Sabah pek çoğumuz işimize dolmuşları kullanarak gidiyoruz. Bunu börek ikramlı yapmak ister miydiniz?Piyasa, bir tanıma göre, insanların hayatını kolaylaştıracak, daha anlamlı hale getirecek fırsatların takip edildiği bir keşif süreci. Bu keşif sürecindeki en önemli rehber de üretilen malın fiyatları. Ama modern devlet, bu keşif sürecini iki şekilde baltalayabiliyor:
Birincisi, doğrudan doğruya bir alanı piyasaya kapatarak, ikincisi de belirli bir alanı katı bir şekilde düzenleyip kontrol ederek.
Birinci gruptaki devlet müdahalelerinin azaldığına şahit olunmakta, örneğin, özelleştirmelerle devletin pek çok sektörden çekildiği görülmektedir. Bu oldukça sevindiricidir. Ama bu bizi, bir rehavete sürüklememelidir. Zira devlet, daha sinsi yollarla her gün daha fazla hayatımıza karışmanın mazeretlerini ve yollarını bulmakta zorluk çekmemektedir.
İşte bu yollardan biri de, meslek kuruluşları yoluyla piyasaların sıkı bir şekilde kontrol edilmesidir.
***
Bu meslek kuruluşlarından birine mensup birine “Bu meslek kuruluşları ne işe yarar?” diye sorsanız, ilk başta, “Sadece aidat toplamaya yarar” diye cevap verme ihtimali oldukça yüksektir. Ama “O zaman bu meslek kuruluşlarını kaldırmak lâzım!” deseniz, aynı kişi, “Hayır, bu meslek kuruluşu olmasa…” diye devam eden cümlelerle meslek kuruluşlarının ne kadar gerekli olduğuna dair bir güzelleme yapacaktır. Peki neden?
Rekabet, piyasadaki aktörleri terbiye eden önemli bir olgudur.Eğer piyasa rekabete açık bir piyasaysa tek bir kişinin piyasayı maniple etmesi mümkün olmayacaktır. Oysa meslek kuruluşları daha baştan piyasaya giriş ve çıkışı sınırlandırarak serbest bir piyasa oluşumuna ve fiyatların bu rekabet ortamında kendiliğinden oluşmasına mani olmaktadır.
Piyasaya giriş ve çıkışın serbest olmadığı her yerde, piyasaların manüple edilmiş olacağı açıktır.
Bundan en fazla zarar görecek olanlar da tüketicilerdir. Örneğin, bugünkü haliyle pek çok diş hekimi piyasada iş yapabilmekte ve yaptığı iş karşılığında da bağlı olduğu odanın belirlediği fiyatlardan muayene ve tedavi ücreti almaktadır.
Bir diş hekimi, daha fazla tercih edildiği ve üstelik daha yüksek ücret ödemeye razı müşterileri de bulunduğu halde ilgili odanın belirlediği ücretten daha yüksek ücret alamaz. Tersi de doğrudur. Örneğin bir berber, bağlı olduğu odanın koyduğu yasağa rağmen Pazar günü saç tıraşı yapamaz. Yaparsa bunun bedelini öder. Bundan kim zarar görmüş olur? Hiç kuşkusuz, tüketiciler.
Rekabetin olmaması, hem fiyatların artmasına hem de hizmet kalitesinin düşmesine yol açar.Zira müşterisi arttığı halde hizmet sunanların artmadığı bir sektörde pasta büyüyecek, fiyatlar sabit olduğundan ve ilave gelir garanti olacağından, hizmetin kalitesini artırmak için bir yatırım yapmak gerekmeyecektir. Örneğin, daha iyi avukat olduğum için bana gelecek olan birinden daha yüksek ücret isteyemeyeceğimden dolayı, vasat bir avukat olmayı tercih edeceğim.
Pratikte değişik meslek kuruluşlarına mensup olanların müşterilerine göre bir fiyat farklılaştırmasına gittikleri bilinmektedir. Ama bu fiyatlar, kâğıt üstündeki fiyatlardan farklıdır.
Aslında daha düşük bir ücret aldığı halde faturayı yüksek kesen veya daha yüksek ücret aldığı halde faturayı daha düşük kesen meslek mensuplarıyla karşılaşmak mümkündür. Bu kişiler, ortadaki çarpıklığı da bilirler. Ama yine de iş meslek kuruluşlarının kaldırılması tartışmasına geldiğinde duraksarlar. Zira meslek kuruluşları, mensupları için korunaklı bir alan yaratır.
Bir an, dolmuşçuluk sektöründe serbest bir piyasanın olduğunu varsayalım. İsteyen, istediği saatte, istediği büyüklükteki bir araçla dolmuşçuluk yapabiliyor.
Müşteri kapmanın iki tane yolu olacaktır: Birincisi, fiyatların aşağıya çekilmesi, ikincisi kalitenin artırılması.Örneğin, halen 2 TL’ye gidilen bir alan, belki de 1 TL’ye gidilebilir hale gelecektir. Ayrıca, yolcuları çekmek için bazı araç sahipleri, kablosuz internet bağlantısı, sabahları börek ikramı gibi ilave tedbirler alacaktır. Dolmuşların da bugün pek çok araç için geçerli olan “döküntü” olma hali son bulacaktır.
Aslında burada bahse konu durum, havacılık sektöründe son on yılda yaşanan ve olmaz denilenin olabildiği bir durumdur. 2003 yılında Trabzon-Ankara arası gidiş geliş ortalama 300 TL idi. Şimdi aynı mesafeyi 110 TL’ye uçmak mümkün.
Yine, eski maliye kitaplarında posta ve telgraf hizmetlerinin tam kamusal mallar arasında sayıldığı görülür. Bugün özel kargo şirketleri, PTT’den daha hızlı hizmet sunmaktadır. Mektup içinse ayrı bir teşkilâtın gerek olmadığı bir noktaya gelinmiştir.
Meslek kuruluşlarıyla ilgili daha büyük bir sorun da odaların meslek mensupları adına kamuoyuna açıklama yapabilmeleri, sanki söz konusu odaların tek bir görüşünün var olduğu izlenimini verebilmeleri.
Gerçeğin böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Bugün yönetimde sosyal demokratlar var diye, bütün avukatların sosyal demokrat olduğu söylenemez; yönetimin Kemalistlerin elinde olması durumunda da aynı değerlendirme geçerlidir.
Daha da ilginç olan şey şu: Bir meslek mensubu, bir odaya mensup olmaksızın niçin işini gücünü yapamasın? Diyelim ki bir odaya mensup olması gerekiyor. Niye ille de bir tek odaya mensup olmak zorunda? Daha da vahimi, bu odaların kamusal bir yetki kullanmasına ne gerek var?
Devlet, “ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” oluşturmakta, bütün sektörleri “odalar” vasıtasıyla kendi bünyesine katmakta, vatandaşın bir kısmı “devlete kapak atmak” ve memur olarak, bir kısmı da odalar vasıtasıyla “fena fid-devlet” olmak isteyerek yolunu bulmak peşinde koşmaktadır.
Bu ülkenin asıl meselesi, kendi ayaklarının üzerine duracak nesillerin yetişmesi/yetiştirilmesi meselesidir.Gerisi, laf-ü güzaftır. Bunun için de eğitim sisteminin gözden geçirilmesi şarttır. Hem de acilen.
Rotahaber, 15.07.2011