Ölümü yavaş yavaş oldu. PKK’dan ciddi bir şekilde “terör”mikrobu kapmış olduğunu baştan beri biliyorduk. Ama uzun yıllar elbirliğiyle, anlayışla ve empatiyle onu mikroptan arındırmaya, iyileştirmeye çalıştık. Terör mikrobundan ne kadar arınabilirse, Kürt sorununun parlamentoda temsilini o kadar üstlenebilir; Kürtler’i temsil niteliği o kadar yükselebilir, sorunun çözümüne o kadar çok katkıda bulunabilirdi…
Kürtler’i değil PKK’yı temsil etmek
Ama artık çok iyi biliyoruz ki, onun istediği hiçbir zaman bu değildi. BDP, parlamentoda Kürtler’i değil PKK’yı temsil etmek istiyordu. Parlamentodaki bütün faaliyetini “sorunun demokratik siyasetle çözümünün mümkün olmadığını ispatlamak” üzerine kurdu. Demokratik çözüm yolundaki adımları kösteklemek, köstekleyemiyorsa küçümsemek ve gözden düşürmeye çalışmak baş faaliyetiydi. Çözümden anladığı Kürtler’in eşit yurttaşlar haline getirilmesi değil PKK’ya statü verilmesiydi. Kendi misyonunu PKK’nın meşrulaştırılması ve tek muhatap alınması üzerine kurmuştu. Bu uğurda kendi meşruiyetini kaybetmeyi göze almıştı. Biz bir bakıma onun “tabiatını” zorluyor; onu temel misyonundan kopartmaya çalışıyorduk.
Malum “kucaklaşma” görüntüleri BDP’den imkansızı istediğimizi kafamıza dank ettiren nokta oldu. Ve o nokta aynı zamanda, BDP’nin siyasi bir mevta haline geldiği noktaydı. O noktadan sonra BDP artık bütün siyasi önemini, işlevini kaybetmiş; aslına bakarsanız, siyasi bir parti olarak telakki edilmesi bile zor bir grup haline gelmişti.
Artık bugün hiç kimse BDP’den yeni anayasa için olumlu bir katkı beklemiyor. Hiç kimse onun seçmeli Kürtçe derslerinin bir an önce başlaması için çaba sarf etmesini ya da yerel yönetim reformu için AK Parti ve CHP’yle el ele vermesini ummuyor. Nitekim bugün Başbakan Erdoğan yerel seçimlerin erkene alınması için MHP ve CHP ile görüşürken BDP ile görüşmeyi aklına bile getirmiyor ve hiç kimse de onu yadırgamıyor.
Dokunulmazlıklar siyasetin değil hukukun konusu
Sonuç olarak, BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ya da partinin kapatılmasının siyaseten önemini kaybettiği bir yere gelmiş bulunuyoruz. Kucaklaşan BDP’lilerin dokunulmazlıkları kaldırıldığında muhtemelen diğerleri de “O zaman biz de Meclis’i terk ediyoruz” diyecekler ama bunun da bir önemi olmayacak. Zira aklı başında hiç kimse BDP’nin Meclis’i terk etmesiyle “siyasi mücadele kanalının kapandığını” düşünmeyecek çünkü BDP’nin Meclis’teyken de zaten o kanalı kullanmadığını biliyor olacak.
Bu durumda, dokunulmazlıkların kaldırılması konusu, siyasetin değil sadece ve sadece hukukun konusu olarak çıkacak karşımıza. Dokunulmazlık konusu önlerine geldiğinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri oylarını kullanırken herhangi bir siyasi kaygıdan arınmış bir biçimde şu sorunun cevabını arayacaklar:
Bir hukuk devleti bir milletvekilinin eli kanlı bir terör örgütü üyesi ile kucaklaşmasını kaldırabilir mi? Terörü meşrulaştırma amacıyla yapılmış bu meydan okumayı, hukuku gözden çıkarmadan sineye çekebilir mi?
Bu sorulara verilecek cevap, rejimimizin temel karakteriyle ilgilidir, dolayısıyla her türlü siyasi mülahazadan daha önemlidir.
Bugün, 07.09.2012