CHP, MHP ve bilumum istemezükçülerden oluşan bir koalisyon, tabii ki oy getirir. Ama oy da götürür. Söz gelişi, CHP’nin İstanbul adayı, oy da getirir, oy da götürür. Mesele, hangisinin daha çok olacağı meselesidir. Ama şu olmaz: Koalisyona katılanların oylarının toplamı, hiçbir zaman, sandığa yansımaz.
İzmir’in dağlarında çiçekler açar…
Son yazımı bir hafta önce yazdım. Ertesi gün yazım internete girmiş mi, diye baktığımda; korktuğum şeyin başımıza geldiğini gördüm. Bu tür durumlarda insanlar genellikle “Bak nasıl haklı çıktım?” diye övünürler. Ben bunu yapamadım. Zira başımıza gelen şey, “korktuğum şey”di.
***
Bir hafta boyunca “Aslında ne oldu?” sorusunun cevabına ilişkin yeteri kadar tartışma yapıldı. Bunları özetleyecek değilim.
Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Beni tanıyanlar bilirler. Mizaç olarak çok kolay sinirlenmem. Üç hafta önce bir vesileyle, Hürriyet Akademisi için Aksaray’a gelen arkadaşlar, “Sen hiç sinirlenmez misin?” diye sormuşlardı. O zaman da belirtmiştim. Şimdi de aynısını tekrar etmek istiyorum: Beni “salak” yerine koyanlardan hiç hazzetmem. Bir haftadır, bir kesim, sizi bilmem ama beni “salak” yerine koyarak konuştu, yazdı ve çizdi. Bu yüzden, ikinci yazıyı olayların hemen ertesinde değil de sakin kafayla yazmak istedim.
***
Yıl 1991. Yer Refah Partisi Genel Merkezi. Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı (rahmetli) Bahri Zengin’inin yanında çalışıyorum. Bize bir görev veriliyor. Bir grup arkadaşla birlikte, bütün seçim çevrelerinde Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi’nin oylarının toplamından oluşan bir tablo hazırlıyoruz. Daha sonra bu tablolardan hareketle, İttifak kuruluyor. İttifak’ın lehinde ve aleyhinde olanları hatırlıyorum. Örneğin, Abdurrahman Dilipak, bu İttifak’ın bekleneni vermeyebileceğini ifade etmişti, Demetevler’deki bir toplantı öncesinde. Buna karşın, İttifak’ın ateşli savunucuları da vardı; Hasan Hüseyin Ceylan gibi.
(Seçim sonrası yaptığı bir sohbette Ömer Vehbi Hatipoğlu, kendisinin İttifak’a karşı olduğunu, Erbakan Hoca’nın kendisini seçim çevresine uğurlarken İttifak’ın olmayacağı yönünde bir izlenim verdiğini ama sonrasında ne olduysa bir İttifak’a gidildiğini ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde İttifak’tan dolayı önemli kayıplar yaşandığını belirtmişti.)
Refah Partisi, nispeten birbirine benzeyebilecek üç partiyi tek bir çatı altında seçime götürmeyi hedefliyordu. Kanaatimce, başarılı olamadı. Belki getirisi oldu, ama götürüsü de az değildi. Özetle, masa başında yapılan hesaplar, sandığa yansımadı.
***
Şimdi, ilginç bir ittifakın oluşmasının şafağındayız. Refah Partisi, belki farklı elma cinsleri arasındaki bir karışım gibiydi. Ama bugünlerde kurulmaya çalışılan ittifak, elmalarla armutların ittifakı şeklindedir. Masa başında ittifaka katılanların oylarını topluyorsunuz, onlar da otomatik olarak seçimlere yansıyor. Bu tür analizlerle seçim ittifakı oluşturmak, siyaset sosyolojisinden hiç anlamamak demektir.
***
Kanaatimce, kendi içinde bir arınma sürecine girerek seçime giden bir Ak Parti, mızıkacılar ekibinden oluşan bir koalisyon karşısında kaybetmez. Ama “Kol kırılır, yen içinde kalır” diyen bir Ak Parti, bu koalisyon olmasaydı da kaybetmeye başlardı.
***
Literatürde karşılığı olan ama burada özetlenmesi uzun yer kaplayacak olan bir kuram var: Ak Parti, kişi başına geliri sekiz-on bin eşiğine çekerek, beklentilerimizi yükseltti. Buna göre; Ak Partinin yerine gelmeyi hedefleyen bir koalisyon, bize, Ak Partinin vaat ettiklerinden daha yüksek bir çıtada vaatte bulunması gerekiyor.
Ama görünen o ki, mızıkacılardan oluşan bir koalisyon, sadece “Ben oynamıyorum işte!” diyen mızıkçı çocuklar gibi olacak. Ludvig von Mises, Anti-Kapitalist Zihniyet adlı, kısa ama etkileyici eserinin sonunda, bir şey karşıtı hareketin esasında, karşı olduğu şeyin reklâmını yapmaktan başka bir işe yaramayacağını belirtir. Bu koalisyon da seçimlerde, sanırım, sadece Ak Parti’nin reklâmını yapacak. Zira söyleyebilecekleri şeyler, görülebildiği kadarıyla, Ak Parti’nin belirlediği çıtanın üstünde olmayacak.
***
CHP, MHP ve bilumum istemezükçülerden oluşan bir koalisyon, tabii ki oy getirir. Ama oy da götürür. Söz gelişi, CHP’nin İstanbul adayı, oy da getirir, oy da götürür. Mesele, hangisinin daha çok olacağı meselesidir. Ama şu olmaz: Koalisyona katılanların oylarının toplamı, hiçbir zaman, sandığa yansımaz. Örneğin, bir önceki seçimlerde İskenderpaşa cemaati, Ak Parti’ye oy vermeyeceğini deklare etmesine rağmen, benim bu cemaatten tanıdığım hiç kimse MHP’ye oy vermedi. Bu da bize, seçmenlerin, bu tarz “makas kırma” olarak görülebilecek tercih değişikliklerine, daha da dirençli olduğunu göstermektedir.
Haksız çıkma ihtimalim yok mu? Elbette var. Zira sosyal bilimlerde sadece genellemeler yapılabilir. Ama burada yaptığımız analizlerin ötesi, kelimenin tam anlamıyla, “mucize” olur. Mucizeler de bilimin değil ilmin içindedir.
***
Önümüzdeki günlerde, emin olabilirsiniz ki, bir gün “İzmir’in dağlarında çiçekler açar”, ertesi gün, “demir ağlarla öreriz yurdu dört baştan” diyebilir; olmadı, “Türk, öğün, çalış, güven!” şeklinde haykırabiliriz.
İçimize karamsarlık çöktüğünde ne yapacağız? Ona da bir çare buluruz, elbet.