Baykal ne yapmak istiyor?

Sayın Başbakan’ın mektupla ilettiği görüşme teklifine CHP Genel Başkanı sayın Deniz Baykal’ın olumlu cevap vermesi atmosferi yumuşatır gibi oldu. “Nihayet” iki lider yüzyüze görüşecek ve “Demokratik Açılım”ı müzakere edecekler!
Bu ilk bakışta iyi bir gelişme olarak görünebilir ama meselenin kafa karışıklığı yaratan yönleri de var.

Şimdi mesele, gerçekleşeceği artık kesinleşmiş olan bu görüşmenin nasıl geçeceği ve gerçekten bir işe yarayıp yaramayacağı. Bana sorarsanız, bu görüşmeden olumlu bir sonuç çıkması çok zayıf bir ihtimal. Bunu, sayın Baykal’ın hem bu Kürt Açılımı konusunda şimdiye kadar söylediklerinden, hem de cevabi mektubunun muhtevasından çıkarıyorum. Herkesin gördüğü gibi, CHP liderinin bu meselede bugüne kadar verdiği mesaj, Türkiye’nin Kürt sorununda bir açılıma değil, tabir caizse “kapanım”a ihtiyacı olduğu yönündedir.

Aslına bakılırsa, sayın Baykal mektupta da özünde aynı şeyi söylüyor. Evet, Baykal mektubunda “bu konuları daha kapsamlı ve daha ayrıntılı bir değerlendirmeye tabi tutmak amacıyla” Başbakanla görüşmekten mutluluk duyacağını belirtiyor, ama hükümetin bu meselede yapmaya çalıştığı şeyin bir kısmının “PKK’nın siyasi hedefleriyle örtüştüğü”nü eklemekten de geri durmuyor. Çünkü, ona göre bu girişim “Türk Milleti” kavramını ve “eğitim dilinin Türkçe olması”nı hedef almaktadır.

Şimdi, meseleyi böyle ortaya koyan bir kişinin muhatabıyla sahici bir diyalog peşinde olduğu söylenebilir mi?… Öyle olmadığı şuradan da belli ki, CHP lideri Başbakanla yapacağı görüşmenin bir televizyon tarafından kayda alınmasını istiyor. Bu meselede CHP liderliğinin baştan beri izlediği tutumdan da açıkça anlaşıldığı gibi, Baykal bu görüşmeyi iktidar partisinin “milli dava”dan ve devletin “kırmızı çizgileri”nden nasıl da saptığının kamuoyu tarafından görülmesinin bir vesilesi olarak tasarlıyor.

Kısacası, Baykal aslında bu görüşmenin fikir teatisine dayalı medeni bir müzakere olmasını istemiyor, aksine bunu Başbakanı “köşeye sıkıştırıp” puan toplayabileceği bir atışma olarak görüyor. Bu beklentinin sadece “ulusalcı” kesim açısından gerçekçi olduğu, bunun genel kamuoyu nezdinde karşılık bulmayacağı da, ne yazık ki, kolayca söylenemez. Çünkü, karşı karşıya olduğumuz mesele, milliyetçi popülizmin ve demagojinin pekalâ işe yarayabileceği bir meseledir.

Tabii, burada kafa karıştıran şöyle bir nokta olduğu da akla gelebilir: Baykal bir yandan cevabi mektubunda “kırmızı çizgiler”i vurgular ve hükümetin girişimi ile PKK’nın hedefleri arasında özdeşlik kurarken, öbür yandan partisinin bu meselede daha reformcu bir tutumu yansıtan bazı eski raporlarını bu mektuba eklemesinde bir “tutarsızlık” var gibidir. Ama doğrusu bana bu meselede Baykal’a tutarsızlık atfetmek isabetliymiş gibi gelmiyor.

Çünkü, sözü edilen raporlar hakkında gazetelere yansıyan bilgiler doğruysa, onlarda bugünkü durumdan daha ileri talepler olduğu pek söylenemez. (Aslına bakılırsa, bu konuda hükümetin de CHP’den daha ileri konumda olduğu en azından şimdilik kesin değildir.) Eğer bu raporların bütün önerdiği -konuşma, yazma ve kültürel etkinlik gibi yollarla- Kürtçe ifadenin ve -özel kurumlarda- Kürtçe öğretiminin serbest olması ise, 2001 ve sonrasındaki Anayasa değişiklikleri karşısında mevcut hukuki durum buna zaten müsaittir. Bu konuda uygulamada elbette halâ ciddi sorunlar vardır, ama bunlar anayasal-hukuki olmaktan çok, bürokrasinin ve yargının direnç göstermesinden kaynaklanmaktadır.

Star, 15.10.2009
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et