Usame Bin Ladin’in ölümüyle ilgili olarak benim en sevdiğim yorum Le Monde gazetesinden geldi.
“Kaderin bir cilvesi, uluslararası cihadı temsil eden kişi tam da bu totaliter hayale büyük bir darbe vuran Arap Baharı sırasında hayatını yitirdi. Arap halkları İslamcılık veya El Kaide’nin istediği halifeliğe geri dönüş yerine demokrasi için isyan ettiği andan itibaren Usame Bin Ladin zaten siyasi sahnede can çekişiyordu.”
Bence de onu asıl yenen düşman ilan ettiği “kapitalist Batı ve işbirlikçileri” değil, düşmandan “kurtarmaya” çalıştığı halklar oldu.
Mısır’da, Suriye’de, Tunus’ta ayaklanan kitleler, suların tersine akamayacağını; dünya haritasını 7. yüzyıldaki haline döndürmek ve bir İslam imparatorluğu kurmak hayalinin ne kadar çok kan akıtılırsa akıtılsın “çocukça” bir hayal olarak kalmaya mahkum olduğunu gördüğü zaman öldü Ladin. “Sadece cihat ve silah. Müzakere yok; diyalog yok” şiarının çıkmaz yol olduğunu kendi tecrübeleriyle görünce öldü.
Arap halkları bütün halklar gibi, sağduyusuyla intiharı değil yaşamı seçtiğinde, olmayacak duaya amin demektense, mümkün olanı elde etmek için mücadeleye giriştiğinde, Bin Ladin gibiler için artık gidecek fazla yol kalmamıştı.
X x x
Kimileri, 1 Mayıs’taki harekâtın büyük bir oyunun yeni bir aşaması olduğuna inanıyor. İçlerinde aslında Ladin’in çok önce öldüğüne inananlar da var; hâlâ yaşadığına ya da böyle birinin hiç var olmadığına inananlar da…
Ama biliyor musunuz; aslında hiçbir şey fark etmiyor. Bütün bu faraziyeler, 1 Mayıs’ın önemini azaltmıyor.
Eğer bunun sahneye konan bir oyun olduğuna inanacak olsak bile; mademki onu “yaratanlar” artık ölmesine karar verdiler; demek ki, 11 Eylül’de açılan parantezi de kapatmak istiyorlar. Ki, zaten olayın en önemli tarafı da bu…
Ne demektir 11 Eylül’de açılan parantezin kapanması?
Uluslararası terörle mücadele bahanesinin, işgallere gerekçe yapılmasına son verilmesi demektir. Güvenlik uğruna özgürlüklerin vahşice budanması döneminin son bulması, Guantanamo’ların, vahşi işkencelerin, insan avlarının, uçak hapishanelerin bahanesini kaybetmesi demektir.
1 Mayıs operasyonu düzmece bir operasyon, Bin Ladin’in ölümü düzmece bir ölüm bile olsa; demek ki, onu “öldürenler” artık, işgallerin gerekçesinin ortadan kalkmasına aldırmıyor. ABD’nin “düşmansız” kalmasına; “şeytan”ların, “şer güçlerinin” okyanusun dibini boylamasına aldırmıyor.
Belki artık Afganistan bataklığından çıkmak istediği, Taliban’la görüşmeye başladığı için; ama on yıldır aradığı bir adamı bulamadan çıkmayı süper devletin onuruna yakıştıramadığı için, “şimdi” öldürüyor Bin Ladin’i… Belki Obama’nın düşen popülaritesi, ikinci seçimin tehlikede oluşu böyle bir “başarı öyküsü”nün zamanlamasını belirliyor. Belki bundan böyle tüm yatırımını Arap Baharı’na yapma; İran’ı Arap Baharı’yla çembere alma kararı alıyor ABD…
Sebep ne olursa olsun, ister gerçek ister fiction olsun; öldürüyor ya, siz ona bakın.
X x x
Şu anda dünyanın bir kısmında sevinç çığlıkları atılırken, Müslüman dünyanın bir kesiminde ağıtlar yakılıyor. Üstelik bu ağıtların hepsini duyamadığımızı; bir bölümü göğsünü döve döve bağırırken kimilerinin de acısını içine akıttığını biliyoruz.
Evet, Müslüman dünyanın büyük bölümü, onu terörle İslam’ın birlikte telaffuz edilmesine sebep olan adam; İslamofobinin baş sorumlusu olarak görüp nefret ediyor. Ama küçük bir kesim için o hâlâ “iyi terörist…” Çünkü haklı bir dava uğruna savaştı ve şehit oldu.
Ben, dünyada bu kadar yaygın olan “benim teröristim iyidir” anlayışının bu olayda da ortaya çıkmasında yadırganacak bir şey görmüyorum; -hele hele devlet terörünün böylesine vahşice sürdüğü bir dünyada – onların yaşadığı duygusal karmaşayı anlıyorum.
Ama elbette ki hak vermiyorum.
Bugün, 04.05.2011