15 Temmuz 2016’da Türkiye’de yaşanan askerî darbe teşebbüsü üzerinden bir yıl geçti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütün kurumlarına sızan ve bu kurumlarda örgütlenen uluslararası sivil bir istihbarat teşkilatı olan FETÖ, tarihi tersten okuyarak, yargı bürokrasi eliyle başaramadığını, ordu içindeki askerî gücünü kullanarak başarmaya çalışmış, seçimle iş başına gelmiş meşru hükümeti devirmek için kanlı bir planı devreye sokmuştu.
15 Temmuz gecesi Türk halkı girişilen bu kanlı girişimi bedenini ve ruhunu kalkan ederek boşa çıkardı. Birçok insan ordu içinde teşkilatlanmış olan FETÖ mensuplarınca şehit edildi. Haysiyet mücadelesi içine giren Türk halkı, darbe girişimine karşı verdiği mücadeleyi dünya siyasî tarihinin en özgün hadiselerinden birine dönüştürerek kazanmayı başardı. Darbeciler büyük bir yenilgi yaşadılar ve vicdanlarda mahkûm edildiler.
İslam dünyası, Türk dünyası, Ortadoğu, Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney bu hadise karşısında büyük bir sarsıntı geçirdi. Zira beklenen ve alışılagelen gelişmeler ve sonuç oluşmamış, Türk halkı tankları, savaş uçaklarını ve demirin soğuk yüzünü ellerinin tersiyle İstanbul Boğazı’na gömmüştü. Bu beklenmedik sonuç aslında Türkiye’de yaşanmakta olan derin zihinsel değişimin somutlaşmış biçimiydi. Türkiye halkı özgürlüğünü ve hukukunu hayatı pahasına koruyacağını gösterirken, demokratik olgunluk bakımından da Batı medeniyetini aştığını ortaya koymuştur.
Zira son dönemde, örneğin, Mısır’da yaşanan kanlı askerî darbenin, Irak ve Suriye’de yaşanan iç savaşın en önemli müsebbibi genel olarak Batıdır. İslam dünyasında yaşanan bu tür olumsuz gelişmelere Türkiye de dâhil edilmek istenmiş ve devletin her kademesinde örgütlenmiş bir cemaat tarafından darbe mekanizması devreye sokulmuştur. Benzer darbeler ve darbe teşebbüsleri kuşkusuz Cumhuriyet tarihi boyunca, yine ideolojik bir grup olan ve orduyu yöneten Kemalistler tarafından, ABD ve AB tarafından gerektiğinde devreye sokulmuş ve neredeyse 10 yılda bir yaşanan bu tür askerî darbeler sonucunda Türkiye hep gerilemek zorunda bırakılmıştır.
Bu defa yaşanan darbe teşebbüsü kimi yönlerden farklılıklar arz etse de amaçlanan sonuç aynıdır: “Kendisini yönetemeyen, ekonomik olarak zayıf, toplumsal çalkantıların yaşandığı ve daha kolay kontrol edilebilen bir Türkiye”.
Bu kez darbeciler ve paydaşları olan uluslararası aktörlerin çabası gelişmekte olan ve gittikçe büyüyen ve zenginleşen Türk halkının ani, sert ve kararlı tutumuyla boşa çıkarılmıştır.
Üzerinden bir yıl geçmesine rağmen sosyal, siyasal ve iktisadî etkilerinin yaşandığı bu süreçte toplumun geneli tarafından unutulmayan darbe teşebbüsünün faillerini aklamaya yönelik çabaların gündemi işgal etmesi trajik olduğu kadar ironiktir. Nitekim darbeyi gölgelemek isteyen güçlerin siyasal iletişim uzmanlarının, siyasî muhalefet aracılığıyla geliştirdikleri eylemler daha çok konuşulmaya başlanmıştır. Bu bir handikaptır. Hükümet tarafından alınan bazı tartışmalı karar ve uygulamalara bakılarak ya da bazı yanlış uygulamalara referans verilerek, FETÖ’nün temize çıkarılmaya çalışılması tehlikeli ve sonuçları bakımından sadece iktidar bloğunu değil muhalefeti de yaralayabilecek sonuçlar yaratabilir.
FETÖ’yü açıkça mahkûm etmeden, FETÖ’ye yönelik uygulamalar üzerinden muhalefet etmek, dolaylı olarak darbecilere destek anlamına gelir. Bu bakımdan CHP’nin gerçekleştirdiği “adalet” yürüyüşü, iktidar partisinin yanlışlarını dile getirmekten ziyade, darbeci zihniyeti yaşatma çabasına dönüşmüştür.
15 Temmuz kanlı askerî darbe teşebbüsüne yönelik olarak 20 Temmuz’da hükümetin aldığı yasal tedbirleri “20 Temmuz darbesi” olarak nitelemek ise, tıpkı “diktatör” söylemi gibi darbecilere yürüyecekleri konforlu bir yol açmak anlamına gelir.
Unutulmamalı ki askerî darbe teşebbüsü öncesinde FETÖ’nün yargı vasıtasıyla hükümete karşı yürüttüğü 7 Şubat 2012 ve 17/25 Aralık 2013 gibi operasyonlarda, siyasal muhalefetin desteklediği kampanyada hükümet üyeleri yolsuzlukla suçlanırken, seçilmiş Cumhurbaşkanı diktatör olmakla suçlanmaktaydı. Bu gelişmelerin sonucunda fiilî darbe teşebbüsü ortaya çıkınca bir müddet geri çekilen bu söylem, adalet, hukuk ve benzeri değerler üzerinden yeniden seslendirilmeye başlanmaktadır.
Bu söylemin siyaset alanını daralttığı ve sadece hükümet için değil muhalefetin politika yapma imkânlarına sınır çektiği de açıktır. Bunun yerine muhalefet tarafından yapılacak sahici eleştiriler, iktidarın ve idarenin mevcut uygulamalarını daha âdil kılma imkânı yaratacaktır. 15 Temmuz darbe girişimine toplumun büyük kesimi tarafından gösterilen direnci demokratik bir yönetimin tahkim edilmesi için bir imkâna dönüştürmek tarihî bir görevin ifa edilmesi olacaktır.