CHP neden ilerici bir parti olamaz?

CHP’nin yeni yönetimi neden herkesi şaşırtmayı denemez, anlamıyorum. Üstelik bunun için altın bir fırsat gelmişti ayaklarına: 12 Eylül’de yapılacak anayasa referandumu.

CHP üstüne düşeni yapmış, paketi Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş, mahkeme de anayasayı ihlal ederek yapımı tamamlanmamış bir ‘yasa’yı görüşmek için gündemine almış, sonra da ‘şekil’ denetimini oyçokluğuyla ‘esas’a çevirmekte bir beis görmemiş, üstelik bunları yaparken hâlâ pakette ‘bir sorun’ bulamamış… Yani AYM değişiklik paketini bir nevi onaylamış, tasdik etmiş. Bu noktada CHP durabilir, referandum yerine seçimlere odaklanmayı tercih edebilir, böylece 12 Eylül anayasasını savunan ‘gerici’ bir parti konumuna düşmekten de kurtulabilirdi.

Ayrıca, bunu yapmakla anayasa değişikliğine ‘evet’ oyu verecek milyonlarca seçmenle de bir yakınlık kurmuş olurdu. Belki hepsinden önemlisi, Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin değişebilme yeteneğine sahip olduğu gösterilebilirdi.

Ama yapmadılar, yapamadılar… Tüm dünya ve Türkiye değişirken CHP olduğu yerde saymayı, statükoyu savunmayı tercih etti yine.

Şimdilerde Kılıçdaroğlu’nun her şeyini taklit etmeye çalıştığı Başbakan Erdoğan’ın hikayesine bakmayı akıl etselerdi temel meselenin değişim ve değişim konusunda alınan tutum olduğunu anlayabilirlerdi.

Erdoğan’a iktidar yolunu açan kendi kişisel değişim süreci ve bu değişime uygun kurumsal bir kimlik olarak kurulan AK Parti’dir. En tepe noktasında ancak % 20’leri gören bir hareketten halkın yarısının oyunu alan ‘modern bir kitle partisi’ne uzanan yol değişenlerin değiştirici serüvenlerini anlatır.

Kılıçdaroğlu’nun CHP’si ise bunu yapamayacak; çünkü bir değil tam üç vesayet altında. Birincisi, yaşıyla, kimliğiyle ve tarzıyla ‘eski’yi temsil eden Önder Sav. Parti’nin tepe noktasına da tabanına da hakim olan gücün Sav olduğunu herkes biliyor, özellikle de partiye dönmek isteyip de Sav’ın vetosuyla karşılaşanlar.

Liderin vesayet altında olduğu bir partide değişim olmaz. Kılıçdaroğlu’nun ne bir fikri var ne de programı. Ondan beklenen, ‘vulgar bir popülizm’ yapmak; partinin programını, kadrosunu değişim yönünde yeniden kurgulamak değil. Vesayet altındaki, kişiler özgür değildir; vâsileri olmaksızın karar alamazlar. Değişim ise bir karar meselesidir… Kılıçdaroğlu’nda olmayan şey bu.

CHP’de ikinci vesayet makamı ‘ulusalcı’lar. Tuncay Özkan bugün hapishanede olabilir, ama fikirleri ve kadroları CHP’de iktidar… Gerçekten sosyal demokrat bir partiye dönüşemiyor CHP çünkü taban buna müsait değil. Dünya ile bütünleşecek, AB üyeliğini destekleyecek, Kürt sorununu çözecek, başörtüsünü özgür kılacak siyaset üretemeyen CHP tabandaki ‘ulusalcı’ kesimlerin kontrolü altında. Bu tabandan kurtulmadan geniş kitlelere ulaşacak bir siyaset geliştirmeleri zor değil, imkansız.

Kılıçdaroğlu, bir adım ileri, iki adım geri ‘klasik CHP’ çizgisinden kopamıyor. Taban ‘tavan’ı esir almış durumda. Ama işte aynı tabandır ki CHP’nin geniş kitlelere açılmasını engelliyor. Bunu dert etmeyenler çoğunlukta, çünkü ‘kitle partisi’ne dönüşen bir CHP’nin ‘ideolojik dokusunun bozulacağını, partinin ‘sulandırılacağını’ düşünüyorlar.

CHP ve Kılıçdaroğlu üçüncü olarak da geçmişin vesayeti altında. Tek parti ideolojisi, yani Kemalizm CHP’nin gerçek bir sol parti olmasının önündeki en büyük engellerden biri. Kambur değil, bence bir kâbus bu CHP için. Devlet partisi kalmakla halk partisi olmak arasında hep tercihini devletten ve devletin resmi ideolojisinden yana kullanan bir CHP elbette değişemez. Tek parti olduğu yılları Türkiye’nin ‘altın çağı’ sananların yönettiği ve oy verdiği bir parti çağdaş bir sosyal demokrat parti olabilir mi?

Önder Sav’ın parti üzerindeki denetimiyle, tabanın ulusalcı-zenofobik eğilimleriyle ve geçmişin anti-demokratik mirasıyla hesaplaşamayan bir CHP’den değişim beklemek beyhude. Bunlar değişimin taklidini, takiyyesini bile yapamıyorlar!

Zaman, 13.07.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et