Cumhurbaşkanlığı seçiminin parametreleri

Türkiye”nin hükümet sistemi başkanlık veya yarı başkanlık sistemi değil, parlamenter sistem. Başkanlık sisteminin ana vatanı ABD, yarı başkanlık sistemininki Fransa ve parlamenter sisteminki Birleşik Krallık (İngiltere). Bu sistemlerin her birinin kendine mahsus özellikleri, avantajları ve dezavantajları var. Demokratik teori ve pratik açısından bunların biri diğerine kategorik olarak üstünlük taşımıyor. İstikrarlı demokrasilerin başarıları da doğrudan doğruya seçtikleri hükümet sisteminin sonucu olarak tezahür etmiyor, birçok faktörün bileşimi sonucunda ortaya çıkıyor.

Parlamenter sistemde devlet başkanı sembolik görevlere ve yetkilere sahiptir. Daha ziyade temsil görevini yerine getirir. Sistemin en yetkili adamı başbakandır. Başbakan sistem içinde başkanların başkanlık sisteminde olduğundan çok daha güçlüdür. Özellikle tek parti iktidarlarında, hem yasamayı hem yürütmeyi kontrol eder. Ülkenin siyasî lideridir. İngiltere örneğinde seçilmiş Başbakan”ın diktatör olmasını engelleyen tek şeyin periyodik seçimler olduğu söylenir. Parlamentonun gücüne de atıfta bulunarak, “Avam kamarası her şeyi yapabilir, sadece kadını erkek yapamaz” denir.

Türkiye”nin sistemi kâğıt üzerinde parlamenter sistem ama temel göstergeleri üzerinde yapılan bir inceleme bu sistemin tabiri caizse sapkın-sapma bir sistem olduğunu gösteriyor. Bunun sebebi, sistemi dizayn eden bürokratik devletçi zihniyetin demokratik sürecin kendince yanlış ve zararlı neticelerinden sakınma arzusu. Bu yüzden demokratik siyaset devlet alanı tarafından sınırlanmış. Cumhurbaşkanı seçilmişlere değil bürokratik devlete ait bir makam olarak tasarlandığından cumhurbaşkanına normal parlamenter sistemlerde karşılaşılmayan yetkiler verilmiş. O kadar ki, bir cumhurbaşkanı bu yetkilerin hepsini kullanmaya kalksa sistem parlamenter olmaktan neredeyse tümüyle çıkabilir. Şimdi böyle bir ihtimal söz konusu. Tayyip Erdoğan”ın sistemi bu istikamette zorlaması şaşırtıcı değil. Bir taraftan merkez sağdan gelen tüm liderler daima bürokrasiden ve bürokratik devletten şikâyetçi oldu, diğer taraftan, biraz yukarda işaret ettiğim gibi, sistemimiz içinde cumhurbaşkanının istisnai konumu bu sapmayı hem kolaylaştırıyor hem meşrulaştırıyor. Cumhurbaşkanını belirleme yolunda değişiklik yapılması ve artık seçimi doğrudan halkın yapacak olması da müstakbel cumhurbaşkanlarına bu doğrultuda bir müşevvik teşkil edeceğe benziyor.

Başbakan R. T. Erdoğan”ın “Cumhurbaşkanlığı Seçim Vizyonu”nu açıklamasıyla üç adayın nerede durduğu netleşti. Açıkça ve lâfı dolandırmadan söylemek gerekirse, İhsanoğlu”nun demokratik kredisi Erdoğan ve Demirtaş”ınkine nispetle çok düşük. İhsanoğlu”nun adaylığı bürokratik devletin geçtiğimiz on küsur yılda yaşanan demokratikleşme açılımını durdurma ve eski sistemin restorasyonu sürecini başlatma hamlesinin ilk adımı olarak boy gösteriyor. Toplumun buna prim vermesi zayıf bir ihtimal. İhsanoğlu iyi bir akademisyen ve iyi bir insan olabilir, ama bunlar iyi siyasetçi olmaya yetmiyor. Ayrıca, her şeyden önce, Türkiye”nin artık, ister parlamenter sistemin sınırları içinde kalacak ister onu zorlayacak olsun, cumhurbaşkanını profesyonel siyasetçi sınıfından çıkarması gerekiyor. Demokrasimizi güçlendirmenin yolu Özal”ın başlattığı sivilleşmeyi sürdürmekten ve demokratik siyasetten dışlanmış tüm kamusal makamları sahiplerine iade etmekten geçiyor.

Bununla beraber, Türkiye”nin yolunun Başbakan Erdoğan”ın iddia veya temenni ettiği kadar net ve açık olmadığını gerçeğe saygı adına kabul etmek zorundayız. Tüm sapkınlığına rağmen sistem parlamenter sistemdir ve hukukî çerçevesi de budur. Aktif bir cumhurbaşkanı ne kadar iyi veya kötü olur tartışmasından önce dikkat etmemiz gereken birçok nokta var. Sisteme göre cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuz. Bu statüdeki bir cumhurbaşkanının nasıl olup da yürütmenin bir numarası olacağı tartışma konusu. Diğer taraftan Erdoğan”ın projesinin işleyip işlemeyeceği siyasî güç haritasına da bağlı. 2015 seçimlerine kadar bütünlüğünü korumuş bir AK Parti Erdoğan”a tamamen bağlı olarak görev yaparsa tahayyül edilen sistem dönüşümü bir ölçüde gerçekleşebilir. Ancak, 2015 seçimlerinde AK Parti iktidarı kaybederse veya bir koalisyon hükümeti otaya çıkarsa tablo çok karışır. Hükümet Erdoğan”ı Çankaya”ya hapsetmeye çalışabilir.

Bu çerçevede sanırım Erdoğan”ın Cumhurbaşkanlığı makamına oturduğu tarihle genel seçim arasında geçen zamanın başarı karnesi çok önemli olacak. Toplumun durumdan büyük memnuniyet duyması hâlinde AK Parti”nin tek başına, hem de daha büyük bir çoğunlukla iktidar olması ve dolayısıyla Erdoğan”ın etkili bir pozisyonda kalması ve hatta sistemde yasal değişimi zorlaması mümkün. Tersi olursa siyasî hayatı yeni zorluklarla karşılaşabilir. 27 Ağustos-Haziran 2015 arası hükümet karnesi her zaman olduğu gibi ekonomik performans yanında demokratikleşme ölçütleri tarafından da değerlendirilecek. Dolayısıyla, Erdoğan”ın kendisine bağlı olacağı kesin kendinden sonraki ilk Başbakanla birlikte çok iyi bir performans sergilemesi gerekir. Bu zor durum, aslında, yeni Başbakan dirayetli ve başarılı olursa AK Parti cephesinin de elini güçlendirebilir ve belki de Erdoğan”ın yerini alacak veya alabilecek bir liderin doğuşunun işaretlerini verir.

15.07.2014, Yeni Şafak

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et