AKP hükümetlerinin bugüne kadar karşı karşıya kaldıkları komitacı-cuntacı tertiplerin asıl zararı Türkiye halkının özgürleşme ve demokratikleşme davasına verdiğine şüphe yok. Ama bu tertipler AKP liderliğinde de kafa karışıklığına ve bocalamaya yol açıyor.
Bu kafa karışıklığının sergilendiği örneklerden biri, muhtelif konularda AKP yönetiminden ve hükümet canibinden zaman zaman sadır olan tutarsız, hatta birbiriyle çelişen açıklamalardır. Bir bakıyorsunuz, parti adına konuşan bir yetkilinin söylediğini bir hükümet sözcüsü, hükümet adına yapılan bir açıklamayı da bir parti yöneticisi tekzip ediyor. O zaman da, hükümetin bu demokratikleşme ve anayasa meselesinde tam olarak ne yapmak istediği anlaşılmıyor.
Bu tutarsızlıklar bir yanıyla AKP’nin ciddi bir demokrasi sorunuyla malul olduğunu gösteriyor. Anlayabildiğim kadarıyla, parti ve hükümet adına konuşma yetkisine Başbakandan başka kimse sahip değil. Onun için olsa gerek ki, parti veya hükümet adına konuşan bir “yetkili” diyelim ki kamuoyunun beklentilerine uygun bir açıklama yaptıktan sonra, bunun aslında “partinin görüşü” olmadığını ancak Başbakan konuştuktan sonra anlıyor. Demek ki, meselâ sivil-asker ilişkileri konusunda Başbakanın -belki yakın danışmanlarının yardımıyla- oluşturduğu strateji veya taktik konusunda ne partiyi ne de hükümeti usulüne uygun olarak bilgilendiriyor.
Hükümetteki kafa karışıklığının veya bocalamanın başka bir işaretini, Başbakanın medyayla ilgili olarak zaman zaman yaptığı fazlasıyla tuhaf açıklamalarda görüyoruz. Meselâ en son konuşmasındaki şu sözler: “Bazı köşe yazarları da kusura bakmasınlar bize gaz vermeye çalışıyor. Bize gaz vermeyin. Biz ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz. Biz bu yola çıkarken bütün bunların planlarını yaparak çıktık.”
Silâhlı kuvvetlerin sivil kontrolü meselesinde hükümetin normal bir Batı demokrasisindeki gibi tutum alması gerektiğine vurgu yapan haber ve yorumlardan Başbakan besbelli ki rahatsız oluyor. Çünkü, galiba, bu tür yayınların kendi elini güçlendirmek yerine, bu konuda muhtemelen kendi zihninde kurgulamış olduğu “gerçekçi” (yaygın deyimiyle, “kurumlararası denge”yi gözeten) stratejinin uygulanmasını zorlaştırdığını düşünüyor.
Ama Başbakan birçok noktada yanılıyor. Bir kere, Türkiye siyasetini uzun zamandır yakından izleyen ve analiz eden birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Başbakanın kafasındaki aslında yeni keşfedilmiş olmayan “gerçekçi” strateji şimdiye kadar hiç işe yaramamıştır. Hatta, tersine, sivil-asker ilişkilerini çıkmaza sokan tam da sivillerin bu “gerçekçi” ve “ihtiyatlı” tutumu olmuştur. Söylemek hoş olmasa da söylemek zorundayım ki, bu strateji “öğrenilmiş çaresizlik” denen şeyin rasyonalize edilmesinden başka bir şey değildir.
İkincisi, Başbakan bir şeyi daha gözden kaçırıyor: Eğer Taraf gazetesinin malum yayınları ve “bazı köşe yazarları”nın ilkeli duruşu olmasaydı, hükümet de Başbakan da bugünkünden daha dezavantajlı bir konumda olurdu. Sadece hükümete değil, barışa ve demokrasiye de kasteden bunca tertibe rağmen medyanın büyük kısmı halâ bu illegal girişimlerle ilgili duyarlılıkları alaya almaya devam ediyor. Bu şartlar altında, elbette başka faktörler de var ama, birkaç gazete ve televizyonla birlikte “bazı köşe yazarları”nın kararlı ve ilkeli desteği olmasaydı Ergenekon ve benzeri oluşumların üstüne gidilebilir miydi sanıyorsunuz?…
Bence, bu meselelerde duyarlılık gösteren ve üstelik sayıları da pek fazla olmayan gazeteciler hakkında uygunsuz sözler sarf edeceğine, Başbakan hiç değilse kendi “gerçekçi” stratejisi açısından bile “risk” taşımayan yasal ve idari tedbirleri bir an önce tatbik mevkiine koyma işine yoğunlaşsa çok daha iyi olur.
Star, 28.01.2010