Başbakan parti grubunda konuşuyor, kendi iktidarlarından önce Türkiye’deki duble yolların durumunu gösteren bir tablo göstertiyor, arkasından kendi iktidarları döneminde yapılan duble yolların haritasını gösterecek. Başbakanın amacı, grubun önceki tablo ile sonraki tabloyu karşılaştırıp Hükümetin başarısını görmesi… Ama milletvekillerinin karşılaştırma filan yapmaya niyetleri yok… Başbakan daha ikinci tabloyu göstermeden alkışlar, bravo sesleri, tezahürat… Başbakanın ağzından çıkan her sözü alkışlamak niyetindeler, belli ki… Başbakan alkışlara bir anlam veremiyor, açıkça “Neyi alkışlıyorsunuz?” diye soruyor.
Zaten parti grupları, parti içi sorunları konuşmak için değil, parti liderini dinleyip alkışlamak için toplanıyor. Hatta bir Salı günü AKP grubu hiç toplanmadı. Sebep: Başbakan’ın Türkiye’de olmaması…
Üç defa seçim zaferi kazanan, her söylediği, daha cümlenin sonu bitmeden alkışlanan Başbakan da belli ki, yanlış yapmayacağına, her konuda kendisinin haklı çıkması gerektiğine inanmaya başlamış. Muhalefetin gülünç iddialarına bile yüksek dozda sert tepkiler veriyor.
“Bunu ispat etmezse şerefsizdir” Yanlışı
Seçim kampanyası esnasında, CHP lideri Kılıçdaroğlu, iktidarı PKK liderleriyle görüşmekle suçladı. Bu, seçmene söyleyecek pek bir şeyi olmayan Kılıçdaroğlu’nun çaresizlikten başvurduğu bildik bir muhalefet şekliydi. Militan Kürtçülüğün okulu olmuş, PKK’lı politikacıları ilk defa kendi listesinden Meclis’e sokan partinin liderine söylenecek çok söz vardı. Ama Başbakan tartışmayı, “Bunu ispat etmezse şerefsizdir” diyerek kendisi için hiç de hoş olmayan bir alana kaydırdı.
Ortada ispat edilmesi gereken bir şey de yoktu. Türk halkı devlet yetkililerinin yıllardan beri, PKK’lılarla görüştüğünü bilmekteydi, hatta bunu anlayışla karşılamaktaydı. Terör örgütü liderleriyle görüşmeyi yapanlardan birisi Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, diğeri de Başbakanın emrindeki istihbarat teşkilatının başındaki kişi iken, Başbakan’ın “Biz görüşmeyiz devlet görüşür” demesi herhalde inandırıcı olamazdı.
Başbakan sık sık muhalefet liderlerini, ” Bunlar üç kazı bile güdemez” diyerek suçlamaktadır. Ben, 3 kazı güdemeyenlerin devleti yönetemeyeceğini düşünenlerden değilim. Nitekim umur görmüş bir devlet büyüğümüz olan Ziya Paşa da, “Asiyab-ı devleti bir har da olsa döndürür” diyerek, 3 kazı bile güdemeyenlerin pekâlâ devleti yönetebileceğine işaret etmektedir.
“Biz görüşmeyiz devlet görüşür” Yanlışı
Hükümet yetkililerinin terör örgütü yöneticileriyle ve Öcalan’la görüşmesi yanlış sayılmaz. Keşke sorun zor kullanarak çözülecek kadar basit olsaydı ve devlet terör örgütü liderleriyle uzlaşma arayışına girmek zorunda kalmasaydı. Yanlış olan Hükümetin terör örgütü ile görüşmesi değil, bu görüşmeyi inkar etmesi ve bunu bir polemik konusu yapmasıdır.
MİT Müsteşarının doğrudan katıldığı toplantıda yapılan konuşmanın gizliliğinin korunamaması da tam bir skandaldır. Gizliliğin korunması bir yana, gizli görüşme olduğu gibi kaydedilip, medyaya servis edilmiştir.
Görüşmelerde devlet yetkililerinin Öcalan’dan bahsederken “Sayın Öcalan” demesi de yanlış olmuştur. Pekala, Öcalan’dan bahsederken “Bay Öcalan” veya “Mr Öcalan” gibi bir ifade kullanabilirdi. Belli ki, Oslo’da da devletin iyi niyet gösterisi Habur’daki gibi yanlış anlamaya sebep olacak şekilde aşırıya kaçmış.
Konunun sorumlularının “harcanması” gerekirdi. Bu sebeple, “MİT Müsteşarı Fidan’ı harcatmaya kimsenin gücü yetmez” ifadesi de yanlış oluyor.
“Biz görüşmeyiz devlet görüşür” ifadesi aynı zamanda iktidardakilerin demokrasi anlayışını sorunlu hale getiriyor. Bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı Hükümetin iradesi dışında hareket edebilen devlet memurlarının olabileceğini mi kabul ediyor? Başbakan böyle bir şeyi kabullenebiliyorsa, Silahlı Kuvvetlerin de başına buyruk hareket etmesini normal karşılamamız, ordunun sivil yönetimi baypas etmesini olağan kabul etmemizi gerekir.
Başbakan’ın gazetecilere, 27 Nisan Bildirisinin Genelkurmay’ın internet sitesinden çıkarılmasını istediklerini, “Nedense o zaman bunu kaldırmadılar” demesi de belki böyle bir yönetim anlayışının bir sonucudur. AKP’nin önde gelen isimlerinden biri de, “andıç soruşturması” na konu olan internet siteleriyle ilgili Genelkurmay eski başkanı İlter Başbuğ’u uyardıklarını ama gerekeni yapmadığını” sıradan bir olaymış gibi anlatmıştı.
Charlie’nin Yanlışları
Türkiye Cumhuriyeti devlet yetkililerinin terör örgütünün liderleriyle görüşme usulü de, bizim filmlerden öğrendiklerimize göre yanlış…
Bizim filmlerden öğrendiklerimize göre, devletin gizli kapaklı işlerini yürüten bürosunun başında Charlie diye birisi vardır. Charlie kendisi ortada pek gözükmez, gizli kapaklı bir iş yapılması gerektiğinde, görev sesli bir kasetle Charlie’nin meleklerine bildirilir. Kaset dinlendikten sonra kendini yok eder. Bundan sonra yapılacakların sorumluluğu Sabrina, Jill, Kelly ve Bosley’e aittir. Charlie, başarısızlık durumunda kendilerine sahip çıkılmayacağını, sorumluluğun üzerlerinde kalacağını da bildirir.
Bizim devletin gizli kapaklı işlerini yapan örgütte ise Charlie bizzat işi üstleniyor. Başarısızlık durumunda da sorumluya bizzat Başbakan sahip çıkıyor. İşi yüzüne gözüne bulaştıran Charlie görevinden bile istifa etmiyor.
Bize göre, bizim Charlie yanlış yaptı. Bu iş belli ki, Sabrina, Jill ve Kelly’ye bırakılamazdı, İşe Bosley el koymalı, ama bizzat terör örgütüyle Bosley bile görüşmemeliydi. Devletin görüşme için hem kendi güveneceği, hem de PKK liderlerinin güveneceği birisini bulması zor bir şey değildi herhalde.