Anayasa Mahkemesi yakınlarda, mahkeme kararıyla dahi olsa ebeveynlerin izni olmadan çocuğa zorla aşı yapılamayacağına hükmetti. Mahkeme, açıkça kanunla düzenlenmediği sürece zorunlu aşı uygulamasını Anayasaya aykırı buldu.
ZORLA AŞI
Öğrendiğim kadarıyla meselenin hikâyesinden kısaca bahsedeyim. Bazı aileler aşıların güvenliğiyle ilgili çıkan çeşitli haberler sebebiyle çocuklarına aşı yaptırmak istememişler. Sağlık Bakanlığı aşı yaptırmayan aileleri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bildirmiş. Bakanlık da Çocuk Koruma Kanunu’na referansla aileler hakkında, ailenin izni olmadan aşı yapılması istemiyle dava açmış. Bazı mahkemeler Bakanlık bazıları ise aileler lehine karar vermiş.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise Anayasa Mahkemesi’nin kararından önce, “çocuğun üstün yararı” gerekçesiyle “devlet, geçerli bir delil gösterilmedikçe, anne-baba rızası aramaksızın çocuğa zorunlu aşı yaptırabilir” kararı almış.
TIBBİ MÜDAHALE
Yetişkin ve aklı başında olan kişiler söz konusu olduğunda tıbbi müdahale meselesinde ciddi bir tartışma yok sayılır. Genel kabule göre, her türlü tıbbi müdahale bizzat kişinin iznine, eğer iradesini beyan edecek durumda değilse ailesinin iznine bağlı kabul edilir. Ağır bir trafik kazası örneğinde olduğu gibi bilinç kaybına yol açan ve acil müdahale edilmesi gereken türden durumlarda ise kişinin kurtarılması için gerekli görülen tüm acil müdahalelerin izin alınmaksızın yapılabileceği kabul edilir. Zira, insanların genelinin hayatlarının ve bedenlerinin korunmasına onay verecekleri varsayılır.
Çocuklar söz konusu olduğunda ise reşit oluncaya kadar onlarla ilgili kararları (tıbbi müdahale gibi) ailelerinin vereceği yerleşik bir normdur. Ancak, epey zamandır bu genel ilkenin aksi yönde güçlü bir eğilim var. Bu eğilime bakılırsa sanki çocuklar ailelerin değil de, toplumun veya devletin sorumluluğundadır. Bu eğilime kapılanlar, her fırsatta çocukları üzerinde söz söyleme yetkisini parça parça ailelerin elinden alarak “kamuya” devretme peşinde.
Sanki, herhangi bir kamu görevlisi (devlet) her koşulda bir çocuğun iyiliğini ailesinden daha fazla önemser ve gözetir! Bu açıkça hatalı ve ebeveynlerin haklarını ihlal eden bir yaklaşımdır. İlk olarak, ailelerin, genel olarak, kendi çocuklarının iyiliğini, refahını ve sağlığını herhangi başka birinden daha fazla önemsediklerini kabul etmek gerekir. “Ebeveynlik” en kuvvetli doğal ve “sosyal” güdülerden biridir. Bu güdü üçüncü kişilerin ve kurumların ilgisine her şekilde baskın gelir.
Bunu söylemek istisnai durumların olamayacağı anlamına gelmez. Nadir de olsa bazı anne-babalar çocuklarına kötü muamele, taciz, tecavüz ve işkence türünden suç teşkil eden eylemlerde bulunabilirler. Bu tür durumlarda çocuğun bir insan olarak temel haklarının korunması elzemdir. Örneğin, dilendirmek amacıyla çocuğunda bilerek kalıcı fiziksel engel oluşturan bir babanın çocuk üzerindeki bazı haklarını yitirdiğini ve bu suçtan cezalandırılması gerektiğini kabul etmek gerekir.
İkinci olarak, çocuklarını kendi dinî, ahlâkî, ideolojik, kültürel, bilimsel vb. inanç ve fikirlerine uygun şekilde yetiştirmek ailelerin hakkıdır. Dolayısıyla, ister dinî ister tıbbi ister başka bir gerekçeyle olsun aile çocuğa aşı yapılmasını istemiyorsa onun iradesine uymak gerekir. Benzer şekilde, bir çocuğun ameliyat olup olmayacağına, bir hastalığının tedavisinin yapılıp yapılmayacağına karar vermek veya belli türde bir tedaviyi reddederek başka türde bir tedavi denemek gibi her türlü tıbbi müdahalenin ailenin iznine bağlı olduğunu tanımak gerekir.
Bunun istisnası hayatiyet taşıyan acil durumlar olabilir. Hemen müdahale edilmediği takdirde ölüm, felç, sakat kalma veya benzer kalıcı ağır fiziksel ve mental hasar oluşma olasılığının çok yüksek olduğu durumlarda, hızlıca alınacak bir hakim kararıyla ailenin iradesinin hilafına tıbbi müdahale yapılabilir olmalıdır.
Çünkü hayatta kalma ve vücut bütünlüğü her bir insan için en temel iyilik halidir. Ancak aşı söz konusu olduğunda böyle bir hayatiyet mevcut değildir. Bu yüzden, Anayasa Mahkemesi’nin kararı doğrudur, ancak eksiktir. Zira kanunla düzenlense bile bu tür bir zorlamanın insan hakları bakımından yol açtığı ihlal ortadan kalkmış olmaz.
Yeni Yüzyıl, 16.11.2015