Ahlâktan türeyen gerçek, gerçek üzerinden yapılan tercihler, tercihler sonucu oluşan politikalar
Gerçeğin ne olduğunu merak mı ediyorsunuz? Gerçek olanı olduğu gibi algılamak ve anlamaktır. Ya aklımızda işlem görüp dışarıya çıkan bilginin ne olduğu? Bu çıktı da gerçeklik olacak mıdır? Objektivist açıdan bu böyledir. Gerçekten türeyecek kavram bile gerçeklik içindedir ve gerçeklikle tanımlanır. Evet materyalizm her şeyi açıklayamaz. Bu bir “gerçek”. Metafizik kavramlar da var hayatta ve onlar da bizim gerçeği algılayıp hayatta kalmamıza yardım ediyorlar. Maddenin de, metafizik kavramın da ve bunlarla zihnimizde ve dış dünyada yerini alan gerçeklik de ahlâk ile birlikte dünyevî-insanî anlamına kavuşuyor. Dünyayı algılayan ve gerçekleştiren zihnimiz doğru-yanlış, iyi-kötü üzerinden bize yaşamak için nefes veriyor. Bu noktada biz ne yapıyoruz? Birbirimiz ile yaşarken iç ve dış dünyamız arasında varoluş mücadelesi ve keyfi içinde yaşamımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Çalıştıkça da buna siyaset ve politika yapımı da diyoruz. Ahlâk, gerçek, düşünce, irade ve tercihler üzerinden oluşan vazgeçilemez “gerçeklik”. İnsan-insan veya insan-doğa karşısında yaşarken her zaman bir diğer adımınızı atmanız gerekiyor. Bu adımlar sizin neye hangi anlamı yüklediğinizi de belirlerken, belirlediklerinizle hayatı yaşamaya çalışıyorsunuz. Dünyaya şekil verme, dünyanın size verdiği şekiller içinde bir hayat sürdürme ve bir sonraki sürecinin ne olduğunu şimdiden kesinlikle bilemeyeceğimiz son veya son an. Kimi zaman denir ki; hayata bakarken ve onu yaşarken fazla siyasallaşmayalım. Kimilerince bu doğru bir düşünce olabilir. Kendi açımdan baktığımda ise siyasalın özellikle politikasını kullamayacağım bir alanı daha keşfedemedim. Keşfetmek ister miyim, evet. İşimin kolay olmadığını biliyorum. Bugüne kadar ortaya çıkmamış böyle bir “yaşamsal halin” karşıma bir anda çıkmayacağını tahmin edebiliyorum. Bunu gelecek gösterirse, orada insanî etkileşim olmayabilir. Doğa-insan durumu da aynı şekilde.
İdeoloji başlı başına bir ahlâktır
“İdeolojiler zamanı geçti, bırakın böyle ideolojik söylemlerde bulunmayı, bunlar ideolojileri doğrultusunda gözleri kararmış siyaset bilmezler, ideolojiler gözünüzü karartmasını, ideolojisiz bir dünya mümkün, ideolojinin sonu, öyle zamanlar olacak ki ideolojilere gerek kalmayacak…” Ben böyle cümleleri duymak ve okumaktan bıktım. İnsan ve ahlâk oldukça ideoloji nasıl olmayacak merak içindeyim. Fikirler olmaya devam ettikçe – ki insan aklı varsa düşünce de mutlaka vardır – “idea” lar nasıl olmayacaklardır? Aklınızın, bilincinizin ve bilinçaltınızın oluşturacağı fikirler ve fikirlerin oluşturduğu tercihler olmadan tek adım bile nasıl atacaksınız? Tek adımın atılma ihtiyacının olmadığı nokta ölümdür-yokluk ve hiçliktir. Fikirler ve ideolojiler artık yoktur diyenler, hatta hiç yoktur diyenler, yok oluşun arzusu içinde yaşamlarında durmadan acı çekenler ve kendine insan diyenler midir? Bu insanların psikanaliz