Demokrasi, özgürlük, milliyetçilik ve İslamcılar

Demokrasi belirli bir ideolojinin ya da bir dinin insanlara dayatılması demek değildir. Ne bir yaşam tarzıdır nede bir ideoloji. Belirli bir zümrenin siyasete dâhil edildiği diğerlerinin ise dışlandığı, hayattan ve insanlıktan men edildiği bir anlayışın da ürünü değildir. Mustafa Erdoğan hocanın deyimiyle “halkın egemenliği” hiç değildir. Çünkü artık ne eski Yunan’ın demos’u kalmıştır günümüzde nede şu veya bu halkın egemen olması iyi bir şeydir… Demokrasi bir yöntemdir. Farklı ideolojileri bir arada tutan onlara barışçıl bir ortam sağlayan hiç kimseyi dışlamayan, siyasetin dışına atmayan herkesin insan olmaktan dolayı kaynaklanan haklarına saygı duyan bir ortamın peşindedir. Aklın ve bilimin öncülüğünde, jakoben, ilerici, çağdaş, örgütlü bir toplum yaratma peşinde değildir. Yani bir toplum projesinin aracısı değildir ve olamazda.

 Demokrasi özgürlükle beslenmezse totalitarizme götürür

Herkesin kendi dünya görüşünü demokrasi adı altında bir diğerine dayattığı dahası onu ezmeye çalıştığı ülkelerde demokrasi kısa sürede demagojiye dönüşür. Belirli bir kesimin elinde o kesimin dünya görüşüne hizmet eden bir unsura dönüşür. İnanmayanlar son elli yıldır “Sol- Kemalist demokrasi söyleminin” içeriğine ve uygulama sahalarına bakabilirler. Demokrasiyi toplumun belirli bir kesimine endeksleyerek diğerlerini saha dışına atan bir anlayış hiç şüphe yok ki totaliter bir anlayıştır. Dolayısıyla insanlar giderek “demokrasi” adı altında totaliter bir rejimin kıskacında erimeye ve ezilmeye başlarlar. O yüzdendir ki “liberalizm” demokrasiyi tek başına bırakmaz. Onu özgürlük değeriyle besler ve üzerindeki totaliter giysiyi çıkarıp atar. Atilla Yayla demokrasiyle özgürlük ilişkisini açıklarken özellikle demokrasiyle özgürlüğün aynı şeyler olmadığının altını çizer. Özgürlüğün bir değer demokrasinin ise bir yönetim biçimi olduğunu vurgular. Dolayısıyla bir değer olan özgürlüğün her zaman demokrasiden önce geldiğini eğer özgürlük olmazsa demokrasinin totalitarizme kayacağı uyarısını yapar. Özgürlükçülere göre “demokrasinin ontolojik temeli; barışçı birlikte- varoluş, etik temeli ise; bireysel self-determinasyondur.”(M.Erdoğan)

İslamcıların yanılgısı;

Türkiye’deki İslamcıların düştükleri yanılgı da budur. Liberal demokrasi anlayışı -bu derin ve geniş düşünce havzası- en çok ta onların işine yaraması gerekirken onlar daha çok sol-sosyalist ideolojileri kendilerine daha yakın buluyorlar. Demokrasiyi hala bir Hıristiyan icadı olarak görmeye devam ediyor İslamcılar. Türkiye’de ise demokrasiyi Sol-Kemalist bir anlayışta yorumlanan(bir toplum projesi olarak) tarafıyla değerlendiriyorlar. Demokrasiye doğru bir adım atmak onlara göre tehlikeli bir serüvene girişmek kadar tehlikeli ve sakıncalı… İslamcılar birey eksenli özgürlük tanımını daha çok din, aile, gelenek ve ahlak gibi bireyin bağlı olduğu tüm değerlerden kurtulması şeklinde ele alıyorlar.(Emansipasyon) Birey özgürlüğü demek; daha çok kişinin canının her istediğini yapması şeklinde yani alabildiğine bir “serbesti” olarak değerlendiriliyor. Demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi kavramların batıdan neşet etmiş olması zihinlerde ciddi bir önyargının oluşmasına neden oluyor. Yani batıdan gelen hiçbir kavramı evrensel, ahlaki ve doğru bulmuyorlar. Vahye uygun düşmeyeceğini sanıyorlar. Bu anlayış kuracakları insan hakları derneklerine kadar sirayet edebiliyor. Örneğin Özgür Der’in kurulma safhasında bir süre Müslümanların özgürlük kavramını örgütlenmelerine verip veremeyeceği tartışılıyor. Sevindirici olan ilk kez de olsa “özgürlük” İslamcı bir örgütlenmenin ismi olarak kabul ediliyor.

