CHP de değişebilir, ona da bir şans verin” diyenler…
Tamam, peşin hükümlü olmayalım.
Ama onun değişmeye niyeti var mı? Mesela darbe ve muhtıra bağımlılığını bırakabilecek mi?
Ne diyor “Yeni CHP”nin başkan yardımcısı Süheyl Batum?
“Koca bir askeri yıktılar, meğer kağıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz, meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar. Ancak CHP’yi yıkamadılar”.
Askeri kim yıktı? ABD mi? Hükümet mi? Ne yaptı da yıktı? Ergenekon Davasıyla mı? CHP genel başkan yardımcısı biraz daha açık konuşmalı: Şu an asker ne yapmalı da yapmıyor?
Aslında hepimiz biliyoruz bu sorunun cevabını.
Batum askerin müdahale etmesinden değil etmemesinden yakınıyor.
“Meğer biz bunu asker zannedermişiz?” diyerek de, tıpkı bir kavgada uzlaşma havası sezince “yuh sana, ben de seni erkek sanırdım” diye tekrar kızıştırmaya çalışanın yaptığı gibi orduyu kışkırtmaya çalışıyor.
Ya Muharrem İnce’ye ne demeli? İnce, “Genelkurmayla ilgili bir cümle söyleyeyim. Herkesin kulağına küpe olsun bu. Bu ülkede iki tip paşa vardır. Türk Ordusu’nun paşaları bir de Nato paşaları vardır” diyor.
Nedir NATO paşalarının farkı sayın İnce? Onlar neyi yapmıyor sizin istediğiniz? Ya da neyi yapıyor? Söyleyin de bilelim.
Biz ondan cevap bekleyeduralım, bir başka CHP’li İsa Gök “direnme hakkı”ndan söz ediyor.
Militarist dille doğal hukukun dilini aynı anda kullanmak sadece geçiş dönemi CHP’sine özgü değil. Öteden beri CHP geleneği, işine gelmeyen batılı kavramların içini boşaltıp, yerine ittihatçı bir öz koyar.
Laikliğin kaderi buydu, direnme hakkının başına gelen de bu.
Bizim hakkımızı hukukumuzu korumak için kurduğumuz devlet, bir gün despotlaşır da kendisi hakkımızı hukukumuzu ihlal ederse ne olur?
John Locke, “direnme hakkı” doğar demiş.
Esasında ilk o söylememiş. Eski Yunan’dan beri, her kültür ve uygarlıktan birileri, kendi dilleriyle, devletin de üstünde bir hukukun olduğunu ve onu çiğneyen yöneticiye karşı isyanın meşru, hatta gerekli (“vacip”) olduğunu ifade etmişler. Hıristiyanı da etmiş Müslümanı da.
Sonra direnme, bir hak olarak anayasal metinlere girmiş.
Bizim anayasal metinlere de girmiş, ama “keşke hiç girmeseydi” diyeceğimiz şekilde, CHP’lilerin o pek sevdikleri 1961 darbe Anayasası’nın başlangıç bölümünde, darbeyi meşrulaştırıcı bir bağlamda, “direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk milleti” türünden bir abuklukla. 12 Eylül darbecileri de anayasalarının başlangıç kısmına “TSK’nin, milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği…” diye yazmışlardı.
Direnme hakkını, hem de serbest seçimlerin olduğu bir ülkede, seçimi beklemeyip ordu eliyle, daha somut olarak da onun içindeki bir “ekip”le (bazı kendini bilmezler “cunta” diyor) kullanan bir halk!
Ve halkın yanlış tercih yapıp seçtiği sivil hükümete karşı devletin bir kurumunun, yine onun adına kullandığı bir yetki olarak “direnme hakkı”!
Bakın, meseleyi böyle koyunca ortada çelişki melişki kalmıyor.
Bu siyasi sistemi toptan reddeden birinin, toplumu direnme hakkını kullanmaya çağırmasını anlarım.
Ama mevcut siyasi kural ve prosedürlere göre siyasi yarışın içine giren, parlamentonun bir parçasını oluşturan bir siyasi partinin böyle bir çağrı yapması, en azından güldürürken utandıran bir çelişki.
Sahi toplum seçimle indirebileceği bir hükümete karşı niye isyan etsin? Statükoyu korumak için mi? Bunu istese zaten CHP’yi seçmez mi?
CHP değişime demokrasinin alfabesinden başlamalı. Bu arada bilmediği kavramları kurcalamamalı, içini boşaltmaya çalışırken elinde patlamamasına dikkat etmeli.
Ve kurucu ilkelerini sahiplendiği düzeni direnme hakkı üzerinden tartışmaya açarken düşünmeli.
Çünkü bu toplum bir gün bu hakkı gerçekten kullanacak olursa bundan CHP zararlı çıkacak.
Yazıyı yazdıktan sonra öğrendim. Genelkurmay açıklama yapmış, “bizi günlük siyasi tartışmaların içine çekmeyin” diyor.
Askeri garnizondan çıkması için davet eden bir siyasetçiden daha kötüsü nedir biliyor musunuz? Reddedileni.
Artık bu saatten sonra CHP şişeyi taşa çalıp ya çok daha açıktan darbe çağrısı yapacaktır, ki bu pek geçer akçe değil, ya da eski güzel günlerin geçtiği gerçeğiyle yüzleşip, mecburen demokrat olacaktır.
Ama bu toplum, onun alternatifsizlikten demokrat olduğunu unutmayacaktır.
Süheyl Batum, yanlış anlaşıldığını söyleyip “bütün CHP’lilerden ve ordunun o şerefli üyelerinden özür dilerim” demiş. Sanki özür dilemesi gerekenlerin listesi biraz dar gibi geldi bana. Mesela partisinin adında yer alan ama bugüne kadar kaale alınmayan birilerinden de özür dilemesi gerekmiyor muydu?
Dahası, özrü kabahatinden de büyük, açıklamasından anlaşılıyor ki o, ordunun sadece siyasete değil, yürümekte olan bir dava üzerinden yargıya da müdahale etmesini istiyormuş. Biz ise onun ordudan, sadece siyasete müdahale etmesini beklediğini sanmıştık.
Siyasi kimliği 1970’li yıllarda şekillendiği için CHP’yi yanlış anlayıp seven bazı romantik arkadaşlarımız bir kez daha hayal kırıklığına uğrayadursun…
Ergenekon sanıklarını aday, orduyu kaplan görmek isteyen Süheyl Batum’lu “Yeni CHP” hepinize hayırlı olsun!…
Star, 08.02.2011