Türkiye’nin normal seyrinde işleyen ekonomisine, demokrasisine ve barış ortamına ket kurmak ve siyaset mekanizmasının işleyişini tıkamak adına oluşturulan paralel yapının ve aktörlerinin kimler olduğu artık herkesçe biliniyor. Sayın Bülent Arınç’a “saflığımıza verin” dedirtecek kadar sinsice ilerleyen bir yapının gelinen noktada nelere mal olduğu ortadadır. Ve bu yapı her ne kadar “dershanelerin” arkasına sığınarak kamuoyuna masumane bir görüntü vermeye çalışsa da gelinen noktada meselenin dershane ve eğitim olmadığı da artık bilinmektedir. Cemaatin yıllardır dershaneler üzerinden yürüttüğü kampanyaların, eğitim eksenli hizmet anlayışının sahici ve samimi olmadığını düşünüyorum. Çünkü cemaat, bugüne kadar içinde yaşadığı ülkenin eğitim sorunlarına duyarsız kalmıştır. Örneğin 1924 yılında yürürlüğe sokulan ve bugün eğitimin ana sorunlarından biri olan Tevhid-i Tedrisatçı eğitim anlayışına dönük ciddi bir eleştiri ortaya koyamayan cemaatin bu konuda ortaya attığı bir alternatifi de bulunmamaktadır. Çünkü Tevhid-i Tedrisatçı eğitim anlayışı, cemaatçi eğitim anlayışını beslemektedir. Tevhid-i Tedrisat yasasının kaldırılmasıyla alternatif eğitim modellerinin oluşacak olması, eğitimde özel sektörün oynayacağı rol, dolayısıyla herkesin kendi okulunu açma ve yönlendirme hakkına kavuşacağı bir ortam, en çok cemaatin işine yarayacak olmasına rağmen neden böylesi bir eğitim ortamının tesis edilmesini arzu etmiyorlar? Çünkü eğitimde özel sektör teşviki her zaman piyasada ciddi bir rekabet ortamı doğurur bunun kaçınılmaz sonucu olarak da sektörde ciddi bir ucuzlama baş gösterir ve tabii ki kalite de artar. Bu durum doğal olarak dershanelere olan bağımlığı azaltır. Cemaatin eğitimde reform meselesine pek sıcak bakmaması biraz da bundandır.
Cemaatçi eğitim sistemi;
Diğer taraftan bugün Türkiye genelinde 3690 dershane var ve bunun yaklaşık 900’ü cemaatin olduğu iddia ediliyor. Ayrıca 210′dan fazla özel okul, binlerce ışık evi, 500 öğrenci yurtları 134 ülkede ise toplam 400 özel okul, 38 öğrenci yurdu, 13 üniversiteye hazırlık kursu ve on binlerce öğrenci. Şirketlerle birlikte ortada yaklaşık 150 milyar dolara ulaşan bir sermayeden bahsediliyor. Bu gelirin önemli bir bölümü eğitim sektöründen elde edilmektedir. Bu yüzdendir ki kamusal eğitimde hedeflenen her reform paketi, bilhassa eğitimin özel sektöre devredilecek olması bu sermayeyi büyük oranda etkileyecektir. Çünkü eğitimde ciddi ıslahatların yapıldığı bir ortamda bugün cemaat okulların yaklaşık 15-20 Bin lira olan yıllık öğrenim miktarı, oluşacak rekabet ortamıyla yaklaşık 5-6 bin seviyelerine inecektir. Bu bakımdan cemaatin dershaneleri kutsallaştırmasının bir önemli nedeni de ekonomiktir. Diğer bir önemli nedeni de; dershanelerin bir örneğini Kemalizm’de gördüğümüz türden kendine itaatkâr bireyler yetiştirme işlevini üstlenmiş olmasıdır. Grup sadakatinin en iyi verildiği yerlerden biri olan dershaneler; öyle ifade edildiği gibi fakir-fukara çocuklarına iyi bir gelecek tesis etmek adına oluşturulmuş kurumlar değildir. Devlet okullarının tekçi/merkeziyetçi bir yapıda eskiden kalma kanun ve yönetmeliklerle yürütülmeye çalışıldığı ortamlardan istifade edilerek devşirilen başarılı öğrencilerin daha küçük yaşlarda n itibaren “hedeflenen kurumlar” için eğitilmesi bunun bariz bir göstergesidir.
Cemaatçi eğitim sisteminin rahle-i tedrisinden geçen bireylerde Kemalist eğitim sisteminde olduğu gibi lidere kuvvetli bir bağlılık söz konusudur. Kendi din anlayışını da bu kurumlarda geliştiren sistemin bugün İHL’leri eleştirmesi de bu yüzdendir. Ne kendi eğitim anlayışına alternatif bir eğitim anlayışına, ne de din anlayışına razı gelmektedirler. Kuşkusuz her kesimin, cemaatin, ideolojinin kendi eğitim modellerini ve dini anlayışlarını serbest piyasa şartlarında kurma, yönlendirme ve yayma hakkı vardır ve olmalıdır da. Ne var ki bu haklarını seçimle iş başına gelmiş bir hükümeti devirmek, siyaset mekanizmasını kilitlemek ve ülkeyi birtakım operasyonlarla hem ekonomik hem de siyasi bakımdan zarara uğratmak yönünde kullanmamaları icap eder.