raporlarını okumayı çok isterdim. Düşünce dünyam genişlerdi büyük ihtimalle. Değerlerimiz fikirlerimizi oluştururken ve ister istemez siyasallaşırken, siyasalı anlamak, yönlendirmek ve yönetmek için de zaman içinde gelişmiş ideolojiler doğrultusunda siyasalda varoluyoruz. İnsan eylemlerinin sonuçlarında somutlaşan da ideolojik bir rehber olarak elimizde gideceğimiz yolu gösteriyor. Elbette geçilmiş olan yolların da nelerden oluştuğunu ve ne anlamlara geldiğini bize anlatıyor. Bu kadar anlamlı bir fikre sırtımızı dönmek anlamlı ve doğru mu? Yok olduğunu söylemek, bittiğini belirtmek, gereksizleştiğini açıklamak… Bunların tekrar edilmesi bu tekrarların anlamsızlığının kanıtı oluyor. Eğer fikirsiz ve ideolojisiz bir yaşamsal alan istiyorsanız hayattan sonra var ise başka bir hayat formunu bulmanız gerekir. Bu belki de tanrı veya tanrıların işi. İnsan şimdilik öyle bir boyutu keşfedemedi.
İdeoloji de siyaseti belirliyor
Bireyin değerler sisteminden türeyen düşünceler bütünü olarak ideolojinin ahlâkî yapısını açıkladıktan sonra rahatlıkla söyleyebiliriz ki ideoloji siyaseti belirliyor. Devlet mi üstün otoritedir birey mi? Devlet mi bireyi kontrol etmelidir birey mi devleti? Devletin varlığı kabul edilmeli midir? Devlet kabul edilecekse devletin kapsadığı alan ve içeriği ne olmalıdır? Siyasalın öznesi birey midir kollektivite mi? Devlet ne oranda vergilendirme yapmalıdır? Vergi vermeyen bireylere devlet tarafından hukukî yaptırım uygulanmalı mıdır? Devletin güvenlik politikalarını kim, neye göre belirlemelidir? Eğitim tamamen nasıl özgür olur? İnsanlar sağlık hizmetlerinden özgürce faydalanmaları devletle mi, devletsiz mi olur? Otoritesizlik durumunda siyasalın tanımı nedir, nasıl yapılır? Soruları uzatmak zor değil. Hepsinin cevapları ideolojilerin içeriğinden verilir. Devletin siyasalın her alanını kontrol etmesini istiyor ve bireyi ortadan kaldırmasını istiyorsanız sosyalist ideolojinin dilinden konuşuyorsunuz demektir. Bireylerin önünde diğer insanların ve devlet organizasyonunun keyfî engellemeleri olmamalıdır derseniz, liberalizm devreye girmiştir. Otoritesizlik olsun düzenin var olup olamayacağı yaşantının içinde gelişsin derseniz, anarşizm tarafındasınız demektir. Etnik kimliğim ve gerekirse ırkım benim için her siyasal kavram ve öznenin önündedir ve onları her şeye öncelerim derseniz siz milliyetçilik içindesinizdir. Bu tip örnekler de çoğaltılabilir. Vardığımız yer de şurası olur: İdeolojisiz siyaset olmaz. Ahlâk, tercih, siyaset ve ideoloji. Kavramlarla politikalar şekilleniyor, siyaset oluşuyor, siyaset bireyin yaşamını belirliyor. Bunlardan uzak kalmak çok zor, belki de imkânsız. Düşünüyorum da bireyin özgürlüğünü ve mutluluğunu öncelemeyen ahlâk ve ondan oluşan ideoloji, faydalı veya zararlı bile olsa en azından düşünsel düzeyde insan oldukça var olacağa benziyor. Umuyorum ki iradem, tercihlerim ve maruz kaldığım dış yaşam içindeki tüm hayatım, doğru bulduğum ideolojinin getirdiği faydalarla, iyi ve doğrunun içinde geçer.