Bu Partilerle mi Demokrasi!

AKP’nin iktidara geldiği 2003 yılında Freedomhouse’ın değerlendirmesine göre Türkiye “yarı demokratik” bir ülke idi. O günden bu yana Türkiye’nin demokrasi puanı biraz yükselse de, hala “yarı demokratik” bir ülke statüsünde. Türkiye demokratik bir ülke değil, ama demokratik bir ülke olmanın sınırında. Altı yıllık AKP iktidarı döneminde Türkiye bu sınırı bir türlü aşamadı.
Ülkemizde serbest seçimler yapılıyor, siyasi partiler de var. Partilerin ismi değişik, savundukları fikirler de birbirinden farklı gibi görünüyor, ama iktidara geldiklerinde yaptıkları şeyler birbirinden farklı değil. Siyasi partiler demokratik kurallara bağlı olarak değil, cari rejimin ilkelerine bağlı olarak, kendileri için belirlenen sınırlar içerisinde faaliyet gösterebiliyorlar.  Siyaset iktidarı ele geçirme mücadelesi olarak yapılıyor; siyasetçiler demokrasiyi, ülkeyi halkın seçtiklerinin yönetmesini, halkın yönetime katılmasını, temel insan haklarının korunmasını pek umursamıyorlar.

Demokrasinin birinci şartı, ülkeyi halkın seçtikleri insanların yönetmesi, kamu görevi yapanların da siyasete karışmaması, hele askerlerin tamamen siyasetin dışında kalmasıdır. Türkiye’de Askerler sık sık siyasete müdahale ediyorlar.  Genelkurmay Başkanı, 25 Ağustos Bildirisi ile doğrudan, siyasilerin hararetle tartıştığı bir konunun içine dalmış ve konunun bir tarafı olmuştur. Ayrıca Genelkurmay Başkanının bildirisi salt bir düşünce açıklaması olarak da algılanmamış, devletin kırmızı çizgileri olarak değerlendirilmiştir.

Türkiye’de askerlerin siyasete girmesinden rahatsız olan çok sayıda insan var,  ama bunlar arasında hemen hiç siyasetçi yok. Mecliste grubu bulunan 3 büyük partimiz bu müdahalesinden asla rahatsız olmadılar, rahatsız olmak bir yana hepsi birden Genelkurmay Başkanına takdirlerini bildirdiler.

Gazeteler ve televizyonlar olayı, “Partiler başbuğ’a destek vermede birleştiler”, “Açıklama herkesi memnun etti”,  “Başbuğ açılıma çerçeveyi çizdi” diye verdiler.

İktidar Hiç Alınmıyor

İktidar tarafı, siyasi iktidarın sorumluluğunda olan bir konuya Başbakan’ın emrinde olan bir memurun doğrudan tavır koymasından hiç alınmadı. AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Başbuğ’un açıklamalarına katıldıkları söyledi,  “Mesajın içinde açıkça ifade edilmese bile demokratik açılım sürecine destek verildiği çok net ortaya çıkıyor. …” dedi.

Biz de Bozdağ’dan neler bekliyorduk! Bozdağ’ın, durup dururken siyasete karışan Genelkurmay Başkanının görevden alınması için Hükümeti uyaracağını zannediyorduk.

Ayşe Böhürler, Başbuğ’un herkes gibi konuşmaya, fikrini açıklamaya hakkı olduğunu, ama Genelkurmay Başkanı söyledi diye fazla önemsenmemesi gerektiğini söyledi. Deniz Baykal da böyle düşünüyordu; 28 Şubat sürecinde, herkes gibi Askerin de ülke sorunları konusunda, bir sivil toplum örgütü gibi fikrini söyleyebileceğini söylemişti.

Demek ki, Böhürler’le Baykal’ın demokrasi anlayışları arasında fazla bir farklılık yok. Her ikisi da Genelkurmay Başkanının elindeki silahları görmüyorlar, eli silahlı birinin tartışmaya karışmasını çok doğal karşılıyorlar.

İşin aslında, Genelkurmay Başkanı, “Atatürk tarafından bizlere emanet edilen ve Anayasa’nın 3’üncü maddesinde de belirtildiği şekilde, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet ve üniter-devlet yapısının korunmasında TSK taraftır ve taraf olmaya da devam edecektir”  derken halkın seçtiği sivil yönetimi hiçe saydığını, Anayasayı istediği gibi yorumlayarak, doğrudan gereğini yerine getireceğini söylemek istiyordu…

Yine, “TSK her konuyu tartışabilme özgürlüğünün, devletin varlığını riske sokacak, ülkeyi kutuplaşmaya, ayrışmaya ve çatışma ortamına sokacak konuları içermemesi gerektiğine inanır” derken de, fikir hürriyetinin sınırlarını belirleme yetkisinin de kendilerinde olduğunu  açıklıyordu.

