Çocuğu ailesinden erken yaşlarda koparmak yerine, ya ebeveyn eğitimi üzerinde projeler üretmek ya da çocukları okula değil, okulu çocuklar için yeniden düzenlemek olmalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı 58 sorudan oluşan 4+4+4 kitapçığı hazırladı. Kitapçıkta geçen okula erken başlama yaşı, ahlak, değer ve karakter eğitimi gibi bazı başlıklar kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Bakanlık daha evvel yayımladığı genelgede 2012-13 eğitim ve öğretim yılı için, 30 Eylül 2012 tarihi itibariyle 66 ayını tamamlayan tüm çocukların okul kayıt işlemlerinin e-okul sistemi üzerinden merkezi olarak yapılacağını bildirmişti. Öncelikle bu meselenin aileden bağımsız bir biçimde ele alınmayacak kadar önemli pedagojik bir mesele olduğunun altını çizmek gerekir. Bilindiği gibi 0-6 yaş dönemi çocuklar için hayati bir öneme sahiptir. Çünkü çocuğun ileriki yıllarda kazanacağı karakter, benlik ve becerilerinin temeli bu yıllarda ailede atılır. En önemlisi de çocuk ilk temel davranış kalıplarını, inanç değerlerini, üretkenliği, sevgiyi, şefkati, ahlakı, erdemi vs. ailede kazanır. Dolayısıyla anne çocuğun ilk eğitmeni durumundadır.
OKUL BİREYİN SOL BEYNİNE HÜKMEDER
Bilindiği gibi çocuğun ilk model aldığı kişi de anne-babasıdır. Çocuk ilk kavramları, nesneleri annesinin diliyle öğrenir ve hayata onun penceresinden bakmaya başlar. Örneğin Abraham Lincoln bir eğitmen olarak annenin önemini: “Tanrı annemi esirgesin; olduğum veya olmayı umut edebileceğim her şeyi ona borçluyum” diyerek ifada eder. Said Nursi ise; annenin ailede attığı ilk karakter tohumlarının bireyin ileriki yaşamında bile etkisini devam ettirdiğini söyler.
0-6 yaş arası çocukların çok yaratıcı, üretken, zeki ve özgür oldukları bilinen bir gerçektir. Çünkü ailede anne ve çocuk arasında güvene, sevgiye ve şefkate dayanan sağlam bir ilişki kurulmuştur. Daha da önemlisi anne ve baba okulun aksine çocuğun sadece sol beynine değil aynı zamanda sağ beynini de çalıştırmaktadırlar. Bilindiği gibi insan beyni iki bölümden oluşur. Sağ beyin yaratıcı, sezgisel, duygusal, üretken daha çok sanata, şiire, hayal gücüne dayalı işler. Bütünseldir, duyuları ve duyguları serbestçe harekete geçirir. Sol beyin ise daha çok matematiksel zekâyı harekete geçirir. Kelime ezberleme, sayısal işlemler ağırlıktadır. Rasyoneldir, planlı ve programlı işlere uyumlu hareket etme işlevini yerine getirir. Okul tam da bu noktada sınavlar, söz dinleme ve tek-tipçi birtakım uygulamalarıyla bireyin özellikle sol beynine hükmetme gayreti gösterir. Dolayısıyla bireyin ailede edindiği yaratıcılığını, özgünlüğünü ve özgürlüğünü kısmen yok eder.
AİLE DE OKULA GİDEBİLİR
Yıllardır ilkokula başlayan çocuklarda gözlemlediğim bir şey vardır. Çocuk okulun ilk günlerinde çok doğal, rahat, özgür ve yaratıcı davranışlar sergiler. Özellikle sorduğu sorular ezber bozan cinsten sorulardır. Ne var ki bu özgün ve özgür hallerinin, rahat tavırlarının ilk iki ay gibi kısa bir süre içerisinde yerine daha temkinli ve eleştirel düşünceden uzak biraz da ürkek bir psikolojiye terk ettiklerini üzülerek izlemişimdir. Çünkü okul bireyin daha çok sol beyni üzerinde çalışmaktadır.
Çocukları haftada 30 saat ailelerinden ayıran bir eğitim sistemine sahibiz. Oysa çocuğun hayatının ilk yıllarını ailesiyle geçirmeye hakkı vardır. Uluslararası Çocuk Hakları Beyannamelerinde çocuğun ailede şefkat ve sevgi atmosferi içinde yetişmesini ve çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi ile uyumlu olarak, çocuğa yol gösterme ve onu yönlendirme konusunda ana-babanın, önemini dikkat çeker. Bu sebeple çocukları erken bir yaşta okula almak yerine ebeveyn eğitimi üzerinde farklı projeler üretilmesi gerekmektedir. Özellikle gönüllü sivil örgütlerinin ‘kadın eğitimi’ üzerine yapacakları çalışmalar ciddi oranda fayda sağlayacaktır.
Bu çerçeveden bakıldığında çocukları erken yaşlarda okula almadan evvel iki önemli çalışmanın yapılmasının doğru olacağına inanıyorum. Bunlardan ilki ve en önemlisi çocuğu ailesinden erken yaşlarda koparmak yerine ebeveyn eğitimi üzerinde projeler üretmek ve çocuğu daha fazla aile ortamında tutmaktır. Bir diğeri de; eğer devlet erken yaşta çocuğun okula gönderilmesinde ısrarcı ise, bu sefer çocukları okula değil, okulu çocuklar için yeniden düzenlemelidir.
OKUL ÇOCUĞA GÖRE TANZİM EDİLMELİ
MEB Bakanı Sayın Dinçer’in de gayretleriyle son yıllarda her ne kadar kırılmaya çalışılsa da okulların gerek yönetmeliklerle ve gerekse uygulanan birtakım ritüellerle hala çocukların gelişim özelliklerine uygun olmadığını görmekteyiz. Bu bakımdan yapılacak ilk iş okulun her şeyiyle özgürleştirilip çocukların psiko-sosyal gelişimlerine uygun bir biçimde yeniden reforma edilmesi olmalıdır. Eğitim sistemi pedagojik ilkelerle örtüşmeyen eski kalıp anlayış ve uygulamalardan arındırılmalı ve demokratik dünyaya adaptasyonu sağlanmalıdır.
İlk kademe için ders saatlerinin azaltılması, kılık kıyafet serbestliği, müfredatın daha çok oyuna dayalı bir biçimde düzenlenmesi ve törenlerde askeri komutların kaldırılması gibi değişiklikler çocukların psikolojik gelişimleri için önem arz etmektedir. 4+4+4 modelinin 2023 Türkiye’sine bir katkı sunması arzu ediliyorsa eğer bunun için eğitimin temel sorunlarının bir an önce giderilmesi öncelikli mesele olmalıdır. Özgür ve demokrat bir ülkede her kesimden insanla barışık, bireyin tercihlerine saygı duyan, yaratıcılığı, eleştirel düşünceyi, özgürlüğü ve özgünlüğü önceleyen bir eğitim anlayışın yer etmesi için eğitimde mutlaka köklü değişime gidilmelidir.
* LDT Eğitim Politikaları Araştırma Merkezi Koordinatörü
ufukcoskunn@gmail.com
Yeni Safak, 7 Ağustos 2012