AKP Diyarbakır İl Başkanı Halit Advan; BDP’nin sol ve sosyalist, AKP’nin ise muhafazakâr-demokrat bir parti olduğunu, normalde bölgede bütün dindarların AKP’ye oy vermesi gerekirken dindar seçmenlerin BDP’ye daha çok oy verdiğini belirtti. Advan’ın sözleri partisinde tepkiyle karşılandı. Çünkü AKP, PKK ve BDP’yi dini değerler üzerinden vurmaya odaklanmıştı; tüm o “Zerdüştlük” ithamları (!), PKK/BDP’yi din-dışı/din-karşıtı olarak göstermeyi ve dindar olan Kürtlerin PKK/BDP’ye yüz çevirmelerini amaçlıyordu. Advan’ın sözleriyle bu stratejiyi yerle bir etti ve görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
AKP’deki bu tartışma, medyanın ilgisini “dindar Kürtler”in üzerine çekti, bu kitlenin siyasal tercihlerinde bir değişiklik meydana gelip gelmediği ve AKP ile aralarına mesafe koyup koymadıklarına dair fikirler serdedildi. Aslında dindarlık kimliği ön plana çıkarılan Kürtlerin üç noktada harekete geçtiği söylenebilir:
Üç temel neden
İlki, AKP içindeki Kürtlerdir. AKP’de yer alan Kürtler, son bir yıl içinde partinin izlediği genel siyasetten rahatsızdılar. Uludere, idam savunusu, dokunulmazlıklar konusu ve giderek partiye egemen olan milliyetçi ruh hali AKP’li Kürtlerin kendi bölgelerinde partilerini savunmalarını ve siyaset yapmalarını güçleştiriyordu. Dokunulmaz bardağı taşırdı; partide düşüncelerini aktaracak kanallar bulamayan bazı milletvekilleri medya üzerinden hoşnutsuzluklarını kamuya deklere ettiler. Sonuç hayırlı oldu; Kürt vekiller ve parti yöneticileriyle toplantı yapan Başbakan dokunulmazlıklarda -açıkça ifade edilmese de- geri adım atmak zorunda kaldı.
Kürt ve İslami zemin üzerinde hareketlenen diğer iki oluşum ise Azadî ve Hüda-Par’ın (Hür Dava Partisi) arasında bazı farklılıklar mevcut: Birincisi, Azadî yeni bir oluşumdur. Meydana gelmesinin nedeni, gücü sınırlıyken Kürt meselesinde daha fazla mesafe kat eden AKP’nin zamanla devlet mekanizmalarına büyük oranda hâkim olmasına rağmen gerekli adımları atmaktan imtina etmesi ve PKK/BDP’ye duyulan güvensizliktir. Hüda-Par’ın ise bir tarihi var; bu parti 2000’lerin başında şiddeti bırakıp siyasal alana geçiş yapan Türkiye Hizbullah’ının partisidir.
İkincisi, Azadî’nin heterojen ve gevşek bir yapısı var; daha önce çok farklı siyasi kulvarlarda bulunmuş kişileri bir araya getiren, bir tür “şemsiye örgüt” konumunda. Oysa Hüda-Par kemik bir zemine sahip, sıkı ve homojen bir yapı arz ediyor.
Üçüncüsü, her ikisi de Kürt ve İslami kimliğe hitap etse de, söylem düzeyinde Azadî’nin daha bir “Kürdi”, Hüda-Par’ın ise daha bir “İslami” olduğunu söylenebilir.
Zekice bir kurgu
Azadî bir platform olarak faaliyetlerine devam eder ve kısa vadede partileşeceğe benzemezken Hüda-Par resmi kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na sundu. İsim zekice kurgulanmış: Hüda, Kürtçede “Allah” demek, dolayısıyla Hüda-Par -aynen Hizbullah isminde olduğu gibi- “Allah’ın Partisi” demek.
