmeyi, Avrupa Birliği’ne üyeliği, serbest piyasa ekonomisini, açık ekonomiyi ve açık toplumu, çoğulculuğu” savunanlar antidemokratiktir. Bu çerçevede demokrasi, serbest piyasa ekonomisini savunan Freedom House’un demokrasi anlayışından son derece farklı hatta onunla tezat teşkil edecek şekilde ”sınırlandırılmamış politik otoritenin, devlet müdahalesinin, keyfî ekonomi politikaların, sosyal mühendisliğin,küreselleşme ve serbest piyasa karşıtlığının tamamlayıcı bir parçası” olarak sunulmaktadır. Bu noktada Dani Rodrik’in, “demokrasinin, otoriter rejimlerle karşılaştırıldığında ekonomik büyümeyi daha çok artırdığı”nı ve “işçi ücretlerinin yükselmesini sağladığını”[8] ortaya koyan çalışmaları ile ne anlatmaya çalıştığının yeniden değerlendirilmesinde de yarar vardır.
“DANİ RODRİK’İN TOTALİTER-ULUSALCI EKONOMİ POLİTİĞİ”NİN TUTARSIZLIKLARI
Dani Rodrik’in ve mensubu olduğu düşünce çizgisinin “Küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisi, totalitarizme, faşizme ve antidemokratik yönetimlere yol açacaktır” önermesi meş’um bir “kavramsal çarpıtma”dır. Bu oxymoron önermenin dayatılmasıyla kavramlar bağlamlarından koparılmakta, genel kabul görmüş kuramsal çerçeveler yadsınmakta, adeta “sağduyu”, “gerçeklik algısı” ve “insanların sağlıklı düşünme melekeleri” köreltilmeye çalışılmaktadır. “Küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisi”nin “politik ve kurumsal sistemin totaliterleşmesine ve antidemokratikleşmesine” yol açacağını öngören bu önerme, neden-sonuç mekanizmasını ve tarihsel süreci tersyüz etmektedir. Demokrasiyi korumak için dışa açılmayın, serbest dış ticareti engelleyin, sermaye akımlarını kontrol altına alın, küreselleşme sürecine dahil olmayın, uluslararası sisteme entegre olmayın gibi akla zarar önermelere de kaynaklık etmektedir. Bu tür önermelerin, mantıksal (!) olarak, “demokrasiyi korumak için darbe yapın” önermesinden bir farkı yoktur.
Hakikatte ise tam tersi geçerlidir: Tarihsel süreç, “merkeziyetçi, müdahaleci ve planlamacı ekonomiler”den “adem-i merkeziyetçi serbest piyasa ekonomilerine” doğru işlemektedir. Bu süreçte, “totaliter ve antidemokratik” politiko-ekonomik sistemler, “küreselleşmeyi, serbest dış ticareti ve serbest piyasa ekonomisini” tehdit etmektedir. Daha da ötesi, küreselleşen dünyada, “serbest dış ticareti ve serbest piyasa ekonomisini” sınırlandıran, “totaliter, merkeziyetçi ve antidemokratik” kurumlar, ekonomik krizlere yol açmaktadır. Lindsey (2003)’in ifadesiyle, “dünyanın mücadele ettiği şey, piyasa rekabetinin “görünmez el”i değil, başarısız devletçi geçmişin “ölü eli”dir. Öyle bir geçmiş ki, hayat veren ruhu gitmiş, fakat uğursuz etkisi üstümüze yük bindirmeye devam etmektedir.”[9] Bu piyasa karşıtı kurumların ve politikaların varlığını sürdürmesi, ekonomik krizlerin de temel nedenidir. Makroiktisat literatürü, Dani Rodrik’e “piyasaların kendiliğinden istikrar kazanamayacağını daha iyi anlatan” Keynesyen iktisada dayanan keyfi ve müdahaleci iktisat politikalarının sadece güven ortamını tahrip ederek enflasyonu hızlandıracağını, ekonomik krizlere hatta stagflasyona yol açacağını ortaya koyan çalışmalarla doludur. Bu çalışmaları yapanların bir çoğu, Türkiye kamuoyunda Dani Rodrik kadar tanınmasa da, Milton Friedman ve George Lucas gibi Nobel Ödüllü iktisatçılardır.
