Bir zihniyetin en şahane özetidir bu.
Vaka:
Konuşan:
Yorumu:
Ve bir başka zihniyet özeti.
Vaka:
Konuşan:
Yorumu:
Vaziyet şöyle arkadaşlar: “Kurtardığımız” memleketin nüfusunun onda biri “Kurtarıldık, Hass..tir” pankartıyla, “Türkiye elini yakamızdan çek” makamında yürüyüş yapıyor.
Türkiye’nin başbakanı “Ülkemizden beslenenler” sözleriyle, huysuzluk yapan çocuğu susturmak için “al şu parayı da kendine bakkaldan gofret filan al” diyen ebeveynler misali onları aşağılıyor.
Sözkonusu vatansa siyasi görüşler teferruat oluyor ve Mümtaz Soysal da Erdoğan’a Kıbrıslı Türkleri aşağılama mevzuunda kankalık yapıyor.
Ancak Soysal’ın Başbakan’dan ricası, “Bundan sonra aşağılamak için akıtılan parayı değil akıtılan kanı kullanmanız daha doğru kaçar” minvalinde oluyor.
Ve netice itibarı ile “kurtardıklarımız” bize “Gidin buradan” deyince bir zihniyetin özeti ortaya dökülüveriyor: “Kıbrıs sizin değil Türkiye’nindir. Memnun değilseniz siz uzayın Ada’dan”
Yani, ya bizi sevin ya adayı terk edin!
Gelelim diğer vakaya…
Başbakan’ı kızdırmaktan tırsıp kendi camiasında karizmayı sıfırlamayı göze alan Galatasaray Başkanı Adnan Polat tarafından literatüre armağan edilen bir vaka türü bu.
KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun, vatandaşlarını fena kızdıran “besleme” ifadesi için yorumu şöyle: “Normal.”
Neyse ki henüz, “Protestocuları kameradan tesbit edip bir daha Kuzey Kıbrıs’a sokmayacağız” demedi.
Bu gidişle onun da sırası gelirse “normal”dir.
Aslında bilinen ama söylenmesinden hoşlanılmayan bir hikâye bu.
Kıbrıs’taki Türkler, Türkiye’nin yönetimi altında yaşamaktan hiçbir zaman hazzetmedi.
Büyüğünden harçlık bekleyen çocuk gibi yaşamaktan, Türkiye’nin eline muhtaç olmaktan hep şikâyet etti.
Son senelerde Rum Kesimi AB üyesi olunca bu duygu daha da güçlendi.
Türk askeri Ada’dan çekilse, Rum Kesimi’yle birleşip AB vatandaşı olsak, kolay yoldan refaha ulaşsak hesabı ağır basmaya başladı.
Haklı olup olmadıkları ayrı mevzu.
Ama ortada bir gerçek var.
Ve bu gerçek artık yüksek sesle söylenmeye başladı.
Açık açık “gidin” diyor adamlar.
Türk devlet zihniyeti şöyle cevap veriyor: “Beslemeler, memnun değilseniz siz gidin. Orası sizin değil bizim!”
Bu zihniyet aynı zamanda iki şeyi daha doğrulamaya hizmet ediyor tabii.
Birincisi, “parası neyse öderiz” mantığını açık ettiği için Kıbrıslı Türklerin rahatsızlığının hiç de yersiz olmadığını.
İkincisi, “orası bizim kardeşim” dendiği için artık dünyaya karşı “soydaşlarımızı kurtarmak için Ada’dayız” teranesini okuyamayacağımızı.
Gerçek bir hikâye
Seneler önce Kıbrıs’tan bir genç Ankara’ya üniversitede okumaya gelir.
Henüz şehrin yabancısıdır, bir Türk arkadaşıyla minibüse binerler.
Kıbrıslı genç şoförün yanındaki koltuğa, Türk arkadaşı da onun yanına oturur.
Kendini ispatlama çabasındaki Kıbrıslı genç, memleketindeki güzel şeyleri anlatmaktadır durmadan arkadaşına.
Özellikle de oturdukları evlerin güzelliğini.
Bütün evlerin bahçesi vardır, çoğu deniz görür, içleri çok büyüktür… diye Kıbrıslı Türklere has şivesiyle anlatır da anlatır.
O esnada minibüs şoförü başını sağa doğru çevirip yolculara sorar: “Su deposu var mı?”
Araçtan hiç ses çıkmaz.
Şoför tekrarlar: “Su deposu var mı?”
Yine kimseden cevap gelmeyince yola devam eder.
Bizim Kıbrıslı genç de anlatmaya: Evlerimizde veranda var, çoğu iki katlıdır…
Şoför yine başını sağa çevirir, Kıbrıslı gençle göz göze gelirler ve adam yine sorar: “Su deposu var mı?”
Kıbrıslı genç artık dayanamaz.
“Su deposu durağında inecek var mı”
Bilmem anlatabildim mi?
sorusunu üzerine alındığı için heyecanla cevap verir: “Olmaz olur… Hem güneş enerjisiyle ısınanı bile var!” ile finali yapayım da, Kıbrıslı Türklerin ellerine tutuşturulan har
çlık ile yaşamaktan dolayı bize karşı nasıl ezik bir ruh hali içinde olduklarını gülümseyerek anlayın. Erdoğan’ın besleme tepkisi normal. O protestoyu yapanların cumhurbaşkanı
Derviş Eroğlu. Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs’taki protestoculara “besleme” demesi. “Türkiye seni istemiyoruz” diyenler memnun değillerse Ada’yı terk edebilirler. Senelerce Denktaş’ın
danışmanlığını yapmış, Prof. Dr. Mümtaz Soysal. Kuzey Kıbrıs’taki Türkiye protestosu.
Taraf, 06.02.2011