Devlet ‘aklanıyor’. Elbette kastettiğim AK Parti’nin artık devlet haline gelmesi değil. Tabii ki AK Parti devlet, hatta çoktan devlet olmalıydı. Bütün normal demokrasilerde seçim kazanan ve hükümet eden güç, devleti temsil eder ve yönetir.
‘Devletin aklanması’yla kastettiğim şu; AK Parti devleti yönetir hale geldikçe devleti, devletin kurumlarını ve bürokratları da ‘aklıyor’, onlara adeta bir dokunulmazlık zırhı sunuyor. Bugün ne Genelkurmay başkanı, ne ÖSYM başkanı eleştirilemiyorsa veya eleştiriler bir anlam ifade etmiyorsa, nedeni ‘devletin arkasında duran’ güç; yani AK Parti hükümeti…
Bu güç sayesindedir ki ideolojisi eskiyen, kadroları dökülen, işlevi işlemeyen eski, arkaik devlet yeni bir formatta ‘diriliyor’.
Devlet yakın tarihimizde hiç bu kadar muktedir olmamıştı. Sivil toplumun, ekonomik aktörlerin, iç denge mekanizmalarının denetlemediği, kısıtlamadığı devletten ben korkarım. Böyle bir devletin önüne ‘derin’ eki gelmesi pek uzak ihtimal değildir çünkü.
Son derece enteresan bir süreç… Sivilleşme taleplerinin ve dinamiklerinin iktidara taşıdığı AK Parti toplum karşısında devleti dirilten, güçlendiren bir işlev görmeye başlıyor. Yani sivil toplum karşısında gerileyen, etkisini, gücünü ve hatta meşruiyetini kaybeden ‘Kemalist devlet’ AK Parti iktidarında kılık değiştirerek kendini ‘yeniden üretmeyi’ başarıyor.
Kemalist ideolojik dokusu çözülen devlet ‘muhafazakâr kimlik ve semboller’ enjekte edilerek diriltiliyor. Tabii ki buna ‘devletin eski sahipleri’ ses çıkarmıyorlar. Kurtarılan onların devleti… Ne demek istediğimi anlamakta zorlananlar ordunun son dönemdeki durumuna baksın. Uludere’de sivil halkı bombalayan, Afyonkarahisar’da acemi erlere gece yarısı el bombası saydıran ordu ‘muhafazakâr iktidarın koruma kanatları’ altında eskisinden daha rahat, dokunulmaz ve eleştirilemez konumda. Bu alış-verişte kazanan kim sizce?
‘Devlet,’ AK Parti ve muhafazakârlar üzerinden kendine yepyeni ve sağlam bir ‘arka’ buldu. Bunu AK Parti ‘devlet-millet kaynaşması’ sanıyor olabilir. Bence olan, devletin millet üzerindeki kontrol araçlarının daha da güçlenmesinden başka bir şey değil. Toplumun ve sivil dinamiklerin 1980’lerden beri devlet karşısında kazandığı mevziler geri alınıyor. Hem de ‘muhafazakâr bir kamuflaj’ın altında…
Bence çok zekice bir ‘yeniden inşa’ dönemi yaşıyoruz; devleti muhafazakâr kimlik ve kitlelerle buluşturarak ‘yeniden üretmek’. Bu ‘yeni zemin’ hem ideolojik bakımdan daha sağlam hem de kitlesel destek itibarıyla daha geniş, güçlü ve de meşru…
Sonuçta ‘toplum-millet’ karşısında ‘kamu otoritesi’ni inşa eden bir rol oynuyor AK Parti, bilerek veya bilmeyerek…
İşin püf noktası şu; devletin ideolojik zemini değiştiriliyor, ama toplum üzerindeki ‘denetleyici’, ‘kurucu’, ‘hakim’ rolü tahkim ediliyor. Dahası ‘muhafazakâr’ söylem ve semboller buyurgan ve hakim devleti meşrulaştırıyor, normalleştiriyor ve toplumsallaştırıyor. Şunu söyleyeyim; AK Parti devleti ‘kurtarıyor’; atadıklarıyla MİT’i, YÖK’ü, ÖSYM’yi aklıyor, orduyu temize çıkarıyor.
Dün Kemalist ideolojinin koruma kanatları altında olan ‘devlet’ bugün AK Parti’nin, muhafazakâr-dindar kimliğinin altında çok daha güvende. Dün kolaylıkla eleştirilebilen ‘devlet’ bugün adeta dokunulmazlık kazanıyor.
Devletin yeniden hayatımızın her alanına derinlemesine karıştığı, her alanı kapladığı bir süreçten geçiyoruz. Devlet çok güçlü, sivil toplum ise sessiz, edilgen ve ürkek. Geçenlerde yine yazmıştım; ‘ortalıkta Genç Siviller’ bile yok. Toplumun aktör olma iradesi zayıflıyor; aktörlüğü tümüyle siyasete emanet ediyor. Siyasetse devleti yeniden üreten bir işlev kazanmış durumda.
Dün Kemalist kimliklerinden dolayı eleştirilemez olan kurumlar, bugün AK Parti hükümetiyle girdikleri ilişkinin diyeti olarak eleştirilemezlik istiyorlar. Ordu, bürokrasi, MİT, yargı AK Parti’nin dokunulmazlık zırhının altına girmek istiyorlar. Biz de bunu AK Parti’nin devlet olması ve devlet-millet kaynaşmasını sağlaması sanıyoruz.
Dün Kemalist zırhın içinde dokunulmaz olan kurum ve yapılar bugün de AK Parti’yle birlikte görünerek bir dokunulmazlık zırhı edinmeye çalışıyorlar. Benden uyarması…
Zaman, 18.09.2012