“DANİ RODRİK’İN TOTALİTER-ULUSALCI EKONOMİ POLİTİĞİ”NİN POLİTİK ANLAMI
“Dani Rodrik’in Ulusalcı Ekonomi Politiği”, bütün yanlışlıklarına ve tutarsızlıklarına rağmen, 28 Şubat’ı gerçekleştiren ve savunan, küreselleşme sürecinden büyük rahatsızlık duyan ulusalcı-merkeziyetçi-müdahaleci politik ve bürokratik odaklara, devlet desteğini ve maliyeti krizler aracılığıyla topluma yıkmayı alışkanlık haline getirmiş sermayedarlara yaptıkları ve yapacaklarını meşrulaştırmada kullanabilecekleri bir tür referans kaynağı sunmuştur. Bir ekonomik ve finansa araştırma merkezi olan IDEAS/RePEc’e göre “Dünyanın En Önde Gelen 100 İktisatçısından Biri”nin ekonomik ve politik görüşlerini kendilerine son derece yakın gören bazı “devlet elitleri”nin, bu totaliter referans çerçevesinden aldıkları cesaretle “kendi ulusal çözüm reçetelerini geliştirebilmek için” bir takım hesaplar içine girmeleri mümkün hale gelmiştir. Böylece ekonomik sonuçları hiç hesaba katılmaksızın, herhangi bir kaygı duyulmaksızın ekonominin ve toplumun dışa kapatılması, insanlar eşit doğmaz (Homo Hierarchicus) tipolojisine dayanan bazı “küreselleşme düşmanı kapalı toplumlar”ın çıkarlarına yaklaştırılması akademik bir destek de bulmuştur. Türkiye’nin son on yılını yakından izleyenler, bu desteğin muhtemel ekonomik, toplumsal ve politik etkilerine işaret eden çok sayıda ipucu bulabileceklerdir.
——————————————————————————–
[1] Dani, Rodrik (1997) Has Globalization Gone Too Far? Institute for International Economics, Washington, DC.[2] Dani Rodrik (1999) Making Openness Work: The New Global Economy and the Developing Countries. Overseas Development Council, Washington, DC.
[3] İfade Dani Rodrik’e aittir.
[4] Dani Rodrik (2007) One Economics, Many Recipes: Globalization, Institutions, and Economic Growth. Princeton University Press, Princeton, NJ.
[5] Dani Rodrik (2011) The Globalization Paradox: Democracy and the Future of the World Economy, W.W. Norton, New York and London,, forthcoming. http://www.hks.harvard.edu/fs/drodrik/books.html
[6] Lindsey, Blink (2003). “Görünmez El Ölü El’e Karşı”. (Çev: Metin Toprak), Kapitalizm ve Küresel Refah, Ian Vasquez (ed.), Ömer Demir-Metin Toprak (Türkçe editörleri), Liberte Yayınları, s. 48.
[7] Dani Rodrik (2009). “Üstün Kaliteli Büyümeyi Sağlayan Kurumlar.” Tek Ekonomi, Çok Reçete. Eflatun Yayınları, İstanbul, ss. 156-187
[8] Dani Rodrik, , (1999). ‘Democracies Pay Higher Wages’, Quarterly Journal of Economics, 14: 3, pp. 707–38.
[9] Lindsey, Blink (2003). “Görünmez El Ölü El’e Karşı”. (Çev: Metin Toprak), Kapitalizm ve Küresel Refah, Ian Vasquez (ed.), Ömer Demir-Metin Toprak (Türkçe editörleri), Liberte Yayınları, s. 48.
09.01.2010