Dünyanın her ülkesinde, “gelin kreşi basalım” deseniz, sizinle gelecek tıynette insan bulursunuz.
Dünyanın her ülkesinde, “gelin masum bir insanı rehin alalım” deseniz, size “aferin” diyebilecek insanlar vardır.
Ama dünyanın çok az ülkesinde, masum bir insanı rehin alıp kafasına silah dayayanlara “biz de sizi seviyoruz” diyebilen bu kadar çok insan bulursunuz.
İki gün boyunca twitterda ikinci sırada tutulabildiğini gördük biz bu kötülüğün.
İnsan hiç değilse bir ölümün acısı karşısında sessiz kalırdı. Katledilen o insanın yetim kalan çocuklarının bakışları gelirdi aklına, onların felaketi önünde susardı. Onun başına silah dayayanları övmeye utanır ve eli o kötülüğü çoğaltmaya yetmezdi.
Ama bizde yetti.
Bu yüzden de yaşadığımız ülke hakkında sahiden kaygılanmamız gerek.
Ama bundan ibaret de değil.
**
Bu ülke için sahiden kaygılanmamız gerektiğini gösteren diğer bir husus da, bu insanların kötülüğünü bu kadar aleni sergileyebilmesini engelleyebilecek ve onları marjinal sapmalardan uzak tutabilecek büyük medyanın olmadığını görmemiz oldu.
Onun hiçbir şekilde merkez olmadığını, bu adı hak etmediğini bir defa daha gösterdi yaşananlar.
Başka bir ülkede marjinal basın organlarından gelebilecek en keskin ve insafsız yorumlar yine oradan geldi.
“Berkin’e ihanet” manşetiyle ve örgütün servis ettiği fotoğrafla verdi Hürriyet Savcı’nın ölüm haberini. Cinayetin kötülüğünü “Berkin’e ihanet” üzerinden görmesi, cinayeti tek başına cinayet olarak kınamayı yeterli görmediğinden miydi, yoksa kınarken bile aynı ilişkiyi kurmak istemesinden miydi, yoksa sadece kötü bir manşet miydi?
Mesele sadece bir haber olsaydı, Hrant Dink’ten Ahmet Kaya’ya bu gazetenin sicilini hatırlamasaydım, bu son ihtimali de düşünebilirdim.
Ama oradaki pek çok isim de, söz konusu hak ihlaline mazeret bulma kabilinden yorumlarıyla, Doğan Medyasının özellikle kritik zamanlarda ortaya çıkan yüzünü tamamladı.
**
İlk yorumlar önemliydi.
Çünkü ilk sözler, ilk baktıklarında ne gördüklerini gösteriyordu.
Onlar olayın sıcaklığı içinde işlemden geçirmeye fırsat bulunamadan, saf haliyle yansıyan lapsuslardı.
Saldırganlığı açıkça mahkum eden değil, izah eden yorumlardı.
Kimi olaydan çıkarılacak tek dersin içine o şiddeti koymadı, kimi somut bir şiddeti, rehin alma olayını mecazi anlamda adaletin rehin alınmasıyla eşitledi, kimi de örgütün öldürme amacı olmadığını veri kabul ederek ölümlerden dolayı peşinen polisi suçladı.
İlk reflekslerden sonra ise “demedi demesinler” kabilinden yorumlar geldi. Ama ilk mesajdan genellikle bir saat sonra ve tepkiler üzerine “bakın olayın o boyutuna da işaret ettim” ihtiyacını karşılayacak şekilde.
**
“Sosyolojik ve siyasi analiz” yapılır elbette.
Ama masum bir insanı, hiçbir ilgisi ve günahı olmadığı bir olaydan dolayı birileri hedef aldığında yapılması gereken, öncelikle buradaki kötülüğü teşhis ve mahkum etmektir.
Asgari bir mantık, hukuk ve adalet duygunuz varsa, “Sorumlu Berkin’in katilini bulmayan devlettir” diyemezsiniz; “Berkin’in katilini bulmayan devlet sorumludur” diyebilirsiniz ama onu da bu bağlamda söyleyemezsiniz.
Suç ve cezanın bireyselliği hukukun temel ilkelerindendir. Yani birine kızıp diğerine zarar veremezsiniz.
Eğer Berkin’den dolayı hükümete kızıp DHKPC’nin bir savcıyı öldürmesini anlaşılır bulursanız, anlaşılır bulunmayacak cinayet kalmaz yeryüzünde.
Düşünün, yarın biri DHKPC’ye kızıp acısını alakasız birinden aldığında onu da anlamalı mıyız? ABD’ye ne kadar kızarsanız kızın, bir Amerikalı gazetecinin boğazına bıçak dayadığında IŞİD mensuplarına “sizi seviyoruz” diyebilir misiniz?
Dahası, bu ilkeyi mantıksal sonuçlarına kadar izlemeye var mısınız? Hem de her kesim ve herkes için?
Bu ülkede İslami fikirleri bir yana, sadece giysilerinden dolayı bile hayatları karartılan milyonlarca insan oldu. Asıldılar, hapsedildiler, onların çocukları da acı çekti, üniversitelerden kovuldu, geleceği çalındı…
Onlar da devleti cezalandırmak için hakimi, savcıyı veya başka bireyleri cezalandırsalar anlar mıydınız? Ya onların şiddeti şu dünyada en sevdiğiniz insana yönelse? Yine de anlar mıydınız? Birileri o şiddetin faillerine sempati mesajlarını TT yapsa ne hissederdiniz?
“Olacağı buydu” mu dersiniz, yoksa “zalimlik bu” diye mi haykırırdınız?
**
Gerek oluşumu, gerekse de eski oligarşik yapı içindeki konumu ve işlevi, bu medyanın “merkez” olmasına engel. Bu yüzden de bir terör eylemi söz konusu olduğunda bile, ortalama bir demokrasideki medyanın işlevini yapmıyor, tersini yapıyor. Ama marjinal sağ ve sol medyanınkinden farklı olarak, çok daha sofistike biçimde.
Ve ne yazık ki karşısında onu ahlaki bakımdan teşhir ve mahkum edecek kadar etkili bir medya yok.
Böyle bir ortamda, o medyanın, toplumun bir kesiminin, özellikle üst ve üst-orta sınıfın bilincini belirleme konusundaki rolü göz önüne alındığında, barışçı birlikte varoluş ve normalleşme adına kaygılanmak zorundayız.
Onu eleştirmek, mahkum etmek ve aşmak zorundayız.
Ve bunu yaparken, aynı zamanda dönüp Yeni Akit’in “Geziciler Savcı öldürdü” şeklindeki oportünist manşetini de mahkum etmeliyiz.
Yoksa medya sorunu değişmez bu ülkede.
Serbetiyet, 09.04.2015