25 Ağustos bildirisinde ele alınan bütün konularda, aslında Genelkurmay Başkanı sivil yönetimin yetkilerine müdahale ediyordu. Mesaj muhtemelen, “hükümeti uyarma, muhalefet partilerine ise silâhlı kuvvetlerin komuta heyetinin sahici bir açılım istemediklerine dair güvence verme amacı” (Mustafa Erdoğan, Star, 27.08.2009) güdüyordu.

“Aynı sözleri muhalefet söyleyince öfkelenen ama Genelkurmay Başkanı söyleyince ‘Biz de böyle düşünüyoruz’ diyen bir iktidar örneği var önümüzde.” (Mehmet Barlas, Sabah,  26 Ağustos 2009).

Demokrasi sevmezler durumdan çok memnun; Güngör Mengi, “Anketlerin yol gösterici işlevinden Başbakan Erdoğan’ın şaşılacak bir çeviklikle yararlandığını izliyoruz. / Dün yaptığı ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmasında, açılım sürecinde düştüğü yanlışları düzeltmek yolunda hiç zaman kaybetmediğini gördük” (Vatan, 28 Ağustos 2009) diye yazıyor. Tabii ki, Güngör Mengi’nin “Anketlerin yol gösterici işlevi” diyerek neyi kastettiğini biliyoruz. 

Biz de böyle bir iktidardan Türkiye’ye demokrasi getirmesini, Türkiye’yi AB’ye üyelik standartlarına ulaştırmasını bekliyoruz.

Muhalefet Bayram Ediyor

Genelkurmay Başkanı 25 Ağustos bildirisi ile siyasetçiler arasında tartışılan bir konuya doğrudan karıştı. Demokratik bir ülkede siyasi partilerin bu müdahaleye karşı tavır almaları, bu bizim meselemiz Genelkurmay Başkanının meselesi değil demeleri ve Genelkurmay Başkanının hemen görevden alınması için Hükümete baskı yapmaları gerekirdi.

CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, Zafer Haftası nedeniyle yayımladığı mesajda Kürt açılımına ilişkin ifadelerini “İyi bir vurgulama yapmış Sayın Genelkurmay Başkanı. Ama gönül isterdi ki bu duyarlılık MGK bildirisine de yansısın” şeklinde değerlendirdi.

CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, “Zafer haftası dolayısıyla TSK, Türkiye’nin kırmızı çizgilerini bir kez daha hatırlatmıştır, TSK’dan beklenen açıklama” değerlendirmesini yaptı.

MHP Grup Başkanvekili Şandır, “MGK verdiği tavsiye kararıyla AKP’nin ortaya koyduğu açılıma destek veriyormuş gibi anlaşıldı. Bu büyük endişe yaratmıştı. Şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri olması gerektiği gibi, olması gerektiği yere sahip çıkan bir açıklama yaptı. … PKK’nın 25 senedir yapamadığını siyasal açılımlarla yapmak isteyenler cevap aldılar.  … Kürt açılımı adıyla sunulan proje, bu açıklamayla bitmiştir” dedi. 

Genelkurmay Başkanı siyasete müdahale etti diye siyasi muhalefet bayram ediyor, Genelkurmay Başkanının konuşmasıyla birlikte açılım sürecinin bittiğini ilan ediyor. CHP ve MHP Askerin buyruğunun millet iradesinin üzerine çıkmasından hiç rahatsız değiller.  Demokrasinin sözde vazgeçilmez unsurları arasında olan bu siyasi partiler, demokrasinin çiğnenmesini zerre kadar kendilerine dert etmiyorlar.

Benim Sayın Mehmet Şandır’a bir çift sözüm var: Bu ülkenin yönetiminde son sözü Genelkurmay Başkanı söyleyecekse, biz sizi niye seçiyoruz? O yüce Meclis’te sizin işiniz ne? Niçin milletvekili rozetlerini gözümüze sokuyorsunuz, niçin o yüksek ödenekleri alıyorsunuz, niçin Hava alanlarında VIP salonlarını kullanıyorsunuz, niçin bizden kırmızı plakalı arabalar istiyorsunuz, niçin trafik kurallarını çiğniyor trafik polislerini azarlıyorsunuz?

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et