İslamcılarda birey-cemaat ilişkisi

İslamcılar İslam’ın bireyciliği reddettiği, kolektif iradeyi öne çıkarttığı konusunda bir hayli ısrarcılar. Bu çerçevede batının cemaat fikrini ve ruhunu öldürerek İslam’ın karşısında yer aldığını dolayısıyla karşısına bireyi çıkarttığını ifade ediyorlar. ”Bireyi ceberut modern devletin kuşatması, esareti altında, egemenlerin sömürü çarkının bir cıvatası, Pazar ekonomisinin bir üretim dişlisi ve alın teri sömürülerek kendi sırtından kapitalistlerce üretilen malları tükettiği kadar değeri olan onurunu kaybetmiş bir tüketici konumuna düşürmüştür.” (M.Pamak, Küresel Sistem ve Kavramları) Ali Bulaç ise batı referanslı birey algısını dolayısıyla liberalizmi eleştirirken liberalizmin dünyayı rasyonel bir temelde yani akılla değiştirebileceği gerçeğini göz önünde bulundurarak bireyin olduğu yerde Tanrı anlayışının olmadığını ve bireyin asla Müslümanlığa uymayacağını dile getiriyor. Yani batı kültüründen neşet eden bireyin tanrıtanımaz olduğunu, kapitalizmin tüketim batağında çırpınan yalnız, inançsız ve değersiz bir nesne olduğunu bir bakıma söylemeye çalışıyor.

İslamcılar liberal demokrasiden yararlanmalıdırlar

Liberallerin uğruna yaşadıkları şeyin tamamen içi boş bir dünya olduğunu zannediyorlar ve sürekli olarak liberalizmi İslam’ın karşısına dikerek onu çürütmeye yelteniyorlar. Böyle bir tavır geliştirmeleri ve liberal anlam dünyasına bu denli önyargılı ve mesafeli durmaları İslamcıların yararına olmayacaktır. Aksine liberal düşüncenin, özgürlükle ilgili tarihi tecrübe ve birikiminden yararlanarak çok ciddi kazanımlar elde edebilirler. Bir yöntem olarak demokrasiyi özellikle liberal aydınların düşünce havzasından yararlanarak kullanmaya başlasalar en azından bundan endişeye düşmeseler kanımca hem kendi düşünce birikimlerine bir zenginlik katacaklar hem de Türkiye’nin kimyasını değiştirebilecek ölçüde düşünce üreteceklerdir. En önemlisi de büyük bir çoğunluğu “milliyetçilik” kıskacından kurtulacaktır.
”Milliyetçilik” diyoruz çünkü eğer bir din ya da ideoloji kendini demokrasi ve özgürlüklerle beslemezse eninde sonunda dümeni milliyetçiliğe doğru kıracaktır. Daha düne kadar İslamcıların büyük bir çoğunluğu Kürtlerin anadilde eğitimine sıcak bakmıyor, Alevilerin Cem Evlerine destek çıkmıyor ve Ermenilere karşı da İttihatçı bir zihniyetin yanında yer alıyorlardı. En vahimi de dinin devlet tarafından yorumlanmasını ve bir kamu hizmeti gibi sunulmasını ses çıkarmıyorlardı.
Genç İslamcı bireylere bu vakitten sonra büyük işler düşmektedir. Ağabeylerinin taşıdıkları endişeleri taşımadan, demokrasiyi, özgürlükleri, liberalizmi bizzat bu düşüncenin savunucularından öğrener ek, okuyarak ve tartışarak hem kendi düşünce ufuklarını zenginleştirebilmeliler hem de farklı olanlarla bir arada yaşama adına ciddi projeler sunabilmelidirler.

Radikal, 06.04.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et