Ülkenin vazgeçilmez, temel bir kurumunda hâlâ akla ziyan planlar yapılabiliyor. Yapanlar da unvanlarında ‘kurmay’ yazan, TSK’nın beyin takımı.
Bir kez daha ortaya çıktı ki bu ülkenin bir numaralı meselesi ordusuna bulaşan darbe kültürü ve siyaset tutkusudur.
Bu en önemli meselemizdir çünkü böyle bir yapı, kültür ve personelle iç barışı kuramazsınız. Bu devlet büyüklerimiz Alevilere karşı komplo kurmakla meşguldürler! Demokrasiyi yerleştiremezsiniz çünkü meşru bir siyasi iktidarı alaşağı etmek için tezgâh peşindedirler. Hukuk devleti olamazsınız, çünkü bir yandan Ergenekon sanıklarını kurtarmak için yargıyı etkilemeye çalışırlarken öte yandan da masum insanların evlerine silah ve mühimmat yerleştirmeyi düşlerler. Bunlarla hür basın yaratamazsınız çünkü en iyi bildikleri iş medya manipülasyonlarıdır. Bölge ülkeleriyle barış kuramazsınız, çünkü bunlar için savaş, iş, ekmek ve iktidar demektir…
Kısaca böyle işlerle meşgul insanların makam sahibi, güç sahibi olduğu bir orduyla ‘modern, demokratik, laik bir hukuk devleti’ olamazsınız.
Modern bir ülkede ordu, profesyoneldir, işini yapar; işi ülkeyi savunmak, buna sürekli hazırlıklı olmaktır. ‘İrticaya karşı eylem planı’nda gördüğümüz ordunun ülke savunmasıyla hiçbir alakası yok. Kafayı bu kadar siyasete ve topluma müdahaleye takmış bir ordunun işini yapması mümkün değildir zaten. Daha işinin ne olduğunu bilmeyen bir ordu işini nasıl ‘iyi’ yapabilir ki?
Demokratik bir ülkede ordu seçilmiş iktidarın, yani sahibi olan milletin temsilcilerine karşı sorumludur, onlara hesap verir. ‘Suç-eylem planı’nda karşımıza çıkan ordu seçilmiş meşru iktidarı devirmek için komplolar kuran, ajanlar besleyen, olaylar provoke eden bir ordudur. Demokrasinin, halk iradesinin, milletin ordusu olma bilincinin yakınından bile geçmeyen bir anlayış saçılıyor ‘ıslak imza’lı belgeden.
Laik bir ülkede devletin hazır kıta cübbeli, sarıklı ‘şeriat göstericileri’ olur mu? Bunların var; basıyorlar düğmeye, sokağa salıyorlar. Demek ki ellerinin altında, bir yerlerde ‘şeriatçı’ yetiştiriyorlar. Sonra da başka bir düğmeye basacaklar, başka bir güruh da çıkacak ‘ne şeriat ne demokrasi’ sloganları eşliğinde yürüyecek, orduyu göreve çağıran pankartlar çekecek.
Hukukun üstünlüğünün cari olduğu bir ülkede kanunlar herkese eşit uygulanır, kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur. Üniformalı suçluları koruyan bir yasa yoktur, olamaz da. Bir hukuk devletinde halka, hükümete, yargıya ve de komşu ülkelere komplolar kuran bir yapı deşifre edildiğinde gereği yapılır. Bizde neler oluyor? ‘Suç-eylem belgesi’ basına yansıyor, altında imzası olan albay sivil mahkemece tutuklanıyor, birkaç saat içinde yeni bir mahkeme kuruluyor, sanık cezaevine ulaşmadan yeni mahkeme tahliye kararı veriyor! Ardından, soruşturma yapan askerî savcılık Genelkurmay Karargahı’ndaki ‘resmi belgeyi’ bulamıyor, altında imzası bulunanlardan ve hazırlandığı bilinen birimden belgeye ilişkin bir ipucuna ulaşamıyor!
Biz de buna hukuk devleti diyoruz! Genelkurmay, askerî savcılığın yeniden soruşturma başlatmasını sağlamış! Ne güzel. Dört ay önce elindeki belgeyle hiçbir bilgiye ulaşamayan askerî savcılık şimdi hakikati bulacak öyle mi? Güldürmeyin bizi. Savcılığın elinde yeni bir belge yok ki. Önceki de aynı belgeydi, altındaki imzası ve hazırlandığı birimiyle. Ne oldu? Görmedi, sormadı, duymadı… Şimdi ne yapacak? Komplocu komutanlarını sivil yargıdan mı ‘koruyacak’?
Bir dönüm noktasındayız, önce tabloyu görmeliyiz; böyle bir orduyla bırakın demokrasiyi laiklik de, hukuk devleti de mümkün değil. Ama halkın böyle nitelikleri haiz bir devlet kurma niyeti çok ciddi, talebi çok yaygın, kararlılığı pek güçlü. Peki nasıl olacak bu iş? Orası askerin tercihine bağlı…
Zaman, 30.10.2009