Dershanelere ihtiyaç kalmayabilir;
Milli Eğitim Bakanlığı, dershanelerin özel okula dönüşümünü teşvik için 1-5-9 formülünü gündeme getirdi. Buna göre; Dershanelerin dönüşümü sürecinde; 1′inci, 5′inci ve 9′uncu sınıfa başlayan tüm öğrencilerin masraflarını devlet karşılayacak. Maliye Bakanlığı her bir öğrenci için devlete maliyeti doğrultusunda yaklaşık 3 bin lira ödeme yapacak ayrıca arsa yardımı da gündemde.. Teşvik, bu yıldan itibaren dört yıl boyunca devam edecek. Kupon sistemi demokratik ülkelerin birçoğunda yaygın. Bu bakımdan özel okula dönüşüm sürecinde bu modelin olumlu bir katkı sağlayacağını söyleyebiliriz. Ancak gerek bu formülde ve gerekse ortaya atılan çeşitli formüllerde bazı eksiklikler göze çarpmaktadır. Bilindiği gibi Özel Öğretim Derneği (ÖZDER) dershanelerin dönüşüm sürecinde MEB’e Charter School modelini önerdi ve bu öneri bakanlık tarafından değerlendirilmeye alındı.
Charter School modelinin Türkiye’ye de uyarlanabileceğini daha evvel birçok yazımda da ifade etmiştim. Bilindiği gibi Charter School model1992′de Amerika’da başlamış “Sözleşme (charter)” kavramını ise 1970′lerde İngiltere’de eğitimci Ray Budde ortaya atmıştır. Ancak Albert Shanker 1974-1997′ye kadar, Amerikan Öğretmenler Federasyonu Başkanı iken kiralık okullar fikrini geliştirmiştir. Bu modele göre; Sözleşmeli okul olan bölgelerde, aileler çocuklarını bölge kamu okullarına ya da sözleşmeli bir okula gönderme seçeneğine sahipler. Rekabet ortamında nitelikli eğitim sağlayamayan ve istenilen standartları yakalayamayan okulların devlet tarafından sözleşmesi feshedilebiliyor. Charter okulların kendi müfredatlarını, yol ve yöntemlerini kendilerinin belirlemesine müsaade edilip eğitimde ciddi bir rekabet ortamı oluşturulmalıdır. Öğretmenlerin maaşları da performanslarına göre belirlenmelidir. Bunun için vakit kaybetmeden örneğin Ankara ve İstanbul’un bazı bölgelerinde pilot okullar seçilmeli ve bu modelin hayat bulmasının önü açılmalıdır.
Çeşitli alternatif modeller üretilmeli;
Hitit Üniversitesinden Doç Dr.Hasan Başdemir’in de dediği gibi; Türk eğitim sisteminde yapılacak köklü bir değişiklikte tek bir model izlenmemelidir. Pilot uygulama dönemi yapılmalı; bu dönemde farklı alternatifler denenmelidir. Her alternatif için de farklı modeller geliştirilmeli. Örneğin serbest müfredat modeli, orantılı genel ve özel müfredat, tam finansman desteği, kısmi finansman, özelleştirme vs. sistemler denenmelidir. Bu süreçlerin her biri çok iyi izlenmeli; avantajlar ve aksaklıklar kaydedilmelidir. Dershane işletmecileri yanında öğretmenler ve diğer ticari kuruluşların performansı da denenmelidir. Rekabet, süreci kızıştıracak ve birçok iyi modelin ortaya çıkmasını mümkün olacaktır. Bunun arkasından merkezi sınavların eğitim üzerindeki etkisi azalacaktır. Çünkü her özel işletme nasıl bir öğrenci profiline sahip olmak istediğini belirleyecek ve kendi öğrencilerini kendisi seçebilecektir. Artık spor, resim, müzik vs. becerileri olanlar daha başarılı sayılacağı için eğitimde bir kaç on yıl içinde büyük bir devrim yaşanacaktır
Bugün demokratik ülkelerin hiçbirinde tek bir eğitim modeli uygulanmıyor Türkiye’de ise eğitimin tüm yükünü tek bir merkezi idare çekmektedir. Ne var ki bu yük, her geçen gün artmakta ve vergi mükelleflerini de zor durumda bırakmaktadır. Dolayısıyla bu durum kaliteyi düşürdüğü gibi ülke ekonomisini de bir hayli zorlamaktadır. En önemlisi de velilerin önüne kaçınılmaz olarak tek bir eğitim müfredatı sunulmaktadır. Oysa artık bu yükün paylaşılması gerekmektedir. Bunun da yolu bir taraftan eğitimde köklü reformların devam ettirilmesinden geçmektedir. Eski kanunların kaldırılması olmazsa revize edilmesiyle birtakım engeller aşılmalı ve eğitimde özel sektör teşviki konusunda bakanlık cesaretlendirilmelidir. Dünyanın en fakir ülkelerindeki özel okullar üzerinde yapılan kapsamlı araştırmalar göstermektedir ki; fakir aileler, çocuklarını özel okullarda okutmayı tercih ediyorlar çünkü özel okullaşma oluşturduğu rekabetçi piyasa ortamıyla fakir ailelere kaliteli ve ucuz eğitim alma fırsatı sunmaktadır. Bu bakımdan Türkiye “özel okul” politikalarını da gözden geçirmek mecburiyetindedir. Dershanelere olan bağımlılığı azaltmanın tek yolu budur.