Yerel seçimlerde boy gösterecek olan Hüda-Par, hem AKP’den hem de BDP’den oy almayı amaçlıyor. Partinin kuruluş çalışmalarını yürüten Hüseyin Yılmaz, Denge Tv’de katıldığı bir programda; bugüne kadar tabanlarına herhangi bir partiye oy verme hususunda bir telkinde bulunmadıklarını, partilerinin bulunmayışından ötürü tabanlarının hem AKP’ye hem de BDP’ye oy verdiğini, dolayısıyla bu iki partiye verilen oyların kendilerine döneceğini umduklarını söyledi.
Hangisi etkilenecek?
Acaba Hüda-Par’ın varlığı, AKP’ye mi yoksa BDP’ye mi daha fazla tesirde bulunur? BDP’ye oy veren dindarları motive eden farklı gerekçeler var. Çocuğu dağda veya cezaevinde olan, dağda yakınını kaybeden, kimliğinin tanınmasını isteyen ve devletin türlü zulmüne maruz kalan bir seçmen kitlesi var. Hüda-Par’ın, BDP’yi devlete karşı itirazlarının bir temsilcisi olarak gören bu kitlenin algılarını değiştirmesi ve BDP’li dindarları kendine oy vermeye ikna etmesi güç. Diğer taraftan PKK/BDP çizgisi kendine oy veren kitlenin sosyolojik gerçeğini dikkate almaya ve -beklenen seviyede olmasa da- dine/dini değerlere karşı daha hassas bir tavır gösteremeye başladı. Bu nedenle, kısa vadede BDP üzerinde çok etkisinin olacağını zannetmiyorum.
Hüda-Par, AKP’yi ise –BDP’ye oranla- daha çok etkileyebilir. Parti yöneticilerin açıklamalarına bakıldığında da öncelikli hedefin AKP seçmeni olduğu görülür. Mesela Yılmaz, “dindar Kürtlerin önemli bir kısmının AKP’ye kırgın olduğunu ama bu kırgınlığın BDP’ye oy vermelerini sağlayacak noktaya varmadığını” belirtiyor. Benim de katıldığım bu tespit, Hüda-Par’ın ilk etapta AKP’den rahatsız olanlara çağrıda bulunacağına işaret ediyor. Lakin bu çağrı da sınırlı bir şekilde karşılık bulabilir. AKP’ye oy veren seçmenlerin bir bölümünün AKP ile çok sıkı bir şekilde kenetlenmiş olması, mütedeyyinlere seslenen çok sayıda yapının varlığı ve Hizbullah’ın geçmişte uyguladığı şiddet nedeniyle, Hüda-Par’ın AKP’ye oy veren tüm dindarları kendi çatısı altında toplaması ve AKP’de derin bir çatlak yaratması mümkün görünmüyor.
Hüda-Par’ın siyasi haritada ne tür değişikliklere sebep olacağını zaman gösterecek. Burada asıl önem taşıyan husus, Hizbullah tabanının partileşmesidir. Bu, iki açıdan olumludur: Biri, normalleşmeyi sağlayacak olmasıdır. Meşru siyaset sahasında var olmayı kabul eden her yapı, bu sahadaki kurallar ve gerçekliklerle karşılaşır. Halkın oyuna talip olmak, onun isteklerini tanımayı, bu istekler doğrultusunda politika geliştirmeyi, farklı kesimlerle işbirliği yapmayı, kendini gözden geçirmeyi ve bir değişmeyi zorunlu kılar. Diğeri ise, partinin aktörlerinin ve gücünün bilinebilir kılmasıdır. Bir siyasi hareket partileşmediği ve seçimlere girmediği sürece, onun tabanı ve gücü hakkında tevatürler ortalıkta dolaşır; taraftarları abartır, yandaşları küçük göstermeye çalışır. Oysa siyaset, şeffaflığı sağlar: Parti adına konuşanlar tanınır, dokunulur ve hesap sorulur hale gelir, partinin kitlesinin gerçekten ne kadar büyük olduğu da açığa çıkar. Kendi kimliğiyle siyasete girmek, şehir efsanelerini sona erdirir.
Radikal 2, 23.12.2012