Amerikan merkez medyasının Hakan Fidan’a karşı başlattığı kampanyanın sebebi ve amacı artık iyice deşifre oldu ve anlamak isteyen herkes de anladı sanırım.
ABD yönetiminin -özellikle de İsrail’in- Ak Parti yönetiminden duyduğu rahatsızlığı, Hakan Fidan üzerinden ifade etmesi çok sık rastlanılan bir yöntem… Bugün kimi AK Partililer’in Erdoğan’ı doğrudan eleştirmeyi göze alamayıp, “etrafını saranlar”ı suçlamasına da çok benziyor.
Peki nedir Atlantik ötesindeki bu rahatsızlığın nedeni?
Bunu, Mavi Jeans’in ünlü reklamına atıfla özetleyebiliriz: “Bu Türkler de çok oluyor artık” duygusu…
Haddin aşılması, jeans üretimiyle sınırlı kalsaydı sorun olmazdı kuşkusuz. Ama öyle olmadı…
Bağımsız oyuncu
Amerikan yönetiminin Türkiye’de 28 Şubat’tan çıkış sürecinde ortaya çıkan yeni dinamikleri iyi okuduğunu; Türkiye’deki değişimi gördüğünü biliyoruz. Böyle bir durumda büyük ve pragmatist bir devlet ne yaparsa onu yaptı ABD… Çökmekte olan vesayetçi rejime değil, “kazanacak olan ata” oynadı; AK Parti’yle iyi ilişkiler kurdu. Ayrıca bu yeni siyasi gücü Radikal İslam’a karşı bir sigorta ve İslam’la demokrasinin bağdaşabileceğinin bir örneği olarak da değerli gördü.
Ne var ki, yeni “stratejik müttefik” ABD’nin 50 yıldır gelip giden iktidarlarla kurmaya alışık olduğu ilişki biçimine pek de uygun davranmıyordu.
Ortadoğu’da bağımsız ve etkili bir oyuncu olmak istemek; Batı’yla ilişkileri sürdürmek ama zaman zaman “alternatifsiz olmadığını” hissettiren davranışlara girmek; IMF’ye bağımlılık dönemini sona erdirmek; milli savunma sanayiini güçlendirerek savunma gücünü bağımsızlaştırmak; kendi milli istihbaratını güçlendirip bağımsızlaştırmak, Filistin’e sahip çıkmak, Batı’nın İsrail konusunda sürdürdüğü çifte standardı deşifre etmek ve yüksek sesle “kral çıplak” diyebilmek; Birleşmiş Milletler sisteminin adaletsizliğini teşhir edip değişim talebini bir kampanyaya dönüştürmek…
Bütün bunlar hem İsrail’i hem de -dış politikasında bir numaralı önceliği hâlâ İsrail’in çıkarlarına veren- ABD yönetimini “hayal kırıklığına” sevk eden çıkışlardı.
ABD, müttefikinden “uydu” olmasını beklemiyordu elbette. “Uydu müttefik” ihtimalinin sona erdiğinin farkındaydı. Ama bu kadar bağımsız, bu kadar başına buyruk davranması da fazlaydı! Bütün mesele bir denge meselesiydi ve AK Parti yönetimindeki Türkiye bu dengeyi bozuyordu…
Amerikan yönetimi bütün bu çıkışlara belli ölçülerde tepki verdi; ama tepkilerin hepsi de ölçülü tepkilerdi; köprüleri asla atmayan; stratejik ortaklığı sürdürme imkânını ortadan kaldırmayan, ama öte yandan hafif tertip korkutup “yola getirmeyi” hedefleyen tepkiler…
Tıpkı bu defa olduğu gibi… Tıpkı bugün merkez medyanın Hakan Fidan üzerinden açtığı kampanyanın resmi sözcüler tarafından reddedilmesinde olduğu gibi…
Uydu olamayacak kadar güçlü ve özgüvenli
Kanımca bu süreç daha uzun süre böyle devam edecek… Türkiye hiçbir zaman ABD’nin gözden çıkarabileceği bir ülke haline gelmeyecek; ama Sam Amca’nın rahatsızlığı da hiç bitmeyecek ve dizginleme çabalarından da uzun süre vazgeçemeyecek. Bu çabalar zaman zaman krizlere yol açsa da açık çatışmaya dönüşmeyecek.
Türkiye büyüdükçe ve hem içeride hem de bölgesinde güçlendikçe ABD’yle (ve diğer süper güçlerle) daha eşitlikçi bir ilişki peşinde koşacak; ABD de giderek bu bağımsız tavra daha fazla alışacak; her iki ülke de çıkarlarının ortak olduğu noktalarda ittifakı sürdürecekler…
Öyle görünüyor ki dünya, orta büyüklükteki ülkelerin birleşik güçlerinin süper devletlerin tartışılmaz iktidarına karşı dengeleyici bir güç oluşturacakları bir sürece doğru ilerliyor. Ve Türkiye hem stratejik konumu hem de zengin tarihi tecrübesi itibariyle bu orta büyüklükteki ülkelerin en önemlilerinden biri…
Kısacası, uydu olamayacak kadar güçlü ve özgüvenli…
Eski dünyanın efendileri bu gerçeğe bir an önce alışsa hem kendileri hem de biz daha rahat edeceğiz.
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.